Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » 'Balinanın Bilgisi' festival yolculuğuna başladı

'Balinanın Bilgisi' festival yolculuğuna başladı

'Balinanın Bilgisi' festival yolculuğuna başladı12 Ekim 2024 - 03:10
Deneyimli görüntü yönetmeni Önder Şengül’ün yazıp yönettiği ilk uzun metraj filmi “Balinanın Bilgisi”, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda ilk kez seyirciyle buluştu.
“Balinanın Bilgisi”, 2001’den bu yana sinema ve dizi dünyasında aktif olarak çalışan, ödüllü film ve dizilerde görüntü yönetmenliği yapan Önder Şengül’ün ilk uzun metraj filmi.
 
Muğla’nın bir dağ köyünde yaşayan hamile bir kadın ile köyün muhtarı ve onun ailesi arasındaki gerilime odaklanan film, bir kadının, doğanın yardımıyla kendi gücünü keşfetme yolculuğunu anlatıyor. Çoğu kırsala yerleşmiş sinemacılardan oluşan bir ekiple ve çok az teknik ekipmanla Muğla’da çekilen “Balinanın Bilgisi”nin başrollerini ise, ilk kez uzun metraj ve başrol tecrübesi yaşayan Özge Cevher Yüksel ile tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu Şamil Kafkas paylaşıyor.
 
 
Önder Şengül, yıllar önce hikâyesini dinlediği bir Yörük kadınından ilham alarak yazdığını söylediği senaryoyu eko-feminizm ve alegoriyle harmanlıyor. Doğanın da tıpkı kadın ve toplum gibi erkek egemen kültürün baskısı altında olduğunu ifade eden yönetmen, eril ile dişili dengeye oturtarak yaşama ve doğaya yeniden bir uyum getirmenin yolu olduğunu; insanın, içindeki gücünü doğanın yardımıyla keşfetmesi ve ortaya çıkarmasıyla bu yolun açılabileceğini vurguluyor.
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ardından yurt içinde ve dışında festival yolculuğuna devam edecek filmin yönetmeni Önder Şengül ile “Balinanın Bilgisi” hakkında konuştuk.
 
 
“Balinanın Bilgisi” filminin hikâyesini oluşturan temel ilham kaynağınız neydi? Yörük bir kadından dinlediğiniz bu hikâye sizi nasıl etkiledi?
 
İki önemli motivasyonum vardı bu filmi çekmek için: İlk uzun metraj filmimi çekme arzum ve iyi bir hikâye anlatma arzusu. Bu hikâyeyi bir Yörük kadınından dinlemedim, güçlü bir Yörük kadınının hikâyesini onunla yaşamış hatta bu filmin de müziğini yapan arkadaşlarımdan dinledim. Ayrıca biz onun yaşadığı bir hikâyeyi anlatmadık, o güçlü kadın bu filmin karakterine ilham kaynağı oldu.
Bu kadının hikâyesini dinlediğimde insanlığa dair umut dolu hissettim. İşte dedim insanın potansiyelini gösteren güçlü bir metafor. Doğum, doğurmak ve doğa. 
 
Filmde eko-feminizm ve doğanın baskı altındaki durumu üzerine yoğun bir vurgu yapıyorsunuz. Doğa ile kadın arasında kurduğunuz bu metaforik bağı biraz daha açabilir misiniz?
 
Eko-feminizm kavramı ile senaryo geliştirme aşamasında tanıştım. Doğa ve kadın arasındaki benzerlikler çok etkileyici gelmeye başladı bana. Üretmesi, beslemesi, yenilemesi, koruması vb. Fakat daha derin bağlar olduğunu da düşünmeye başladım. Bu konuyla ilgili spritüel kaynakları da araştırmaya başladım. Anima-mundi kavramına kadar gidiyordu. İlk başlarda bir doğurma olayından neler çıkabilir diye düşünürken sonrasında bir filme bu kadar olguyu nasıl yerleştireceğim diye düşünmeye başladım. Çok zengin bir kaynak yakaladığımı hissetmeye başladım. 
 
 
İlk uzun metraj deneyiminizde, çok az teknik ekipmanla ve kırsala yerleşmiş sinemacılarla çalışmayı tercih ettiniz. Bu minimalist yaklaşım filminize nasıl bir katkı sağladı?
 
Gayet yenilikçi bir yaklaşım sağladı. Bu zor bir karardı. İlk filmini çeken biri için böylesine soyut bir konuyu anlatırken yeni denemeler yapmak bir riskti aynı zamanda. Tabii ki reji için daha çok vaktim olsun isterdim. Fakat içimde her zaman bana güç veren bir ses vardı: “Yettiği kadar Önder, sen rahat ol!”. Kısmet demek istiyordu herhâlde.
 
Filmdeki karakterlerin çoğunluğunun daha önce kamera önü tecrübesi olmaması, oyuncu yönetiminizde ne tür zorluklar veya avantajlar getirdi?
 
Hevesli ve yetenekli olmaları yeterliydi. Ayrıca ilk uzun metraj denemem olduğu için bol tekrar almamda ve karakterleri daha rahat şekillendirmem de yardımcı oldu bu durum.
 
 
 
Filmdeki kadın karakterin, köydeki erkek egemen düzene karşı verdiği mücadele büyük bir gerilim yaratıyor. Bu hikâyeyi günümüz toplum yapısıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
 
Bu mücadeleyi sadece içinde bulunduğumuz toplumda değil, içimizde de yaşıyoruz diye düşünüyorum. Bu yüzden film ‘Biz’ ve ‘Ben’ diye iki bölüme ayrılıyor. Kadının dışsal ve içsel çatışmaları yani… Biz erkekler olarak da içimizdeki dişili bastırıyoruz. Hatta daha ileri giderek şunu söyleyebilirim, içindeki erili yücelten ve yükselten kadınların da bu toplumdaki dengesizlikte payı olduğunu düşünüyorum. Bu bir denge meselesi. Yin-Yang öğretisinden felsefedeki zıtlıklar teorisine kadar bunların karşılığını bulabiliriz.
 
Doğa, kadın ve güç temalarının birleşimi ile ortaya çıkan bu yolculukta izleyicilerin filmden ne çıkarmasını hedefliyorsunuz?
 
Doğa dediğimiz olgu aynı zamanda doğamız. İçinde yaşadığımız doğa ile doğamız ne kadar uyumsuz ise dramımız o kadar artıyor bence. Bu dramdan sağlıklı sonuçlar elde etmek için içimizdeki gücü hissetmeliyiz. Ve bir insan içindeki gücü hissetmek istiyorsa eğer tüm insanlığı doğuran kadına bakması, bakmasını bilmesi yeterli diye düşünüyorum. Bu yüzden dişilin artık kendi gücünü fark edip ayağa kalması gerekliliğini bir kadın kahraman ile işliyoruz. 
 
 
Filmdeki müziklerin yaratım sürecinde nasıl bir işbirliği yürüttünüz? Müziklerin filmin temasını ve atmosferini nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?
 
Filmde dominant olarak bir üflemeli bir telli ve bir vurmalı çalgı kullandık. Obua, cura ve perküsyon. Bunları filmin üç karakteri için yaymaya, bu şekilde karakterize etmeye çalıştık. 
 
Uzun yıllar görüntü yönetmenliği yaptıktan sonra yönetmen koltuğuna oturmak size ne hissettirdi? Bu iki rol arasında nasıl bir fark deneyimlediniz?
 
Çok çok farklılar. Görüntü yönetmeniyken teknik ekip ile ilgilenirsiniz, yönetmeni anlamaya çalışırsınız, senaryoya sinematografik olarak nasıl estetik katarım, dramaya nasıl hizmet ederim diye düşünürsünüz. Yönetmenken önünüzde daha geniş bir alan ve haliyle daha geniş bir sorumluluk var. Oyuncu ile ilişkiler, sahnenin kurulması, son kararları verme, zaman ile yarışma vb. ayrı bir boyut kazanıyor. Senaryonun bütününe hizmet etmek ve herhangi bir kalemin diğerinin önüne geçmesini engellemek durumlar oluşuyor. Film bir çok disiplinin bir araya geldiği bir alan ve hiçbiri anlatılmak istenenin önüne geçmemelidir diye düşünüyorum.
 
 
Filmde doğa ve insan ilişkisini daha geniş anlamda nasıl ele aldınız? Bu bağlamda doğanın bir karakter olarak rol üstlendiğini söyleyebilir miyiz? 
 
Kesinlikle söyleyebilirim. Doğa bu filmin Gülsüm ve Adem’den sonra üçüncü karakteridir. Bunun için hiç görünmeyen bir kaç canlı arketipi oluşturduk. Bu da bir riskti tabili. Fakat sinemada göstermemek bazen daha etkili olabiliyor. Karakterin katmanlı olarak iletişim kurduğu bir karakter temsiliydi bu. 
 
Eril ve dişil dengesini sinematik olarak nasıl tasvir ettiniz? Kamera açıları, renk paleti veya sahne geçişleri gibi unsurlar üzerinden bu dengeyi nasıl anlatmaya çalıştınız?
 
İşte bu zor soru. Filmlerin katmanlı hikâyeler oluşturması gerektirdiğini düşünürüm. Perdede izlediklerimizle, izlediklerimizin oluşturduğu imgeler ve derinlikler herkes için farklı olabilir. Fakat en zoru bu katmanlar arasındaki köprüyü atabilmek bence. Açıkça söylemem gerekirse bunu başarıp başaramadığımı bilmiyorum. Filmin bir alegori olarak anlaşılmasını sağlamak için çokça uğraştım. Umarım başarıya ulaşır. 
 
 
“Balinanın Bilgisi”nde Gülsüm karakteri, hamileliği ve toplumsal baskılar arasında sıkışmış bir kadını temsil ediyor. Onun doğaya yakınlığı ve doğanın ona sağladığı güç ile toplumdan aldığı baskılar arasında bir zıtlık var. Bu tematik zıtlığı sahneler aracılığıyla nasıl ifade ettiniz? Gülsüm’ün içsel yolculuğunu görsel ve duygusal olarak izleyiciye nasıl aktardınız?
 
Gülsüm’ün toplumla olan mücadelesi ve içsel mücadelesi iki ayrı bölüm halinde. Ve ikisindeki renk paleti dahil, kamera dili ve mizansenlerin bile farklılık göstermesi için çalıştık. Bu kadının yaşam tarzını ve olaylara yaklaşımını zaten senaryo gereği farklı kıldık. Kedine yeten bir insan yapısı ile sürünün parçası olma gibi durumlardan bahsediyorum. Ve senaryo boyunca bu karakterin tercihleri ile  toplum içindeki yolculuğu ve içsel yolculuğu ile ilgili gelişmeleri görüyoruz.