Cazın insanlığa çağrısı
16 Nisan 2023 - 02:04Güç Başar Gülle, ‘sentetik görü’ anlamına gelen yeni albümü “Synthetic Vision”da bilişsel kaos kavramına odaklanıyor; manipülasyon ve tahakkümü tartışıyor.
Melisa Vardal - Türkiye’de cazın önemli isimlerinden Güç Başar Gülle. Şimdi de “Synthetic Vision” adlı albümünü yayınladı. Modern bireyin sevgi ve hakikat arasındaki bağı kaybettiğini düşündüğünü söylüyor müzisyen ve albümünün insanların kendini tekrar var edebilmesi için bir çağrı niteliği taşıdığını anlatıyor: “Bu albüm, kalbimizde hakikatin titreşimine yer açabilmemiz için sessiz bir çığlığın mecazi ifadesidir.” Gitarda Güç Başar Gülle, saksafonda Batu Şallıel, piyanoda Jef Giansily kontrbasta Apostolos Sideris ve davulda Cem Aksel’in yer aldığı “Synthetic Vision”ın perde arkasını araladık…
‘Sentetik Görü’ anlamına gelen “Synthetic Vision” albümünüzde dinleyicilere neyi anlatmak ve hatırlatmak için yola çıktınız?
Dünyada anlamak denilen bilişsel süreç konusunda kurumsal ve kültürel olarak çok ciddi bir anlam kargaşası var. Kültürel ve kurumsal ezberlerimiz artık herhangi bir şeyi anlama sürecinde yapısal bir bariyer oluşturmuş hâlde. Sentetik görü bunları aşmanın en temel yerinin samimiyetimiz olduğu konusunda bize bir kapı aralıyor. Bu sürecin tarihsel referanslarıyla birlikte kendimizde var olan bu yetiyi hatırlamanın kendimiz ile kuracağımız samimi ilişki içinde gizli olduğunu hissettirmeye çalışıyorum.
Duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak hayat ile bütünleşme hâline ait bir görü olarak tanımladığınız albümünüzden bir şarkı seçecek ve güfteleyecek olsaydınız, hangi cümleler yer alırdı ya da nasıl bir hikâye anlatırdınız?
“Gül neden herkese gülmez” diye bir cümleyle başlardım. Gülün çok özel bir çiçek olduğunu düşünüyorum bu bağlamda. Hayatın her ânında, canımızın yandığı anlarda bile bize “Gülmeyi bırakma” diyor sanki bu çiçek. Sentetik görü adına şunu söyleyebilirim: Hayatımızdaki en zor zamanlarda bile hayatın bize kısa gülücüklerle nefes verdiğine her gün şahit oluyoruz aslında. Hayatın gülücüklerini es geçmeyip onları selamsız bırakmamak adına bir niyet bu albüm.
Albümünüzü anlatırken içinde bulunduğumuz dönemi ‘Hakikat ötesi çağ’ olarak tanımlıyorsunuz.
Endüstriyel yaklaşım neo-liberal politikalarla birleşince en temel iki davranış formu hayatımızda baskın olmaya başladı: Manipülasyon ve tahakküm. Belli bir yerden sonra bu durum hayatımızda neyin gerçek neyin gerçek olmadığı konusunda bilişsel bir kaosa neden olmaya başladı. Dijital dünyanın da buna eklemlenmesiyle bu kaos daha derin bir hâl aldı. Amerika’da Post-Truth olarak tanımlanan hakikat ötesi çağ bütün dünyayı sarmış vaziyette. O yüzden şu anda yaşadığımız kaos bize neyin hakiki neyin hakiki olmadığını göstermeye çalışıyor. Hakiki olmak dışında başka bir şansımızın kalmadığını hissediyorum. Thomas Jefferson’ın dediği gibi sadece haksız bir düşünce kuruma ihtiyaç duyar, hakikat tek başına da ayakta kalır.
‘Hikâyelerimi müzikle somutluyorum’
Türkiye’de enstrümantal müzik türü yeteri kadar değer görüyor mu, albümlerinize harcadığınız emeğin karşılığını alabiliyor musunuz?
Bütün dünyada enstrümantal müzik daha az ilgi çekmiştir. Şarkı formunun söz ve içeriğinden dolayı insanlarla daha hızlı ilişki kuran bir yapısı vardır. O yüzden enstrümantal müzik fonksiyonlarına göre farklı bir formda ilişki kuruyor. Film müziğinde başka bir fonksiyonu varken piyano konçertosunda ya da bir saz semaisinde bambaşka bir formu oluyor. İnsanlığın günlük akışında en çok ilgi çeken form şarkı formu olmuştur.
Harcanılan emekle ne beklendiğine göre bu durum değişiyor. Ben kendi hikâyelerimi müzikle somutluyorum. Bunu ne kadar doğal yapabiliyorsam o kadar tatmin oluyorum. Müziğin endüstriyel süreçlerini iyi yönetenler maddi getirisi konusunda daha hızlı sonuç alıyorlar ama benim bulunduğum alanda geri dönüşler daha uzun vadeli bir platformda ilerliyor.