“Bir Şans Daha Var mı?”
27 Aralık 2023 - 03:12Melike Bayık küratörlüğünde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde 10 Şubat’a dek 12 sanatçıyla ortaya konulan “Bir Şans Daha Var mı?” sorusu, galeriyi hakiki bir münazara ve kamusal çözüm mekânına dönüştürmeyi içtenlikle başarıyor.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Herkesin türlü mazeretle sabırsızca göz diktiği bir yeni yılın daha eşiğindeyiz.
Arkamızda bıraktığımız tüm kirleri, acıları, adaletsizlikler ve iyi-kötü bütün sürprizleri düşündüğümüzde, 2023’ün ürettiği en önemli sorunun ‘Bir Şans Daha Var mı?’ olduğu ise, bütün umudu ve kaygısıyla aşikâr görünüyor.
Zaten, Türkiye modern ve güncel sanatının kadim mekânı, sevgili kurucu küratör, Amelie Edgü’nün tohumlarını ektiği, bayrağı Ayşe Gür’e devrettiği çok sağlam kültür - sanat ağacı Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde de şu günlerde bu aynı soru, toplam 12 sanatçının yapıtlarıyla soruluyor.
Melike Bayık küratörlüğünde 10 Şubat’a dek izlenen “Bir Şans Daha Var mı?” sergisi, ironik bir samimiyetle İstanbul Teşvikiye Maçka Caddesi’nde bulunan, galeriye de ev sahipliği yapan Milli Reasürans T.A.Ş. Genel Müdürlük Binası’nın kaygılı yazgısına selâm duruyor; her niteliğin nicelik uğruna kurban edildiği vahşi kapitalist bu iklimdeki belirsiz geleceğine, belki de ta içeriden, sanatın dilini sahiplenerek, en haklı, yerinde soruyu soruyor. Sevinç ve Şandor Hadi’nin tasarladığı yapı, hatırlanacağı gibi 1992’de Proje, 1994’te ise Yapı dalında, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde alkışlanmıştı.
Binadaki galeriye dönersek, Deniz Özgültekin’in Yardımcı Küratör olduğu sergi, girişte Sümer Sayın’ın 2022 tarihli ‘İsimsiz Taşlarınız’ takımyıldızı ve önünde ‘asılı duran’, kum ve valizden menkul aynı tarihli ‘Huzursuz Bekleyiş’ ile ruhanî iklimini tayin ediyor. Bilhassa kumun tutunduğu bavul sapıyla Sayın, hepimizin tutunmaya çalıştığı umut ve kaygı tanelerinden mütevazı bir ağıt-anıt üretiyor.
“İsimsiz Taşlarınız” & “Huzursuz Bekleyiş”, Sümer Sayın
Serginin girizgâhının sol eşiğinde katılımcı-izleyiciyle buluşan Seçil Yaylalı ise, daha önce Avrupa’daki kamusal alanlarda, sığınmacıların da dahil bulunduğu mekân ve zamanlara sıçrattığı 42 parçalık ‘Tek Parçalı Kültürel Logografi’ ile bizi bekliyor. Bu çalışma, günümüz sosyal medya bağımlılarının da aşina olabileceği bir etkileşim, grafiksel hüner ve oyunsallık ihtiva ediyor. Bir bakıma da antik yazı-resim kültürüne saygı duruşunu yapıyor.
‘Tek Parçalı Kültürel Logografi’, Seçil Yaylalı
Küratör Bayık, bir okul olarak saydığı Milli Reasürans’a her sergide inerken yaşadığı merdiven beklentisini, optik anlamda da inişli çıkışlı Sümer Sayın eseri ‘Now-Here’ ile tekrarlıyor. Kelimenin ürettiği ‘Şimdi, nerede?’ gibi bilumum yer ve anlamla beslenen bu çalışma, bir kez daha Milli Reasürans binası ve galerisinin ürettiği tarihin varlığının devamlılığına atıfta bulunarak, izleyicinin farkındalığını sınıyor.
“Now-here”, Sümer Sayın
Galerinin ofise bakan uzun duvarını son derece efektif kullanan küratör Bayık, bunun için sanatçı Aytekin Olgunsoy’un çıplak bir fresk’ (mural) çalışmasını bizimle buluşturuyor. Olgunsoy, İstanbul Sarayburnu açıklarında, Arkeoloji Müzeleri’nin eteklerinde geçirdiği yaklaşık 200 günün ahşap çay kutularıyla ürettiği kaideler dolusu anlatısında, kalıntı, atık olan ve denizin sahile aşındırarak ikram ettiği yüzlerce biçimin mükemmel bir kültürel adli-tıp laboratuvarını, adeta zamanın mitingini üstleniyor.
“Ceci N’est UN Pipi”, Aytekin Olgunsoy
Mehmet Ali Boran’ın sergide bir kara kutuda teşhir edilen 2018 tarihli yapıtı “Sihirli Ev” ise, hep bir ‘Güvercin tedirginliği’ ile yaşamış Türkiye Ermenisi, Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i 19 Ocak 2007’deki katlinden sonra saygıyla anar bir sembolizm taşıyor. Boran ‘dokümanter’ resmiyeti ile sunduğu çalışmasında, Mardin’deki tarihi Ermeni yapısı Kespro’da işlenen tarihi, alımlı bir mihrabın sağ - sol köşesinde yontuk meleklerce korunan, bir gelenek olarak da bunun üzerine konduran iki güvercinin kafalarının koparılmasına dikkat çekiyor. Boran eserinde güvercinlerden birinin kafasını, vakayı unutturmamak adına olduğu gibi bırakırken, yerel bir ustayla işbirliğine giderek, diğerini ise beyaz kerpiçle, ustanın hayat verdiği biçimi ve ak rengi ile tekrar yerine bırakıyor.
Serginin işaret ettiği tekinsiz iklim, Memed Erdener’in üçüncü boyuttan dördüncüye koşan iki çalışmasıyla da vurgulanıyor. Sanatçı, 2022 tarihli kontrplak üzerine akrilik işi “Kutsal Üçlü: Hırsız-Dilenci-Köle’ ile ifade özgürlüğü, menfaat şemaları ve basın üzerine eleştirel görüşünü bir ‘mevki/sandalye’ sembolüyle kalıcılaştırıyor. Erdener’in galeriyi göbeğinden büyük bir dikkat çekicilikle işgal eden diğer çalışması ise ‘Famulus’ (Latince Evcil köle manâsında) 2016 tarihli heykeli oluyor. Bir el arabası veya bir kadın olarak da melezlenen bu kudretli biçim, Erdener’in hemen her eserinde maruz kaldığımız gibi, bizi kendi kendisiyle dobra bir müzakereye kışkırtarak, canlı cansız herhangi bir şeyle irtibat halinde iken izleyiciden eyleyiciye ne yüzle geçiş yapabileceğimizi sınıyor.
Sergide minyatür bir otobiyografisiyle yer alan Antonio Cosentino ise, 2018-2023 aralıklı çizim, kâğıt üzeri yağlıboya ve buluntu objeleriyle öne çıkıyor. Sanatçı, hemen tüm eserlerinde deşifre ve hatırası peşine düştüğü gemileri, oyuncakları, nostaljik gündelik sembolleri, limanlar, bitki ve memurları, ‘casino’ ışıltılarını ve tekne dümenlerini gönlümüze çocuksu bir merakla serpiştiriyor.
“İsimsiz”, Antonio COSENTINO
“İsimsiz”, Antonio COSENTINO
“Bir Şans Daha Var mı?” diyen Melike Koçak’ın beş resimsi-fotoğrafla sergiye yaptığı katkı ise, ‘Kentsel Dönüşüm’ü sorgulayan objektifiyle galeriye taşıdığı empati, melankoli ve gizem harmanı sayesinde bu haklı imge mitingine yine hayli benzersiz etkiler katıyor.
Sol üst: “Meltem”, Sol alt: “Kor”, Sağ üst: “Işık”, Sağ alt: “Tozkoparan”, Melike Koçak
“Kehribar”, Melike Koçak
Hiç bir yapıtın diğeriyle rekabet etmeden, kendi mesajının ötekiyle dertleşebildiği sergide ayrıca, görüntünün taşıdığı bilgi ve hafızayı gerek grafiksel, gerek politik ve gerekse patolojik bir emektarlıkla sorgulayan çalışmalarıyla, Kaan Fıçıcı, Yunus Emre Erdoğan ve Egemen Tuncer ile Rana Kelleci izlenebiliyor. Bilhassa Kelleci’nin gündelik kayıp haberlerin soğuk hızına desenleriyle yetişmeye çalıştığı performatif video ve desen düzenlemesi, küratör Bayık’ın sergide ortaya koymaya çalıştığı bu eleştirel dokuyu can damarından besliyor.
Serginin finalini yaptığı söylenebilecek ‘Dayanışma-Yeni Para Birimi’ adlı çalışması ise göbekli ve doyumsuz borsa spekülatörlerinin alt sınıflar üzerinde oynadıkları hisse şantajını harfiyen sembolize ediyor. Eseri tamamlayan, kaldırım taşlarından menkul, gri ve çok katlı ‘Yeni Hayat’ peyzajı ise, akla gelişmeden daha çok, bu ihtişamlı dikitlerin gün geldiğinde nasıl anında yerle bir edilebilecek kırılganlıkta olduğunu tüm dengesizliğiyle düşündürüyor.
“Dayanışma Yeni Para Birimi II”, Şifa Girnici
Son (ve belki ilk söz) niyetine, Melike Bayık küratörlüğünde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde 10 Şubat’a dek 12 sanatçıyla ortaya konulan “Bir Şans Daha Var mı?” sorusu, galeriyi hakiki bir münazara ve kamusal çözüm mekânına dönüştürmeyi içtenlikle başarıyor.
Bilgi: millireasuranssanatgalerisi.com/tr