Bilsart’ta 'Şimdi ve Burada' performansı
11 Ocak 2025 - 03:01Mardinli sanatçı Ateş Alpar’ın İstanbul Şişhane’de ücretsiz hizmet sunan video ve dijital sanat alanı Bilsart’ta 4 Ocak günü sunduğu “Şimdi ve Burada” adlı performansı çok büyük ilgiyle karşılandı. Alpar projede, şair Mehmet Said Aydın, müzisyen Gazele ve sanatçı Sevinç Altan’ın imge-metinleriyle adeta ‘temasta bulundu’. Sanatçılar, projenin kendilerine ve yaşananlara bıraktığı izleri Milliyet Sanat’a anlattı.
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Sanatçı Ateş Alpar’ın “Şimdi ve Burada” Adlı disiplinler arası performansı İstanbul Şişhane’de yine ağırlıkla video ve performans sanatı konusunda üretim ve sergileme ile uzman konuşmaları sunan, kâr amacı gütmeyen Bilsart’da, çok büyük bir kalabalık tarafından izlendi. 1988 Nusaybin – Mardin doğumlu Alpar’a, 30 dakika süren projede şair Mehmet Said Aydın, müzisyen Gazele ve sanatçı Sevinç Altan da refakat etti.
Bilsart, bilhassa dijital – video sanatının sergilenmesi amacıyla 2018’den bu yana düzenlediği 15 günlük projeleri ile 150’ye yaklaşan etkinliği sahiplenirken, girişim adına kurucu ve CEO sıfatını, aynı zamanda bir çağdaş sanat koleksiyoneri de olan Selman Bilal üstleniyor. Kreatif direktörlüğünü Ceren Taşkent Acarol’un yaptığı Bilsart’ın proje yöneticiliğinde Gizem Öğüt, proje asistanlığında Emir Akkhasanoğlu ve IT teknoloji yönetiminde Mahmut Uğur Çeker bulunuyor.
(Bu arada aktüel bir parantez daha açalım: Kendi YouTube kanalı da yer alan Bilsart halen, “Every Subtle Gesture Casts a Shadow on The Future” isimli son kişisel sergisini İstanbul Piyalepaşa’daki Art Sümer’de açan sanatçı Basim Magdy’in yapıtlarına eşgüdümlü olarak,”Crystall Ball” ve “The Dent” filmlerinin de 8 Şubat’a değin ücretsiz gösterimini üstleniyor.)
Ateş Alpar, Şimdi ve Burada, Performans, 2025. Fotoğraf; Emirkan Cörüt.
Alpar’ın “Şimdi ve Burada” performansı, olumsallığa ve müşterek pratiklere kapı aralıyor. Sanatçı, “Hareket bedeni mesken edindiği yerden koparabilir mi?” sorusundan yola çıkarak, bedenin dengeden çıkışını dayanıklılığı güçlendiren bir adım olarak yorumluyor. Performans, tarihin akışındaki kırılmaların izinde bir sorunun cevabını arıyor ve gündeme, “Dengede kalmak gerekli ve mümkün müdür?” sorusunu getiriyor.
Sanatçının deyimiyle, “Bu performans imgelerin bulanıklığı, sözlerin kopukluğu, seslerin tınısındaki çatlaklarla kesişimsel bir dünyanın içine giriyor. Ses imgeyi imge hareketi hareket yazıyı sarsıyor ve tüm dengeler bozulup yeniden ve yeniden kuruluyor.”
Özellikle Şair Mehmet Said Aydın’ın dizeleriyle öne çıkan çalışmayı, Alpar, Aydın ve Altan ile Gazele ile Milliyet Sanat adına özel olarak ele aldık.
Sizi bir araya getiren koşullar nelerdi?
Ateş Alpar: Mehmet Said Aydın ve Sevinç Altan’ı uzun yıllardır tanıyorum ve üretimlerini ilgiyle takip ediyorum. Gazele’nin işlerini biliyordum ve bu proje vesilesiyle tanışmış olduk. Şimdi ve Burada’yı şekillendirirken, normatif olana bir çizik atmayı istedim. Bunu yaparken kendi alanlarında eleştirel formları öne çıkaran farklı disiplinlerden sanatçılarla düşünmek ve üretmek benim açımdan eşsiz bir deneyim oldu. İzleyicinin farklı duyularını uyarmayı ve odağını şaşırtıp kendi kesişim kümesini kurmasını istedim. Bu amaçla da projede yer alan sanatçılara konuyu açtım. Onlara tasarladığım projeyi aktardım. Farklı disiplinleri bir araya getirme çabama oldukça sıcak yaklaştılar ve projede yer almayı kabul ettiler. Sonuçta 4 Ocak’ta izlediğiniz bir performans ortaya çıkarmış olduk.
Mehmet Said Aydın: Bu serginin öncesinde Sevinç Altan’ın atölyesinde buluştuğumuzda tarif ettiğim gibi tarif edebilirim. Benim plastikle ilişkim sanırım biraz “arkadaş işleri”ne merakım ve onların beni yönlendirmesiyle gelişti. Bilhassa, güncel sanatla ilk temas kurduğum zamanlar, bir işi “görmek”ten çok, güncel sanatın bizzat kendisi üzerine yapılan tartışmaları izlediğim zamanlardı. Şimdi çok uzun yıllar geçmiş gibi geliyor ama birçok sanatçının blog’undan uzun uzun yazıları yazdığı, tartışmalara iştahla katıldığı, dergilerin tutkuyla okunduğu zamanlardı. Şiirde kımıldamadığını (yahut o yıllarda biraz donuk kaldığını) düşündüğüm fikirler, orada, güncel/kavramsal/çağdaş sanatın içinde kımıldıyordu ve sanatçılar ve eleştirmen namzetleri ve eleştirmenler çok tutkuluydu. O günden bugüne, plastiğin günceline bakmaya, alakadar olmaya çalıştım. Ateş Alpar yakından tanıdığım, daha önceki işlerini merakla izlediğim bir sanatçı. Uzun zamandır konuşuyorduk, kamusal alanda yaptığı ve beden tahammülünü zorlayan performanslarından da heyecan duymuştum, bu sergide Sevinç Altan ve Gazele’nin de varlığıyla, aslında biz Ateş’in hayal ettiği şeyin altını kendimizce çizmeye gayret ettik.
Mehmet Said Aydın
Bilsart misali ‘kapalı’ bir mekânın, disiplinleriniz adına taşıdığı ilham potansiyeli nasıl açıklanabilir?
Ateş Alpar: İstanbul’da bağımsız sanatçıların projelerini gerçekleştirecekleri az sayıda bağımsız mekân var. Performans tasarımında Bilsart’ın fiziksel koşullarını hesaba kattım elbette. Bu açıdan şanslıydık. Müzik, yazı ve çizim için disiplinlerimizle paralel alanlar yaratabildik, kendi sistemlerimizi kurabildik.
Bu projenin ‘tümleşik’ (kompakt) bünyesi onu Türkiye ve dünyanın başka adreslerine de giydirilebilir kılıyor. Bu kapsamda çalışmanızın sırasıyla hangi dış mekânlarda, müze ve organizasyonlar içinde, ne beklentiler içinde yer almasını arzu ederdiniz?
Ateş Alpar: Bu konuda henüz etraflıca konuşmadık ama İstanbul dışındaki bazı bölgelerde performansı gerçekleştirme düşüncesi bana ilham veriyor diyebilirim.
Alpar, aynı anda birden fazla unsurun sizde yoğunlaşması, performansta kara tahta, dijital - düzenlenebilir ekran ve buluntu hazır nesnelerin yanı sıra, kül ve soyut, gri kartpostal misali detaylarla da kendini gösterdi. Bunlar için sizin giyinip, soyunup, takas ettiğiniz ‘öteki’likler mi demeli?
Bu detayların, hem bütün halinde hem de parçalı haliyle çeşitli referans noktaları var. Müesseseleşmiş sıradanlığın içinde, ifade ettiğiniz gibi belki de “ötekilik” deneyimlerimden (de) beslenerek potansiyellerimizi düşünmeye, güç ve denge kavramlarının her an kırılmaya mahkûm zayıflığına işaret ettim. Performansımda yer alan nesnelerin ve sanatsal üretim biçimlerinin özerkliğini koruyarak bunların bir arada olma ihtimalini araştırdım.
Dengede kalmanın mümkünlüğü üzerinden Sevinç Altan’ın yazı-imgelerindeki kopukluğu, Gazele’nin ritmindeki aksaklığı ve Mehmet Said Aydın’ın sözcüklerindeki yarıkları bir araya getirirken, normatif uyumu çelişkili konumlanmaya tercih ettim.
Sonuçta izleyiciyi birbiriyle çarpışan, kesişen ve birbirine dolanan karşılaşmalarla baş başa bırakmış oldum. mekâna yerleşim biçimimizle bunu pekiştirmek istedim. Birbirine uzak farklı köşelerdeydik ama nesneler ve hareket ilişkilenmemizi sağlayan araçlardı. Jest ve hareketlerimde toplumsal muhalefetin enternasyonal kodlarından da yararlandım. Çoğu zaman, birbirinden ayrı gibi görünen farklı toplumsal tahakküm biçimlerine karşı geliştirdiğimiz stratejileri özgünlüklerini kaybetmeden birleştirmeyi amaçladım.
Ateş Alpar, Şimdi ve Burada, Performans, 2025. Fotoğraf; Emirkan Cörüt.
Alpar, ayrıca şair Aydın’ın dizeleri, Gazele’nin müziği, Sevinç Altan’ın yazı - imgeleriyle girdiğiniz eylemde izleyicileri bu üç katkı maddesi arasında bıraktığınız, onlara kendi üretkenlik, dikkat ve tahayyül alanı vadettiğiniz söylenebilir mi?
Mehmet Said Aydın’ın, Gazele’nin ve Sevinç Altan’ın üretim biçimleri, Şimdi ve Burada projemle oldukça yakın temaslı. Farklı alanlarda üretiyor olsak da yöntemlerimizin benzer noktaları mevcut. Kabul gören ya da makbul sayılan imge, yazı ya da müzik dışında kalanlara yönelik ilgimiz bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Performansımda çoklu duyumsama pratiği yaşamayı ve yaşatmayı önemsedim. Eş zamanlı olarak farklı mecrada üretilen işlerin içinde gezinen izleyicinin hareketin, gürültünün, arkaik olanın, şiirdeki çatlakların açtığı alanda farklı odak noktalarını birleştirip ayrıştırarak kendi dikkat ve tahayyül alanını oluşturmasını arzuladım.
Alpar, Performans sanatının o andalığı, biricikliği sizde ne tür fikirler türetiyor?
Performansın bir kurgusu olsa da gerçekleşme anında mekânda bulunan herkesle her şeyle etkileşim halinde olmak hem düşünsel ve duygusal hem de kurgusal sapmalara açıklığı beraberinde getiriyor. Öncelikle bu durumun benim açımdan çok heyecan verici ve motive edici olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle odakta sanatçı olsa da performans o an orada olan herkes ve her şeyle birlikte gerçekleşiyor. Her türlü ihtimale açık bir tür kolektif süreç işliyor gibi düşünüyorum. Performans dediğiniz gibi biricik bir süreç. Her ne kadar güncel teknolojinin imkânlarıyla kayıt altına alınsa da tam anlamıyla her açının ya da anın kaydını almak mümkün değil. Arşiv için alınan kayıt dışında ayrıntılı bir kayıt belki de gerekli değil, tartışılabilir. Diğer yandan performansa şahit olan izleyici de her açıdan sürece hâkim olmuyor fakat orada fiziksel olarak bulunma izleyicileri bir nevi “duygudaş” kılıyor. Performansı eş zamanlı izleyenler duygulanım açısından kayıttan izleyen izleyiciye göre daha avantajlı bir pozisyonda oluyor.
Ateş Alpar, Şimdi ve Burada, Performans, 2025. Fotoğraf; Emirkan Cörüt.
Mehmet Said Aydın, “Nefret ve Kefaret” şiirinizde büyük bir potansiyel var. Umudun şiddetini de, tarihteki kırılganlıklara da, insanlara saf tutturan ölümün bütünleyiciliğini de taşıyor. Dizeler, büyük bir eylemin yarıkları, kesikleri gibi performansı kışkırtıyor. Bu şiiri yazdığınız dünya ona çarpıp, tüm eşitsizlikleriyle, farkındalığıyla geri dönüyor. Bu meyanda şiirinizdeki erotik ve nörotik yarımlık, akla Ece Ayhan, Can Yücel ve Birhan Keskin’in dobralığını getiriyor. O vakit sorayım: Kalemin tarihi ile kronolojik irtibatınızı siz nasıl tabir ediyorsunuz?
Mehmet Said Aydın: Eksik olmayın, çok gönendirici şeyler bu söyledikleriniz. Performansı kışkırtma konusunda da şunu diyebilirim: Biz Ateş’in bize anlattığının zihnimizdeki karşılıklarıyla bir hayal kurduk aslında. Sevinç Altan’ın bir harita yüzeyine yaptıkları, Gazele’nin müziğinin iniş çıkışları ve benim bir bilgisayar ekranında bir şiiri “yeniden yazma” girişimim. Birkaç yerde, galeri alanında önümde insanlar varken ve Ateş’in ne yaptığını görmezken (ancak kimi sesler duyarken) birkaç dizede duraksadım. Bazı kelimelerin yerini değiştirdim, birkaç dizenin orada olup olmadığına karar vermeye çalıştım.
Ben halen defterlere yazan biriyim, bahsi geçen şiir de şiir temrini defterlerimden birindeydi ve defterdeki halinde de birkaç kere denemiştim, her deneyişte başkalaşmıştı – birçok şiirde olduğu gibi. Bahsi geçen şiir, “Altını Ben Çizdim” isimli yeni kitap dosyamın içinde yer alan bir şiir aslında. Defalarca değiştiği için ve Ateş’in bahsettiği hatta yakın olduğunu düşündüğüm için o metni herkesin gözü önünde, bir duvarda “yeniden” dizmeye, yazmaya çalıştım. Kronolojik irtibatım konusunda, geçmişte söyleyeceklerime ek olarak diyeceğim küçük birkaç şey var.
Zannediyorum muhatap olduğumu farz ettiğim soyağacı anlamı geriye iten modern kalkışmalara merak eden ama oraya eklemlenmesi zor bir irtibat. Sol sosyalist sesin ve önermelerin olduğu, çocukluğumun ve Kürtlüğümün kendini sık sık hatırlattığı, çevremde olan bitenlere sağır kalmadığım bir hat diyelim buna. Bahsi geçen şiirde de çok yakınımda vuku bulan hadiselerin, kapatılmanın, hürriyetten yoksun bıraktırılmanın, cezaevinin sesi var. O ses nasıl çıkabilirse, o kadar. Kendi bildiğim kadarıyla. Yıllar içinde daha gerilimli ama daha az geveze bir şiire varmaya çalıştım diyebilirim.
Sevinç Altan, Alpar’ın - sizlerle - performansı esnasında içinden geçmeye, taş levhalarla kendine mal etmeye gayret ettiği Aydın dizelerine kara tahtada sırtınızı dönerek verdiğiniz yaratıcı emek üzerine, sizin tecrübenizi dinlemek mümkün mü?
Sevinç Altan: Bu bir Ateş Alpar performansıydı ve biz onun davetiyle olaya katıldık sadece. Ateş’in çağrısında dile getirdiklerinin benim özellikle son çalışmalarımda ortaya çıkan kavramsal çerçeveyle bir bakıma örtüşmesi katılmamı kolaylaştırdı. “Ses, imge ve yazı katmanlarının oluşturduğu tarihsel yığının çatlakları arasından sızan gelecek ihtimalleri”inden, “karşılaşmalar”dan söz ediyordu. “Karşılaşmalar bedeni şekillendirir ve bozar; sınırlar ve genişletir.”
Hepimizin farklı alanlardan mekâna getirdiklerinin belli bir yapısı, formu ve sesi vardı elbette ancak ama birlikte hareket edebilecekleri bir boşluk da vardı mekânda ve izleyicilerin varlığını da eklersek etkiye açık bir alandı diyebiliriz. Seslerin, sözcüklerin görüntülerin aynı anda birlikte ya da ayrı hareketiyle başka formlar çıktı ortaya ve bir ara alan, bir çapraz hareketler bölgesi oluştu diye düşünüyorum. Kolektif eylemenin özellikle bedensel ve duygulanımsal boyutuyla yaratıcı, dönüştürücü, sınır aşıcı potansiyelini görmek, hissetmek açısından önemliydi.
Bu performansta, Cıwan Haco’nun Mehmet Uzun'un bir şiirinden yola çıkarak yaptığı bir şarkıda okuduğu kelimelerden yola çıktım ben.
"Ba, azman, Erd, stêrk, roj, ewir , baran, derd, kul
dawet, evîn, dayik, zarok, ken, girî, heval, rext, stran,
xew, tarî, bahar, av, çiya, gelî, çem, hêjîr, berû, çav,
dev, por, evîn, dyîk xwîşk, bira, gund, heval, zozan, dinya, evîn, hêvî
dinya, evîn, dayik, hêvî, dinya, hêvî, evîn..."
Kelimeler yazıldı silindi tekrar yazıldı silindi, tekrar yazıldı silindi. Gazele’in şahane müziği, Ateş’in göremediğim ama hareketlerinin ve nefesinin sesiyle yön bulan bir takım izler çıktı ortaya. Olup bitenin, görünen ve görünmeyenin, üstü kapatılanın, silinenin iç içe geçmesi, kesişmesi ve yan yanyanalığıyla bir takım dirençler de belirdi giderek. Yüzeyde ve yüzeyde başlayan bu hareketlilikte bir şiddet eyleminin yattığını fark ettim sonra. Bu daha önce düşündüğüm bir şey değildi. İzler, görmediğimizi, göremediklerimizi anlatmak için oradaydılar.
Sevinç Altan, Fotoğraf; Emirkan Cörüt
Gazele, Bilsart’taki performansta ürettiğiniz ses, ritim ve hareketin beden, imge ve ilhamla kesişmesi hakkında sizin izlenimleriniz nasıl oldu? Ürettiğiniz bu esnek, müzikal dekor ve Alpar’daki etkisi üzerine bir müzisyen olarak sizin tabirleriniz ve tesadüfler nasıl kesişti?
Performansta ürettiğim ses ve ritimler, bedenin hareketleri ve imgeyle sürekli bir etkileşim halindeydi. Alpar’ın beden hareketleri ve oluşturduğum ritmik yapılar kimi anlarda organik şekilde bir araya gelirken, kimi anlarda ise bu biraradalığın dengesini çatlatarak ve bozarak yeni hareket ve ses alanları yarattı. Bu ses alanlarında ise imge ve ilham ile karşılaşmalarım özellikle tınıyı etkiledi; seslerin dokusu ve yoğunluğu değişerek performanstaki kesişmelerden beslendi. Her karşılaşma, sesin farklı bir yönünü ortaya çıkararak müziğin beklenmedik bir şekilde şekillenmesine olanak tanıdı. Bu süreç, müzikal ifademde sürekli bir dönüşüm sağladı ve her an sarsılıp yeniden kuruldu. Alpar’ın bedeninin dengeden çıkışı gibi, müzik de kırılma noktalarına gelerek yeni yönler aldı.
Gazele, Fotoğraf; Emirkan Cörüt.
Bilgi: bilsart.com ve atesalpar.com
nefret ve kefaret, dicle ile fırat
I.
şimdi her şey daha bulanık
su zaten, gök önce, hava sisli
çarptım su, baktım gök, duydum hava
dün, yarından daha yakın olmalı.
ankara yokuşu’nun ucunda sonsuz silah sesleri.
şimdi daha uzaklara bakıyoruz.
uzak, daha uzak, en uzak.
bir radyo oyununun öksürüklü repliği
bütün yıldızlar bir başkasının kopyası
vicdan azabı yokuşlarda işte
pek yakında bir dostluk eseri
renkler de tashihe muhtaç.
hayatımızın birkaç gayreti
sayfalar – önce harf, sonra sözcük,
cümle olmayan cümle izlenimleri.
boğazda doksan dokuz boğum var,
bulanık yokuşlarda yutkunmaklar,
vicdan karanlığı
bâbıâli’de gri gökler, tek tük yağmur,
suyun seyir defteri.
kaptan; bizi en yakın uzaklara götürmelisin.
mürekkep hep tam vaktinde tıknefes kalır tabii.
II.
biri bize dese, güz gelince geçiyor
derinliğin ara sıra sığ oluşundan söz etse
düz manalardan tercüme sezişler
yazış, aşı, kuş, şarkı, şahıs, yaş, köşe
çalkantılı bırakış; kış geçmeyebilir mi?
yıkıcı yenilikler, ham hayaller, düş kırıklıkları
dese o biri bize bütün bunları.
hiçbir armağana layık görülmedik
hep bizden daha iyi birileri vardır.
göklerde görkemli seçici kurullar,
doksan dokuzdan sonra yüz gelir, yüz bir gelir
şu köşeden görünen yaz mevsimi mi?
işte her şey daha da:
uzun bir mektup yazılsın diye beklemektedir.
kafeste kefaret olmalı bazı ayların ismi
esmâ’ül-hüsnâ ceste ceste bakılmak bekliyor
yaşamımız bomboş bir kâğıt,
yüzü maskeli kimselerin imzasını bekliyor.
III.
hayvan şekilleri hayvanın önünde
taşın vızıltısı taştan öte – salınarak gitmektedir
sabah veli dediğine akşam deli diyenler
birtakım çağ iskelelerinin sahibidir.
hangisi çımacı, hangimiz yolcu, tren nerede?
mimarlar bulanık taşlar ve iskeleler
tasarlamaktadır.
nerede eski ferah yakınmaklar – soru işareti yok.
yavaşça yaklaşır kefaret
yazık
hiçbirimiz hazır değiliz kapılara.
olmayan, yukarı aşağı merdivenlere, uzak
vakit dar da değil geniş de
yalnızca biz hazır değilmişiz bu kefarete
sonsuz dakikalar:
hepimiz daha ---
hiçbirimiz asla ---
piyesler, farslar, oyunlar, birtakım nal sesleri
arslanlar, kuzuların emrindedir.
IV.
meçhul ricalar, tuhaf ipuçları, gözbağları
birleşik birçok gureba terkip; hazin tarih, herhangi çağ
gönderlerin ucunda görkemli bayraklar vardır.
mütevazı eğitim, kayıp oyunlar,
ışıklar cihan harbi’nde emanet kalmıştır.
zabitler, patronlar, yüksek bekçiler
“paylaş” tuşuna bas, büyük çağdaş görüntüler varmıştır.
siparişimiz alınmış, tarihten yedi tepe ısmarlanır
sokaklar kâküllü, zor ışıklar, açılı imge
eski ısmarlayışlar, hayatımızın “metindeki yeri”:
meğerse celp, kâğıt, hüküm, harfli maddeler
beslemenin evini tamamıyla unuttuğu çarpıntılı an.
kan, bu müziğin içinde mavi mavi dolaşmaktadır.
bu eski dünya, nefret ve kefaret
bu yeni dünya, dicle ile fırat
bu kalem, o turuncu defterindir.
“dert varsa derman
ip varsa lokman yoktur”.
Ateş Alpar, Şimdi ve Burada, Performans, 2025. Fotoğraf; Emirkan Cörüt.