Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Bir düş, ideal ve gerçeklik ‘fabrikatörü’

Bir düş, ideal ve gerçeklik ‘fabrikatörü’

Bir düş, ideal ve gerçeklik ‘fabrikatörü’31 Ekim 2023 - 03:10
Yassıada Özgürlük ve Demokrasi Müzesi, 15 Temmuz Şehitleri Anıtı gibi projelere imza atan, şu sıralar “Deprem Anıtı” ve Cumhuriyet Müzesi üzerine çalışan tasarımcı Sinan Turaman, “İnsanların manevi hazlarını görselleştirmeye çalıştığım doğrudur. İşime tutkuyla âşığım. Uyurken bile kalkıp bir şeyi yaptığımı çok bilirim” diyor.
EVRİM ALTUĞ 
evrimaltug@gmail.com
 
Açıldığında hayli yankı uyandıran, İstanbul Haliç kıyısındaki Sütlüce Miniatürk’te de emeği bulunan tasarımcı Sinan Turaman, İstanbul açıklarındaki Yassıada Demokrasi ve Özgürlükler Müzesi’nden, Ankara Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi meydanına bakan 15 Temmuz Şehitler Anıtı’na, Çanakkale Zafer Müzesi’nden Özbekistan Ulusal Anıtı’na birçok projesiyle dikkat çekiyor. Kurucu ortağı olduğu ‘Outdoor Factory’ girişimiyle dünyanın pek çok yerinde anıtlar, masal parkları, kent simgeleri, kinetik heykeller ve kurumsal tema parklar üreten Turaman’ın hayallerini yazılı olarak da kayıt altına almak üzere İstanbul’daki ofisinde buluşuyoruz. Teknoloji, tasarım ve sanat uzmanları etrafımızda sessizce koşuştururken gözümüz kimi projelerin örnek modellerine hayret ve merakla takılıyor. İstanbul’un yanı sıra Şikago, Münih, Doha, Milano gibi şehirlerdeki her ofisine yaratıcı isimler vermeyi ihmal etmeyen Turaman, aynı anda hem bir çocuk heyecanı hem de sihirbaz manyetizmasıyla ürettiği işlerin öykülerini anlatmaya başlıyor. 
 
 
Yassıada'daki Özgürlük ve Demokrasi Müzesi, Turaman'ın öncülük ettiği Outdoor Factory'nin son dönemdeki ilginç projeleri arasında geliyor.
 
 
Özgürlük ve Demokrasi Müzesi, Yassıada
 
Sizi ürettiğiniz bu göz alıcı tasarımlar dünyasına sürükleyen gerekçeleri öğrenebilir miyiz? 
 
Şöyle, belki tasarım yapmayı çok seviyorum. Benim asıl işim zaten resim yapmaktı. Güzel Sanatlar Lisesi’nde yatılı okumamın da buna çok etkisi oldu. Orada gece gündüz, 24 saat resim yapıyorduk. Ama tasarıma iten şey, biraz da öğretmen şansı. Mesela şöyle bir konu geliyordu; “Çizdiğiniz şeye insan refleksi karşılık verecek.” Çizilen şeyin karşısında ya korkacaksınız ya da bir refleks yapacak şaşıracaksınız, dokunacaksınız. Sandalye üzerine raptiye, masaya da falçatayı üç boyutlu gibi resmettim. Öğretmen girdiğinde, “Bu terbiyesizliği kim yaptı?” dediğinde, “Benim, ben yaptım.” demiştim. Sorusunun cevabını, verdiği refleks ile almıştım. Bu beni tasarım yapmaya iten şeydi. 
Yani, istenen ihtiyaç, ihtiyaca karşılık siz çözümler üretiyor ve cevap vermeye çalışıyorsunuz. Ailede yetenek olması gerekmiyor. Benim ailemde bir heykeltıraş, ressam ya da bir grafiker filan yoktu. Ama şunu biliyorum ki her insan, her çocuk resim yapabiliyorsa bu, sizin konsantrasyonunuzla alakalı.
 
Yani, bu konsantrasyona göre tercih ettiğiniz yolda yürüyorsunuz.
 
 
Turaman'ın "29 Ekim Yüzüncü Yıl Anıtı" projesinde, ziyaretçi deneyimi ön planda.
 
Tema parklar, müzeler, şehir simgeleri, anıtlar üzerinden size bir 'sosyal mühendis' diyebilir miyim? 
 
Garip bakış açısı. Olabilir. Sosyal mühendis kimi zaman hedefin noktası olabiliyor. Çok eleştiriliyorum. Bazen de iyi tarafları olabiliyor. Olumlu da eleştirilebiliyorum. Ama nedense, genelde beni böyle bürokratik işler dönüyor, dolaşıyor, buluyor. Meselâ bu Özbekistan Anıtı’nda, Başbakan yarın öbür gün yıkılır mı veya değiştirilir mi gibi bir şey söylediğinde, ancak Özbekistan değiştiği zaman, ancak başka bir ülke olduğu zaman bu da değişebilir. Senin bayrağın, kültürün, geçmişin var. Bir şeyi çizmeden, araştırmadan, yapmadan önce ilk baktığım şey o yerin sosyolojik yapısıdır. Vallahi bana bir psikolog gibi yaklaştınız, hiç böyle düşünmemiştim. Evet, doğru, yani buna bakıyorum. İkincisi, kültürlerine, yemek yiyişlerine... Özbekistan’da yaptığınız şeyi İtalya’da yapmıyorsunuz. Benim ailem orada, İtalya'da yaşıyor. Ailem de sanatın içinde. Oğlum ve kızım güzel sanatlar üniversitesinde. Eşim seramikle uğraşıyor. Kimsenin yapmadığı, düşünmediği Dante Alighieri var. Onun “Cehennem Yolculuğu” ve “Cennete Gidişi”nin hikâyesini ("İlahi Komedya") müzeleştiriyorum. Mesela bu da yine bir sosyal bakış açısı. İnsanların manevi hazlarını görselleştirmeye çalıştığım doğrudur. Bu da benim hep üzerinde çalıştığım, yapmaya çalıştığım şeydir.
 
 
Özbekistan Ulusal Bağımsızlık Anıtı, Turaman için bir 'dönüm noktası' niteliğinde.
 
Bu yapıların metinleri adına proje mantığınız nedir? 
 
En çok korktuğum şeylerden biri eksik bilgi. Eğer yaptığımız şeyde bilgi eksikliğinden kaynaklı bir hata olursa diye -ki çok şükür böyle bir şey şimdiye kadar başımıza gelmedi- çok korkarım. Yaptığımız müzelerde sergilediğimiz, ‘küratörize’ ettiğimiz şeyde yanlışlık olursa bu bütün halkayı kırıp döküyor. Riskli aslında. Ama ben işime tutkulu âşığım. Eğer öyle olmasa zaten belirli bir seviyeye gelemezdim. Uyurken bile kalkıp bir şeyi yaptığımı çok bilirim. Uyurken bile düşünüyorum. Sağlık açısından benim adıma kötü bir şey ama bir şeye konsantre olduğumda uyusam bile uyumuyorum.
New York 9/11 müzesini bilirsiniz; iki devasa yarık mimarisi içine sürekli akan su ile dramatik birikim oluşturan bir anıt. Beni en çok kışkırtan, 11 Eylül 2001’e ağıt yakılan bu yalın müze içindeki çok sayıda metal kutuydu. Çöp tenekesi sandığım bu kutular aslında duygulu ziyaretçilerin gözyaşları için biriken peçeteler konsun diye bırakılmıştı. 
 
Ama bu, sizin o detayda gördüğünüz büyüklük. Kocaman beyaz bir alanda, küçücük siyah bir nokta herkes tarafından algılanmaz. Bakmak başka, algılamak çok başka bir şey. Yani, mesela popüler olduğu için Louvre Müzesi’ne giriliyor diyelim. Sürekli fotoğraf veya ‘selfie’ çekiyorlar. Ama hiç kimsenin önünde durmadığı birçok eser var. Bazı müzelerde seramik sobalar bile sanat eseri. Görmez geçeriz. Tablolar, heykeller gibi değerliler bence. Sizin söylediğiniz o ‘tenekelerin’ size verdiği psikolojik hissiyat aslında tasarımcının “Bakalım kaç kişi bunu anlayacak,” dediği bir detay. İşte ben de açılışa üç gün kala, Özbekistan’daki anıtta 180 m2 alanı söktürdüm. Niye söktürdüğümü sordular. Çünkü ben orada iskele indikçe yanlış detaylar görüyordum. İmalat hatası görüyorum. Başbakan geldiğinde, “Bunları niye söküyorsun, açılıştan sonra baksanız,” dediğinde, benim gibi biri gelip “Bunu böyle mi yaptınız, bu adamla boşuna çalışmışsınız,” derse bu benim için çok büyük yıkım olur. Bundan sonrası için ülkem, şirketim riske girer. Sizin prestijiniz de ‘iş bilmez’ bir adamla iş yaptığınız için sarsılır. Sizin o 11 Eylül anıtında gördüğünüzü, karşılaştığı psikolojik gereksinimler üzerinden düşünmüştür tasarımcı.
 
Şu anda üzerinde çalıştığınız projeler neler? 
 
Ben şu anda 'Deprem Anıtı' için çalışıyorum. Herkesin anlayabileceği tek bir form, 'siyah kurdele' üzerinden gittim. Konumu henüz kesinleşmedi. Kahramanmaraş olması, bu işin merkezinin olması söz konusu. Benim gönlümden Hatay geçiyor ama bunun nerede olduğunun çok büyük bir önemi yok. Neticede “Ateş düştüğü yeri yakar,” dediğimiz için 10 şehrin de merkezinde bir yer olabilir. Benim burada anlatmak istediğim şey şu: Abartmadan, fazla yoruma açık olmadan, global ve minimal bakış açısı ile afeti nasıl anlatabilirim? Yine global bir estetikle nasıl anlatabilirim, buna çalıştım. Belki diğerleri gibi detaylar yok ama onda da iş bittiğinde benzer detaylar olacak. Siyah kurdele, bu kadar basit. Bazı şeyleri yormaya gerek yok. Yan taraftan baktığımızda form olarak ne olduğu algılanmıyor olabilir. Ama üzerinde iki tane ‘Richter’ var. Bunların biri Kahramanmaraş, diğeri Elbistan. Burada bayrak, her zaman yarıya inmiş vaziyette. Altında ise yıkıntıların üzerinde sürekli akan bir su. Bu akan su sadece temiz bir sayfa açmayı sağlayacak. Sen geçmişten dersini bir şekilde alabiliyorsan, alacaksın. Orada binlerce insan öldü, o kadar basit değil, bir anıt yapayım da geçeyim diye değil... Ayrıca “Yeni Yüzyıl” anıtımız, Beyefendi (Cumhurbaşkanı Erdoğan) ile görüştüğümüzde netleşecek. Aslında bir şey yaptım. Tek bir alanda, Türk Tarih Müzesi ve Cumhuriyet Müzesi. Türkiye milleti burada kronolojik olarak bir yükselişe giriyor. Anıtın en üst kısmını boş bırakıyorum. Burada bayrak mı olması lazım, hiçbir şey olmaması mı gerekiyor? Biraz karşı tarafa bırakmak gerekiyor. Bu yapının altında müze bulunuyor, orta kısmında ekran yer alıyor. Bir amfi, dinlenme alanı, yürüyüşten de müzeye geçilebiliyor. Maalesef, 100 senedir Cumhuriyet Müzesi yapılmamış! Niye yapmıyorsunuz? Ben bunu 400, 1000, 5 bin m2’de çizdim. Bir Cumhuriyet Müzesi yapılmaz mı? Her yere Atatürk heykeli dikiyoruz. Biri de, 'Atatürk ne yapmış, bunu bir anlatayım,' demiyor.
 
 
'Yas' hâlini siyah kurdele ile sunacak 6 Şubat Deprem Anıtı, yeni projeler arasında.
 
 
6 Şubat Deprem Anıtı
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönem yaşadığı Kasımpaşa’daki müze projesiyle de ilginiz var, değil mi? 
 
Var, evet. Şu an bununla uğraşıyorum. Mümkün olduğunca minimal ve modern bir şekilde ilerletmeye çalışıyoruz.
 
Dante Alighieri temalı İlahi Komedya Müzesi projeniz nasıl şekillendi? 
 
Dante benim için çok önemli. Tıpkı Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri ilk yazılı hâle getiren İmam Buhari gibi... Kimse bana bunu yap, sıfırdan getir filan demedi. Dante’nin “Cehennem Yolculuğu” ve “Cennete Gidişi”nin hikâyesinden ("İlahi Komedya") yola çıktığım dijital bir müze. Tasarımımızda diyor ki, “Burada bütün umutlarınızı geride bırakın”. Şimdi Hıristiyanlarda şöyle bir şey vardır, öldüklerinde gözlerine bozuk para koyarlar. Bu müzeye de bozuk paralarla giriliyor, sizi bir kayıkçı alıyor, ‘Limbo’da, ilk günaha götürüyor. Bu salonda yalnızca kırmızı kırmızı, ayak izlerinizi görebiliyorsunuz. Yine baktığımız zaman ‘yeterince iman edemeyenler’ burada maneviyatla ilgili bir şeye gitmiş. Şehvet, kıskançlık, ihanet gibi unsurları buraya üç boyutlu olarak koyuyor ve günahları salonlara ayırarak bu işin yolculuğunu anlatıyor. Benim bunu yapmam gerekiyor. Sadece konuyu dijital sergileme ve müzecilikle değil, kendi adıma ve sosyal olarak da çok başka bir şey deneyimleyeceğim. Önüm bundan sonra Mimar Sinan için de açılacak.
 
 
Dante dijital sanat sergisi.
 
Sizce tarihteki ilk müze hangisi? 
 
Bence Anadolu. Sonrasında sanki Maya - Mısır gibi geliyor. Birbirinden çok uzak olmasına rağmen mimari olarak yakın çizgide olmaları, bana çok garip tesadüf gibi geliyor. Orada bir grilik var. Zaten onu çözdüğümüz zaman ya burada olmayacağız ya da çok başka yerde olacağız.
 
Başka hayalleriniz var mı? 
 
Mesela bir şey düşünüyorum; Malezya’daki Putra Camii’ni nerede göreceğim? Veya Mescid-i Aksa’yı nasıl görebilirim? Bunu çok düşünüyorum. 1453 yılına gidelim, Fatih Sultan Mehmed Ayasofya’da ilk namazı kılıyor. Ya da 1071’e gideyim, Alparslan Kars’ta... Yine maneviyata dayalı ama göremediğimiz, keşke dediğimiz yerlere, zaman makinesi gibi bizleri göndermek istiyorum.
 
 
15 Temmuz Demokrasi Müzesi.