Caz Sahnelerinin Mücevheri Lars Danielsson 20 Mayıs’ta CRR’de
19 Mayıs 2023 - 02:05Uluslararası caz sahnesinin en ünlü ve aranan basçılarından Lars Danielsson’a; piyanoda Grégory Privat, gitarda John Parricelli, davul ve perküsyonda ise Magnus Öström eşlik edecek. Konser saat 20.00’de başlayacak.
Enes KUDU- Uluslararası caz sahnesinin önemli basçılarından Lars Danielsson; piyanoda Grégory Privat, gitarda John Parricelli, davul ve perküsyonda Magnus Öström ile birlikte 20 Mayıs’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda konser verecek. Bir müzisyen olarak hayatı dinamik gören, müziğin coğrafi kökenine ya da nereden geldiğini odaklanmandan üretimlerini gerçekleştiren ve kalbiyle dinleyicileri arasında bir enerji akışı sağlamayı hedefleyen Lars Daniellsson ile konuştuk.
Piyano, gitar ve çello gibi birçok enstrüman hakimiyetin olsa da müzikal dilini bas ve kontrbasta bulduğunuzu belirtiyorsunuz. Müzikal dilinin sözsel ifadesinden bahsedebilir misiniz? Bas ve kontrbas bu dili oluştururken size ne boyutta eşlik ediyor ve bu iki enstrümanın sağladığı imkânlar neler?
Beste yapma tarzım söz konusu olduğunda, gitarın yanı sıra enstrüman olarak benim tercihim çoğunlukla piyano oluyor. Müzik çalmak benim için çoğunlukla kontrbasımla doğaçlamalar ve şarkılar oluşturmak anlamına gelir. İşte en çok burada kendi sesimi buluyorum. Çello’yu sıradan çello çalma biçimlerinden farklı bir şekilde çaldığım için bana daha fazla kişilik katıyor. Bas, gitar ve çellonun bir karışımı olduğunu söyleyebilirim.
Klasik müzik yapısı gereği sınırları belli alanda beklenmedik olana çok ihtimal vermez. Caz müzik doğası gereği doğaçlamayı ve beklenmedik olma halini bünyesinde barındıran bir tür. Klasik müzik eğitimi aldığınızı biliyoruz ve caz türünde üstün bir müzik üretiyorsunuz. Üretimlerinizde bu iki müziğin dengesini nasıl sağlıyorsunuz? İki müzik türüne olan hâkimiyetiniz üretimlerinde size nasıl bir yol yaratma fikri sağlıyor?
Ben müziği türler olarak değil, sadece müzik olarak düşünüyorum. Klasik bir orkestra için beste yaptığımda onlar doğaçlama yapmadığı için her şeyi yazmam gerekiyor. Grubum için yaptığım müzikte de piyano ve gitar için yazılmış bölümler ağırlıkta oluyor. Grubumdaki müzisyenlere mümkün olduğunca fazla özgürlük ve yaratıcılık vermeyi istiyorum, sadece temalar oldukça katı bir şekilde yazılıyor. Bazen çok basit bir tema besteliyorum ki müzisyenlere doğaçlama yapma konusunda daha fazla özgürlük sağlasın. Her zaman bir denge durumu söz konusu.
Anadolu ezgilerinden izler taşıyan Liberetto’da bir araya getirdiğiniz çeşitli kültürlerin ve müzisyenlerin farklı seslerini etkileyici bir bütünsellikle harmanlıyorsunuz. Müziği(niz)in coğrafyası var mıdır? Sınırlarla aranız nasıl? Diğer kültürlerle olan etkileşiminiz dinleme, izleme dışında hangi boyutta ve alanlarda gerçekleşiyor?
Müziğin coğrafi kökenine ya da nereden geldiğine odaklanmadım hiç. Açık olmayı ve birçok kültürden ilham almayı seviyorum, çünkü caz, klasik, folk, blues gibi birçok farklı müzik türlerinden hoşlanıyorum.
Ülkemizde farklı şehirlerde, farklı mekânlarda, farklı gruplarla çok sayıda konser verdiniz. İstanbul’da verdiğiniz konserlerden aklında kalanları ve tekrar burada olmanın sizin için ne ifade ettiğinizi söyleyebilir misiniz?
İstanbul'a her geldiğimizde şehri ve oradaki insanları ne kadar çok sevdiğim aklıma geliyor. Şehri ziyaret eden herkesin bu şehrin gerçekten büyülü bir yer olduğu konusunda hemfikir olacağını düşünüyorum. Doğu ve batı arasındaki karışım elbette eşsiz. Ayrıca Türkiye'deki seyircilerden her zaman çok özel ve iyi bir enerji hissettim, bu yüzden onları tekrar görmek için sabırsızlandığımı söyleyebilirim.
Çoğu insan başına gelen şeylerle baş etme yöntemi olarak bir üretimin içinde bulabiliyor kendini. Süreç sizde nasıl ilerliyor? Üretiminize dâhil olan ve olmayan şeylerden bahsedebilir misiniz?
Genellikle beste yaparken, iyi müzik yaratma sürecine odaklandığım için aklım başka yerlerde olmuyor. Elbette, içinde bulunduğum ruh hali müziği etkiler, ancak üzgün hissettiğimde dâhi hemen kalkıp minör bir müzik yazmıyorum ya da tam tersi gibi bir durum söz konusu değil. Claude Debussy bir zamanlar şöyle demişti: “Müzikte hiçbir kural yoktur. Zevk ve haz kuraldır.” Başka bir deyişle, izleyiciye bir şeyler iletebilmem için müziğin de bana bir şeyler vermesi gerekir. Kalbimle onların kalpleri arasında bir enerji akışı sağlamak istiyorum.
Bir müzisyen olarak hayata bakışınız nasıl? Etrafta olan biten müziğine dâhil oluyor mu, oluyorsa biraz bahsetmek ister misiniz?
Bir müzisyen için hayat dinamiktir. Genel olarak hayatta olduğu gibi sürekli değişiyor. Herhangi bir sanat eseri yaratmak için yaşam deneyimine ihtiyaç duyduğumu düşünüyorum, aynı zamanda başkalarının hayatı gibi önemli şeylere odaklanma yeteneğine sahip olmak da önemli. Bir sanatçı olarak her şeyi kendi bakış açınızdan görmek ve diğer insanların hem müziğinizi hem de hayatı nasıl deneyimlediğini unutmanız mümkündür. Bu düşüncelerimi müziğimde ifade etmek istiyorum. Bunu yapmanın en iyi yolu da İstanbul'da yapacağımız gibi en iyi arkadaşlarımla birlikte çalmak. Hepinizi orada görmek dileğiyle. . .