Bu bienalin etkisi uzun yıllar sürecek
03 Ekim 2022 - 10:10İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer, “Bu bienal; geniş bir sürece yayılan, etkisi öncesinde başlayıp bittikten sonra da devam edecek ve gündelik yaşam pratiklerine dokunabilecek bir anlayışla hazırlandı” diyor.
Efnan Atmaca
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 17. İstanbul Bienali’nin başladı. Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in üstlendiği bienalde 500’ün üzerinde katılımcının 50’yi aşkın projesi yer alıyor.
Bu sene temaların değil soruların ön plana çıktığı bienal, İstanbul’un pek çok noktasını çağdaş sanatın alanı hâline getirip sadece sanatçıları değil farklı meslek gruplarından kişileri de sanatın parçası yapıyor. 20 Kasım’a kadar sürecek bienal kapsamında herkese göre bir eser daha doğrusu herkese göre cevaplanacak bir soru var.
Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Zeytinburnu ilçelerinde yoğunlaşan bienalde karma sergilere ev sahipliği yapan müzelerin yanı sıra bu yıl ilk defa bienalde yer alan ve tekil projeleri ağırlayan mekânlar da bulunuyor. “Bienal ziyaretlerinin kenti yeniden keşfetmek, yerel esnafla sohbet etmek, yeni rotalar keşfetmek için de iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum” diyen İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer de bizim sorularımızı cevapladı.
17. İstanbul Bienali’ne farklı disiplinlerden isimleri davet ediyorsunuz. İstanbul kocaman bir güncel sanat sergisine dönüşüyor. Neydi bunu planlarken amacınız?
17. İstanbul Bienali’ni farklı disiplinlerden üretimlerin ve uzun soluklu çalışmaların bir araya geldiği ve kimi zaman birbirinin içine girdiği, birbirini dinlediği, birbirini şekillendirdiği, tohumlarını birbiriyle paylaştığı bir alan olarak tasarladık. 17. İstanbul Bienali’ni tek bir başlık altında, büyük ölçekli bir sergi olarak kurgulamak yerine bir tarım kavramını ödünç alarak ve kompost yöntemini örnek belleyerek bienali, odağına süreçleri alan bir etkinlik olarak kurguladık.
Küratörler Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh ile beraber çalışmaya Kovid- 19 pandemisinin Türkiye’de etkisini göstermesinden hemen önce başladık. Ancak kısa sürede gündemin tek konusu hâline gelen salgınla birlikte hepimizin hayatını alt üst eden bir krizin içinde bulduk kendimizi. Belirsizliğin hâkim olduğu, kırılganlıkların daha görünür olduğu bir zamanda bir bienal nasıl anlamlı olur, sanatın rolü, bienallerin öncelikleri, katılımcı yöntemleri gibi konular üzerine çok düşündük. Bu bienali, sanatçı-izleyici, zaman-mekân ilişkisini sorgulayan kavramsal bir zemin üzerinde şekillendirdik. Bu çerçevede bienal; geniş bir sürece yayılan, etkisi öncesinde başlayıp bittikten sonra da devam edecek ve gündelik yaşam pratiklerine dokunabilecek bir anlayışla hazırlandı.
Bu kez cevabı vermek ya da tespit yapmak değil sorular sorarak çözümlere ulaşmak yöntemini tercih ediyorsunuz. İzleyiciyi de çözümün bir parçası yapmak mı bu yöntemi belirlerken amacınız?
Hazırlık sürecinde üzerine düşündüğümüz küratoryal akışlar çeşitli sorular üzerinden şekillendi. Bienal bir gazete olabilir mi, hangi alternatif formlar ya da kanallar farklı coğrafyalardan gelecek haberlerin yaygınlaşmasına katkı verebilir? Alternatif arşivleme yöntemleri geçmişten gelen bilgileri geleceğe nasıl daha etkin taşıyabilir, arşive alınanlar kadar dışında tutulanlara da dikkat çekilerek arşivler nasıl etkin kılabilir? Bienal; eski şarkılardan, kuşlardan, çimenlerden, balıklardan, mandalardan öğrendiklerimizi paylaştığımız bir buluşma olabilir mi? Kuşlar ne düşünür? Bir yemeğin milliyeti var mıdır? Konuşamayacağımız bir şeyi nasıl anlatırız? Bu sorular üzerinden sizin de dediğiniz gibi izleyiciyi sürecin bir parçası kılmak, kendi rutinlerinden çıkarıp çevreleriyle zaman zaman farklı duyuları tetikleyen bir ilişki kurmalarını istedik. Farklı coğrafyalardan katılımcıların kendi yerel bağlamlarında dönüştürücü rol üstlenen projeleri kimi zaman bu zorlu zamanlarda umut veren çıkış noktaları olarak da rol oynadı; ilham vermeleri, farklı biçimlerde pozisyon almanın mümkün olduğunu paylaşabilmeleri açısından önemliydi.
İzleyici sadece eserlerle değil şehrin kendisiyle de ilişki kuruyor bienali düzenleyiş şeklinizle. Bitmeyecek bir ilişkinin başlangıcını mı yapıyoruz bu bienalle?
Alışılagelmiş rotaların dışına çıkan, İstanbul’da yaşayanları da kent kültürünü ve tarihini keşfetmeye davet eden bir seçki olmasını hedefledik. Bienalin farklı sorularının, ele aldığı meselelerin kentin farklı noktalarına tohumlarının atıldığı bir bienal oldu, bu edisyon. Sergileri kurgularken mekânların kendi amaçlarının projelerle kurduğu ilişkiyi de gözettik. Her projeyi düşünürken hem öncesini hem sonrasını dikkate alıyoruz. Bazı fikirler ya da projeler aslında toprağa ekilen bir tohum gibi, yeşerip filizlenmesi için zaman ve emek gerekiyor. Tüm bunları kompost sürecinin bir parçası gibi görüyor, ortaya çıkacak sonuçları heyecanla bekliyoruz.