Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Birlikte kahve içmeyi şart kılan sergi

Birlikte kahve içmeyi şart kılan sergi

Birlikte kahve içmeyi şart kılan sergi11 Ekim 2024 - 11:10
Hollywood yüzlerinin sabah 10’dan önceki hallerini en mahrem şekliyle pozlandıran ödüllü Fransız kadın fotoğrafçı Véronique Vial’in “Before 10 a.m.” sergisi İstanbul Fransız Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde, hafta içi her gün 10.00 ile 18.00 arası ücretsiz geziliyor. Sergiye konu portreler geçidi Vial’in çektiği ancak basamadığı eski bir Castro portresinden ilhamla ortaya çıkmış.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com 
 
Institut Français Türkiye, nam-ı diğer Fransız Kültür Merkezi, “Şehrin Festivali” 212 Photography Istanbul festivali kapsamında, Fransız fotoğrafçı Véronique Vial’in “Before 10 a.m.” sergisine ev sahipliği yapmayı sürdürüyor.
 
30 Kasım’a kadar izlenen sergide, yaşamı ve çalışmalarına ABD’de devam eden APA ve World Press Award sahibi Vial’in, Paris, New York ve ‘Holivut’tan ünlü isimlerin sabah rutinlerini, gündelik hayattaki hallerini samimi şekilde yakaladığı kareler bulunuyor. T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin de parçası kılınan etkinlik, Institut Français İstanbul’da, Pazartesiden cumartesiye saat 10.00 ile 18:00 arasında ücretsiz ziyaret ediliyor. Vial sergi hakkında basına ön açıklamasında, şunları aktarıyor:
 
“Bu sergi, ünlüleri sabah 10’dan önce özel hayatlarında fotoğrafladığım üç kitaptan alınan karelerden oluşuyor. Amaç, yüzlerine maskelerini takmadan ünlülerin  ‘o’ anlarını yakalamaktı. Başından beri bu çekimleri yapay bir ışıklandırmaya başvurmadan, kurgusuz bir şekilde kaydetmek istedim. 
Eski Hasselblad 500 cm kameram ve 80 mm lensimle her biri 12 pozdan oluşan iki rulo film kullandım. Makyajsız, rötuşsuz, pozsuz, gerçek, ham, doğal fotoğraflar istiyordum. Her sabah, onlar henüz hazırlanmadan, randevularımız için erken kalkmak için sabırsızlanıyordum.
 
 
Keşfettiğim samimiyet gözle görülürdü ve genellikle çok fazla kelime sarf edilmeden gerçekleşiyordu. Birçoğunun fotoğrafını çektim, muhtemelen ihtiyacım olandan daha fazlasını ama bu benim için bir ritüel, güne başlamanın bir yolu haline gelmişti; erken kalkmak ve bir karakteri fotoğraflamak. Gün doğumunda evlerine girmeme izin veren, hayatlarından birkaç anı yakalamama ve kendilerini görüntülememe izin veren herkese teşekkür etmek istiyorum.”
 
Eserleri Perpignan’daki Visa Pour L’Image fotoğraf festivalinde, Los Angeles’taki Fahey Klein Galeri’de, New York ve Londra gibi büyük şehirlerde sergilenen, Les Hommes Avant 10h du Matin ile The World Press Award da dahil olmak üzere birçok fotoğraf ödülü kazanan Vial dünyayı gezip Los Angeles’a yerleşmeden önce fotoğrafçılık eğitimi almış.
 
Harper Collins’ten çıkan “Une journée à ‘Hollywood’” (Hollywood’da Bir Gün, 1991) başlıklı kitabında da ünlüleri çektiği ilk fotoğrafları yayınlanan Vial, Rizzoli tarafından yayınlanan “Le cirque du soleil”, Power House Books tarafından yayınlanan “O” veya Schirmer - Mosel tarafından yayınlanan “Paris Naked” gibi yayınlara da imzasını atmış.
 
Vial ayrıca, çalışmaları Vanity Fair, Condé Nast, Traveler, Rolling Stone, Harper’s Bazaar, Paris Match, Elle, London Sunday Times Magazine ve Venice Magazine gibi birçok uluslararası yayında yer bulan, Longines, Patek Philippe, Nestlé, Johnson’s, Dove ve Mexx’in de aralarında bulunduğu markaların reklam kampanyalarının da fotoğraflarını çeken bir deklanşör olarak da biliniyor. Biz de kendisi ile “Sabah 10’dan Önce” ne yapıp edip bir araya geldiği Jean Reno, Kiefer Sutherland, Karl Lagerfeld, Harry Dean Stanton, Salma Hayek ve Julianne Moore ile Alman asıllı oyuncu Jale Arıkan gibi yüzler eşliğinde bir araya geldik.
 
 
Zamanın ortadan kalktığı bir devirdeyiz. Sosyal medya, piyasalar, son dakikayı bir türlü aşamayan haberler bize sabahı, akşamı neredeyse unutturdu. Bu sergi ise o mahrem anları kayda alması bakımından çok özel bir atmosfer taşıyor. Dolayısıyla bu insanlar ve mahremiyet nasıl bir araya gelebildi? 
Çok teşekkür ediyorum. Aslında onları şöyle ikna ediyordum: “Sabah geldiğimde, siz daha o maskeyi takmadan, en özgür halinizi yakalayabileceğim. Bu da sizin için bir şans olabilir.”
 
Serinin başladığı ve bittiği bir an var mı? Artık bu konuda çekmemeliyim dediğiniz oldu mu?
Bu seri halen devam ediyor. İlk fotoğraf için hikâyem ise şöyle oldu: İlk fotoğrafı bu sergiye koymadık ancak o ilk fotoğraf, Brezilya’nın başkenti Rio de Janeiro’da, Fidel Castro’ya aitti! Aslında o fotoğraf çekildikten sonra da bir kaza kurbanı oldu. Bir arkadaşım kendisiyle röportaja gittiğinde fotoğrafını çekmek adına beni de davet etmişti. Ben de “Ne alakam var, bari erken gideyim,” diyerek bu kareyi çekmiş bulundum. Bu arada da bir arkadaşımla, Amazon ormanlarına üç, dört haftalık bir seyahate çıktık. Ancak ne olduysa o sırada o karenin yer aldığı film de ıslandı halbuki kurtarılabilir vaziyetteydi. Dolayısıyla o ‘ilk fotoğraf’ fikren olmasına rağmen, bu seride yok. Bu fikir aklıma burada aklıma geldi. 
 
Birçok tanıdık sanatçı portresini sergide görüyoruz. Ancak ilginçtir, bu yüzler son derece de gençler. Sanırız ABD’de uzun süredir bulunmaktasınız. Bize deneyimlerinizden söz eder misiniz?
Aslında Castro’yu çekmeden önce, ben bir moda fotoğrafçısı olarak çalışıyordum. Bu kareleri çok, çok fazla çektiğim için, seyahatlerim çok sıklaştı ve bana artık bu böyle olmaz deyip ABD’ye yerleşmemi önerdiler. Halen de Kaliforniya’da yaşıyorum. Kaliforniya’nın ışığını tüm fotoğrafçılar çok seviyor, ben de çok seviyorum! Başta, Castro’yu çektikten sonra da, çok fazla insanla tanıştığım için hakikaten bir sürü aktörle fotoğrafım oldu.
 
Fotoğrafların ‘polaroid’ tazeliğindeki sergilenme biçimi, bu siyah beyaz fotoğraflara kattığınız, Dali’yi andırır resim altı - el yazıları ile çok samimi hale geliyor. Fikriniz nedir?
El yazım benim için bir ‘alamet-i farika’ haline gelmiş bulunuyor! Artık gören, onu benim yazdığımı anlıyor! Solak olduğumdan, küçükken yazdıklarım üzerine elim geldiği için onlar silinir giderdi. Öğretmenlerim sırtımda defterle beni dolaştırıp ceza bile verirdi. Bu kötü hatıralar artık tam tersine döndü. İlk kişisel sergim, “Güneş Sirki / Cirque du Soleil” üzerine idi. Orada benden ‘karakterleri konuşturmam’ istendiğinde, kalemi elime aldım ve sirk tadında, grafik yazılar yazmaya başladım. Bu da böyle kaldı. Şimdi, fotoğrafların altına yazdığım tüm yazılar benim birer imzam gibiler. Onlar artık tüm projelerimizin bir parçası. 
 
 
Fotoğraflarınızın baskı sayılarını nasıl tayin ediyorsunuz?
Büyük ve küçük formatlarda beşer tane oluyorlar. Bu sergideki gibi, orta formatta olanlar ise birer tane olabiliyor. 
 
Çekilmiş herhangi bir karenizden sonra, çok samimi bu portrelerinize konu olan isimlerle başlayan, halen devam eden dostluklar da oluyor mu? 
Evet, zaten çoğu ile arkadaş oldum. Aramızda bir bağ kuruldu ve devam ediyor. Ama öbür türlü herhangi bir röportajdaki gibi birbirimizi kısa süre görüyorsak devamı gelemeyebiliyor. Tıpkı gerçek hayattaki gibi... Bazılarının fotoğrafını çekip giderken, bazılarını ise hayatıma sokuyorum.
 
Fransa’da özellikle moda ve kozmetikte fotoğrafçılık anlayışını günümüzde nasıl yorumlarsınız? Hikâyeci tavırlar, parfüm ve markaların adlarıyla tek karede adeta bir film çekilmeye çalışılıyor.
Buna katılamam hatta bazı moda fotoğraflarında yeterince hikâye dahi yok. Gerek moda, gerekse kozmetik reklam kareleri çok güzeller, evet ama yeterince hikâyeleri yok.
 
Kutladığınız çalışmalarınız hangileri?
“Cirque du Soleil” fotoğraflarım diyebilirim. Bunları 30 yıl boyunca çektim ve 6 binin üzerinde fotoğrafa ulaştım. Bunun gibi “Backstage” serisini de çok önemsiyorum. “Cirque du Soleil” için beş kitap yaptım ve tabii buradaki sergimi de gerçekten kişiliğimi gösterdiği, yansıttığı için çok seviyorum. Belli işlere baktığınızda benim de kim olduğumu anlayabilirsiniz.
 
 
Fotoğraf sanatının tarihine bakınca, tıpkı Henri Cartier Bresson gibi nice usta aklımızda. Sizin ustanız kim acaba?
Bresson’un çalışmalarını ben de seviyorum ancak Robert Doisneau benim için çok daha özel. 
 
Herhangi bir meslek örgütüne üyeliğiniz veya eğitmenliğiniz bulunuyor mu?
Eskiden APA (Amerikan Fotoğrafçılar Birliği) üyesiydim. Evet, halen masterclass atölye çalışmalarımı sürdürüyorum ve hatta İstanbul’a ayrıca bunun için de geldim. 
 
Çekimlerinizde dijital veya analog gibi bir ayrıma gidiyor musunuz?
Öğrettiğim zaman sonucu hızlı görebilmek adına öğrencilerimle dijital kullanırım. 
Fotoğrafta küçük ve büyük olmaktan söz ettik. Fotoğrafın baskı ebadını size göre tayin ettiren nedir?
Genelde fazladan olan baskılarımı sergilere dahil ediyorum. Sergi alanı, fotoğrafların da büyüklüğünde etkili oluyor ancak baskıda beşten fazlasına müsaade etmiyorum. 
 
 
Artık cep telefonlarımız sağ olsun, hepimiz birer deklanşör olduk ancak bu arada ‘çalıntı’ bir sürü de imaj etrafta gezebiliyor. Diyelim ki burada beğendiğimiz bir kare yarın öbür gün bambaşka bir şekilde karşımıza tatsız şekilde çıkabiliyor. Bugün fotoğraf sanatının özgünlüğü, telif hakları ile sosyal medya arasındaki ilişki adına sizin kaygılarınız neler?
Bu konuda algoritmalar bulunuyor. Menajerlerime, dünyada yayınlanmış tüm fotoğraflarımla ilgili olarak raporlar gönderiliyor. Biz de bunun üzerine dava açabiliyoruz.
 
Elbette Castro çok önemli bir figür. Peki, hayatta olsa kimi çekmek isterdiniz?
Tabii ki Alain Delon!
 
Bilgi: https://www.ifturquie.org/etkinlik/fotograf-sergisi-before-10-a-m-veronique-vial/