'Basit bir şeyi çevirmek çok zor'
26 Ekim 2024 - 01:10Institut Français’nin Tahsin Yücel anısına bu yıl dördüncü kez verdiği “Fransızca Çeviri Ödülleri”, Fransız Sarayı’nda yapılan “Çizgi-roman Nasıl Çevrilmeli?” oturumuyla renklendi. Roman dalında Muriel Barbery’nin “Tek Bir Gül” çevirisi ile Ekin Özlü Akseki’nin ödül aldığı gecede, Özdemir İnce de “Onur Ödülü”ne değer görüldü. Çizgi-roman dalının ödül sahibi ise Frederik Peters’in “Oleg” isimli yapıtının çevirmeni Damla Kellecioğlu oldu. Çizgi-romanın emektar çevirmenleri “Basit bir şeyi çevirmek çok zor. O konuşma balonuna, bir seferde her şeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Aynı sözcüklerle, aynı etkinliği yaratmak, her halde dünyanın en zor işlerinden.” mesajını vererek, şunu vurguladı: “Çeviri, bir sevgi meselesidir.”
EVRİM ALTUĞ
evrimaltug@gmail.com
Institut Français (Fransız Kültür Enstitüsü) tarafından Tahsin Yücel anısına bu yıl dördüncü kez sunulan Fransızca Çeviri Onur Ödülü ile iki ayrı kategoride verilen çeviri ödülleri, İstanbul Beyoğlu’ndaki tarihi Fransız Sarayı’nda yapılan özel bir oturum ve törenle sahiplerine verildi.
Institut Français İstanbul ve Ankara birimleri ile Ankara Fransızca Öğretmenleri Derneği’nin iş birliği ve ev sahipliği ile düzenlenen, yaklaşık 200 kişilik kalabalık bir editör, yazar, çevirmen, yayıncı ve gazeteci kalabalığının büyük ilgi gösterdiği etkinlikte ‘Genel Edebiyat’ kategorisinde, Kırmızı Kedi Yayınevi etiketli, Fransız yazar, felsefe öğretmeni Muriel Barbery’nin kaleme aldığı “Tek Bir Gül” isimli romanı Türkçeleştiren çevirmen Ekin Özlü Akseki’ye ödül takdim edildi.
Başkanlığını INALCO Türkiye Kürsüsü Başkanı, Actes Sud Yayınevi Koleksiyon Müdürü Timour Muhidine’in yaptığı, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Lâle Özcan, Hacettepe Üniversitesi Çeviri Bölümü Başkanı Doç. Dr. Zeynep Oral, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Çevirmen Dr. Şilan Karadağ ile çevirmen ve editör Ayça Sezen’den oluşan jüri, bu yıl 16 çeviri yapıtın başvurduğu ödülün 2024 sonuçlarına dair gerekçeli kararını da kamuoyu ile paylaştı. Kararda (özetle) şu mesaj verildi: “Kaynak metinde yer alan söz sanatlarının Türkçe ifadesi, çevirmenin strateji ve kararlarıyla kurgulanan yapının, metnin bağdaşıklığını ve bağlaşıklığını bozmayan bir dil ve üslûpla verilmiş olması, değerlendirmede önem verilen özelliklerdir.”
Çeviri onur ödülü Özdemir İnce’ye verildi
Törende ayrıca, etkinliğe canlı yayınla bağlanan kıdemli çevirmen, yazar ve şair Özdemir İnce’ye bu yılın “Çeviri Onur Ödülü” sunuldu. İnce, törende yaptığı kabul konuşmasında çeviri uğraşının ülkeler ile diller arasındaki zenginliğe vesile olduğunun altını çizerken, çeviriyle beslenmeyen ulusların, dilleriyle kendi içlerinde hapis kalmış biçimde, adeta ‘ensest’ bir ilişkide olduklarını belirterek, böyle ülke ve edebiyatlarının ‘sürekli kendi sütünü içen inekler’ gibi olduğu benzetmesinde bulundu.
Institut Français Türkiye Genel Müdürü Gilles Roulland’ın ev sahipliğinde yapılan törenin ikinci ödül kategorisinde, Frederik Peeters’in “Oleg” adlı çizgi-roman eserini Baobab Yayınları etiketiyle Türkçeye kazandıran çeviren Damla Kellecioğlu alkışlandı.
Kellecioğlu’nun yapıtı başvuran yedi aday arasından ödüle değer görülürken, etkinlik çizgi-roman çevirisi ile yayıncılığı ile hayatlarını kazanan emekçileri de buluşturdu. Ayşegül Utku Günaydın moderatörlüğünde yapılan “Çizgi-romanı Nasıl Çevirmeli?” konulu panel, beraberinde son derece ilgi çekici tespitler ve soru işaretlerini de getirdi. Oturuma Bahadırhan Bozkurt, Ahmet Özgün Tatar, Damla Kellecioğlu ve kıdemli yayıncı, çevirmen ve editör Saadet Özen de
katıldı.
Çizgi-roman çevirisine ‘sinematografik’ gözle bakmak
Kellecioğlu oturum açılışında yaptığı ilk konuşmada çizgi-roman çeviri uğraşına sinematografik bir gözle baktığını belirterek, çizgi-romanda birbirini takip eden karelerin de, zaten Fransızcada da ‘Senarist’ diye tabir ettiğimiz bir kalemden çıkan senaryonun ürünü olduğunu vurguladı. Girişimin diyaloğa dönük haline dikkati çeken çevirmen Kellecioğlu, bu durumun da çizgi-roman ile tiyatro sanatını yakınlaştırdığına değindi. Fransızcadaki ‘Icono-textualite’ denen resim ve yazı yoldaşlığına da vurgu yapan çevirmen, bu çabası sırasında ayrıca okura ‘spoiler’ vermemeye de büyük özen gösterdiğinden söz etti. Üçüncü sayfada sunduğu bir bilgiyi, sözgelimi 72’nci sayfada aydınlanacağı için vermemeye dikkat ettiğini anlatan Damla Kellecioğlu’ndan sonra söz alan ve ödüle bir ‘Manga’ çevirisi ile aday gösterilen Ahmet Özgün Tatar ise şu tespitlerde bulundu: “Manga aslında çizgi-roman karşısında, kendi sanatsal yeterliğini henüz kazanamamış gibi. Okuduğum çizgi-romanlara nazaran, içerik olarak daha ‘eğlenceli’. Konuştuğum Japon bir Manga yaratıcısı da bana “Ben insanları eğlendirdiysem, amacıma ulaşmışımdır,” demişti. Bunun yanında, çevirisini yaptığım Radian serisinin çevirmeni de bu konuda şu yorumda bulunmuştu. “Şöyle bir baktığımda, acı bir tat vardı.” Kişisel fikrim, Japon mangalarında çok daha felsefî, varoluşsal, ağır konuların işlendiği. Ama Fransızcada okunan bir çeviri mangada da, Japon yazar acı bir ton bulabiliyor. Bunu şuna bağlayabilirim: Kültürler arası olarak bu çeviriyi yapmak, zor bir mesele. Bu zaman alan bir şey ve bazı şeyler, zaman geçtikten sonra kabul görüyor.”
“Çeviriyi makbul kılan, akıtılan terin görünmemesi”
Etkinlikte söz alan editör, yayıncı ve çevirmen Saadet Özen ise yayınladıkları çizgi-roman serisi üzerinden özetle şu açıklamalarda bulundu: “Biz benim de çevirdiğim ‘Şibumi’yi Alfa Yayın üzerinden çıkardık. Ben de bir senedir sadece çizgi-roman çeviriyorum. Hayatımda daha zor bir şey çevirmedim. Aslında çevirisinde çok zorlandığım kitaplar elbette çok oldu. Ama düşünce yöntemini değiştirmek ve çeviri stratejisini tamamen farklı şekilde kullanmak gerekiyor. Bu da bir egzersiz. Bir şeye emek verirken, o işe döktüğünüz terin anlaşılmaması, bence çeviriyi makbul kılar. Diyalog çevirisinde bu gerçekten çok önemli. Yaptığımız o çevirinin güçlüğünün anlaşılmaması, adeta kendi olmuş gibi, teğel yerlerinin görülmemesi hiç kolay bir şey değil.
Ben, bunu çocuk kitaplarında da çok yaşamıştım. Zorlanarak çevirmemin bir sebebi de şu: Örneğin, Asterix’lerde, okurun belli bir okuma alışkanlığı ve yerelleştirme vardır. Vaktiyle Halit Kıvanç’ın yedi kitapla yaptığı o çok yaratıcı çevirileri üzerine günümüzde 40 kitap filan mevcut. Zaten o dönemin seslendirme anlayışında da o vardır. Yerelleştirme, adaptasyon, vaktiyle kabul gören bir anlayıştı. Ben şu an Asterix çevirdiğim zaman ise, yaptığım bu çeviri önce Asterix’in haklarını yöneten vakfa gidiyor, orada baştan sona okunuyor. İşte orada yerelleştirmenin dengesini çok iyi kurmak gerekiyor. Çünkü orada bir itiraz geliyor. (...)”
Türkiye’deki yenilenme hızı, dünyada gerçekten çok az bulunur türden. Örneğin Türkiye’de ‘Blu-Ray’ hiç tutmadı. Çünkü biz disketten sonra, ‘hard-disk’e geçtik. Ben Türkiye’de ‘Grafik Roman’ın çok tutacağını düşünmüyorum. Ama ‘interaktif’, dijital kitaplar daha çok tutacaktır. Sonuçta görsellik, insanlığın ilk iletişim yöntemi. Çok güçlü bir şekilde geri dönüşü ile ilgili bir durumdayız.”
Oturuma davet edilen ve “Double Me” isimli yapıtı Türkçeye kazandıran Bahadırhan Bozkurt da çizgi-roman dünyası ve çeviri uğraşına dair izleyicilere şu görüşlerini aktardı: “Burada biraz da arz – talep meselesi var. Bir kaç yıl önce bir yayınevine gittiğiniz zaman, bir çizgi-roman veya manga arayıp, bulmanız çok zor iken şimdi, bir duvar boyu manga ve çizgi-roman bulunuyor. Yayıncının okuyucu ile alışverişi de burada önemli. Ben, geçen sene ‘1984’ü Fransızcadan çevirdim. Aynı kitabevine geçen gün girdiğimde, aynı kitabın iki tane versiyonunu gördüm. Benimki üzerine iki adet daha, Fransızca haliyle gelmişti ve bence bu, harika bir şey. Evet, gençler görsele daha fazla önem veriyor. Bizim gibi düz yazı okumak, onlara göre çok zor olabiliyor. Yani, bilmem kaç resmi parmağının ucu ile kaydıran bir jenerasyon bu ve böyle kalacaklar diye düşünüyorum.
Ahmet Bey’in söylediği manga meselesinde de durum farklı elbette. Japonya’da, manga için, her sosyal grup ve yaş grubu için, emekliler için, genç nesil için ayrı ayrı mangalar bulunuyor. Bu onlar için artık bir yaşam tarzı. Amerikalı ve Avrupalı mangacılar ise, ‘Euro-Manga’ ve ‘Ameri-Manga’ denebilecek iki ayrı tür oluşturmuşlar. Kaldı ki çevirdiğim de bu ‘Euro-Manga’lardan bir tanesi idi. Japon mangası tarzında, ama, çizimleri, sinematografisi, kareleri tamamen Japon mangası olmakla birlikte aslında tamamen Avrupa kültür kodları sunuyor. Belki bunun adının bile manga olmaması lâzım.
Bu kültür kodlarını, bir çizerin seçtiği an üzerinden konuşma ile sunuyoruz. Bunu bir çocuğun anlamasını bekliyoruz. Yani basit bir şeyi çevirmek çok zor. O konuşma balonuna, bir seferde her şeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Aynı sözcüklerle, aynı etkinliği yaratmak her halde dünyanın en zor işlerinden.”
Oturumun ilerleyen dakikalarında ise, katılımcılar manga ve çizgi-roman kültürünün sinema sanatıyla ilgisine değinerek, Türkiye’nin hızlı tüketim kültürü sebebiyle yaşadığı sıkıntıları da vurguladı. Gençlerin çizgi-roman festivallerine büyük bir merakla gittiklerine, bununla birlikte kitap okuma alışkanlığının da giderek azaldığına atıfta bulunulan toplantıda öte yandan, dijital okurluğun yükselişi de çizgi-roman ve manga sanatından yana dile getirildi.
Türkiye çizerlerine övgü, yeni nesillere çağrı
Yayınevleri olarak, edebi uyarlamalar veya özgün çizgi – roman üretimi anlamında Türkiye’deki çizerlerin sayıca azlığından da dem vurulan toplantıda bu vesile ile çizer İlban Ertem’in görselleştirdiği İhsan Oktay Anar klasiği “Puslu Kıtalar Atlası” veya Umut Sarıkaya’nın çizgi-romanlarında ürettiği özgün yazılı ve görsel içerik ile şair ve çizer Tuncer Erdem’in katkısıyla, bir saygı duruşu misali yorumlanan, birkaç baskı yapmış Bilge Karasu klasiği, Metis Yayınları imzalı ‘Gece Kitabı’ da takdir ile anıldı.
Yönetmenlerin, Robert Zemeckis örneğinde olduğu gibi, ABD’de eğlence sektörünün ve sinemanın özgün hikâyeler peşinde olduklarının da anlatıldığı toplantıda, Japon mangaları için gönüllü okurların adeta bir cemaat gibi, daha içerik sunulur sunulmaz dijital dünyada çeviri yaptığına ve dağıtım yaptıklarına da gönderme yapıldı.
Çevirmenler, toplantıda sevmedikleri içerikleri çeviri hususunda da yaşadıkları rahatsızlığın da altını özenle çizdi ve ortak bir dille “Çeviri, bir sevgi meselesidir,” mesajını verdi. Toplantıda ayrıca, yayınevlerinin Türkiye’den yeni çizer ve hikâyeci arayışları da dile getirilirken, bu konuda kurumlarca açılabilecek yeni akademik kanallar, yüreklendirici yarışma veya buluşmaların, genç nesil sanatçılara getireceği üretkenlik de bilhassa vurgulandı.
Bu yönüyle Institut Français’nin çeviri ödüllerinden bir diğerini ‘çizgi-roman’ dalında vermesi de bu alanda kayda değer bir çaba olarak, Türkiye’nin kültür tarihindeki yerini onur ve ibretle almış da oldu.
Etiketler: Milliyet Sanat Tahsin Yücel Fransızca Çeviri Ödülleri Muriel Barbery Tek Bir Gül Frederik Peters Oleg çizgi roman