Anjelika Akbar’dan yeni albüm: “AHENK 432”
11 Ekim 2023 - 04:10Besteci ve piyanist Anjelika Akbar’ın, Türkiye'de yaşanan, tüm ülkeyi yasa boğan, Kahramanmaraş merkezli, 11 ilin etkilendiği 6 Şubat depreminin ardından oluşturduğu ‘’AHENK 432’’ isimli albümü yayınlandı. Tüm dijital marketlerdeki yerini alan albümde 11 eser bulunuyor.
432 frekansı ile kaydedilmiş, ülkemizde bu tarzda tek ve ilk eser olma özelliğini taşıyan albümde, Akbar’ın beş adet kendi bestesi, beş adet kendisine ait uyarlamaları, J.S. Bach’a ait bir eser yer alıyor. Türk manevi kültürüne ait eserler, Vavilov, Krilatov gibi Sovyet dönemine ait bestecilerin eserlerin olduğu özel albüm, "AHENK 432" kaydı ile bu titreşim hızına ayarlanmış dijital bir piyano ile kaydedilerek Anjelika Akbar için de bir ilk olma özelliği taşıyor.
14 Ekim’de Zorlu PSM’de, albüm tanıtımı için düzenlenen gala konserinde sevenleriyle buluşacak Akbar’la "AHENK 432" hakkında konuştuk.
Anjelika Hanım, son albümünüz “AHENK 432” yakın zamanda yayınlandı, öncelikle kutlarız sizi. Albüm ismiyle de dikkat çekiyor. Ne anlama geliyor “AHENK 432”? Albüme nasıl karar verdiniz, size ilham veren ne oldu? Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz? Parçaları nasıl seçtiniz? Biraz bunlardan bahseder misiniz bize?
Bana albüm ile ilgili bu günlerde herkes soruyor, ‘’432 nedir?’’ diye. Ben de özellikle sorulsun, merak edilsin ve araştırılsın diye albümde sadece 432 yazdım. Hâlbuki aslında 432 Hertz anlamına geliyor. Bu konu pek irdelenmiyor hatta müzisyenler tarafından bile çoğunlukla bilinmiyor. 432 Hertz, yani titreşim hızı, La notasının 1 saniyede yaptığı titreşim sayısını anlatıyor. Albümdeki eserleri, bu titreşim hızında kaydettim. Bunun önemli sebepleri var. 432 Hertz’in önemini, geçen sene Destek Yayınları'ndan çıkmış olan "Her İnsan Bir Bestedir" adlı kitabımda özellikle buna dair yazdığım bölümde özetledim. Bu titreşim hızında dinlenen müzik eserleri insanı doğa ile bütünleştiriyor, kendi ile barış içinde, daha dengeli ve kendinden emin hale getiriyor. Geçen yüzyılın ortasında, küresel çapta La notası titreşim hızı 440'a yükseltildi ve bu standart elbette o zamandan beri dinlediğimiz, neredeyse tüm müziklere yansımış oldu. Yapılan bu ayar insanları daha agresif, sinirli, iç barıştan daha uzak hale getirdi ve bu halen devam ediyor. 432 Hertz ile bir albüm yapma fikri çoktandır vardı fakat çalışmalarımda ona henüz sıra gelmemişti. Tetikleme noktası ise geçen Şubat ayında Türkiye'de meydana gelen deprem oldu. Depremin olduğu sabah henüz şiddetini bilmeden özellikle 432 Hertz'e ayarlanmış piyanoya geçtim ve küçük bir kayıt yaptım. İnsanlara az da olsa uzaktan hafiflik, huzur ve güç verecek bir müzik olsun istedim. Çalarken video kaydı yaptım belki yayınlarım diye. Fakat depremin boyutunu öğrenince müziği sosyal medyada paylaşmadım. İki hafta sonra paylaştığımda insanlar çok etkilendi, bana birçok mektup geldi "Lütfen, bu ve bunun gibi kayıtlar yapın, bize çok iyi geliyor, sözler avutmuyor ama müzik çok iyi avutuyor," gibi… Hatta "Böyle bir albüm olsun" yazanlar çok oldu. Ben de bunun üzerine harekete geçtim ve albümü önce aklımda oluşturdum. Seçtiğim eserler benim hissiyatıma göre ‘ahenk’ kavramını yansıtıyordu. Bazı besteler yaptım bu albüme özel, piyanoya uyarladığım başka bestecilerin eserleri veya anonim olan eserlerin benim piyano yorumunu da dahil ettim. Normalde elektronik piyano hiç kullanmam. Fakat akustik piyanolar uzun zamandır teknik sebeplerden dolayı 432 Hertz olarak ayarlanamıyor. 432 Hertz'e ayarlanmış elektronik piyano da kullanmaya başladım. Kaydı de ister istemez elektronik piyano ile gerçekleştirdim. Daha önce yayınladığım ama bu sefer 432 frekansı ile yeniden seslendirdiğim eserler de var bu albümde. Ayrıca, Türkiye'de “Aşk/Love” bestem çok seviliyor ve bu albüm için “Love-2023” versiyonunu yaptım.
Albümde Türk manevi kültürüne ait iki eser mevcut. “Haydar Haydar” türküsü ve Yunus Emre’nin “Severim Ben Seni” ilahisi. Bu tür eserlerin bir yandan özünü kaybettirmeden bir yandan kendi yorumunuzu katarken dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Çok önemli bir soru bu, teşekkür ederim. Evet, bu tür eserlere dokunmadan önce uzun yıllardır bu tarz çalışmaları yapmadım. Tam da bu sebeple: Özünü bozmamak için. Fakat ilk çalışmayı bir dostumun ısrarı ile yaptıktan ve Türkiye'deki dinleyicilerinden çok olumlu yorumlar aldıktan sonra biraz daha cesaretimi toplayıp, birkaç çalışma daha yaptım. Gerçekten en sade şekilde bu uyarlamaları yapmaya çalışıyorum. Ve bu eserlerin orijinallerine çok saygım var. Onun için mümkün olduğunca onları bozmadan sadece kendi enstrümanımla onlara naçizane bir yorum getirmeye çalışıyorum.
Her albümün kendine özgü bir hikâyesi, atmosferi oluyor. Bu albümü diğer albümlerinizden farklı kılan nedir sizce?
Bu albüm bana göre bir "iç yolculuğa" eşlik olabilecek tanılar silsilesi. Modern dünya insanı çok fazla hızlandı ve çok fazla dışa dönük faaliyetlerinde bulunup kendi özünü unutmuş durumda. Hâlbuki biz özümüzü idrak ettiğimiz zaman tam anlamıyla, hakiki anlamda ‘insan’ kavramını gerçekleştirebiliyoruz, gerçek görevimizi bu dünyada yapabiliyoruz. Bu müzik naçizane bir şekilde o yolculuğa davet olarak düşünülebilir. Şu anda ahengi en çok doğada görebiliyoruz. ‘Altın Oran’ orada hala bozulmadan var oluyor; insan da doğanın bir parçası olarak kendi ahengini ve ‘altın oran’ını keşfetmek zorunda. Bu albüm umarım az da olsa böyle bir keşfin eşliği olsun diliyorum.
Bugün müzik endüstrisinde hakkında pek konuşulmayan ama konuşulması gerektiğini düşündüğünüz konu ya konular sizce nedir?
Cevabı tam da sorunuzun içinde yer alıyor: ‘Müzik endüstrisi’. Bana sorarsanız, bu iki kelime birbirleriyle uyumlu değil, ahenk içinde değil. Müzik bir aşktır, çok büyük bir olgudur. Bütün evren SES'ten oluşuyor, bizim atomlarımızın içinde de o SES var. O bir titreşim, her şeyi oluşturan ve saran, bir ‘birleşik alan’ fizikçilerin terimiyle. Müzik de bunun yeryüzündeki yansımalarından biri ve bizim düşündüğümüzden çok daha önemli, büyük bir olgu. Biz ‘müzik endüstrisi’ terimini kullandığımız zaman müziğin o görkemli görevini düşürüyoruz; aynı şekilde ‘müzik ve kariyer’ bana göre birbirleriyle çelişen kavramlardır. Hatta ‘müzik ve hırs’ da olamaz.
Onun için bu konular konuşuluyor olsaydı, müziğin asıl yüce görevi, müzik insanlarının üstlenmesi gereken sorumluluğu ve insanlar tarafından müziğin öneminin kavraması daha hızlı ilerlerdi.
Anjelika Akbar için sırada ne var? Gelecek planlarınız neler?
Öncelikle yeni albümün gala konserlerini mümkün olduğunca çok şehirde yapmayı planlıyoruz. İlki 14 Ekim İstanbul Zorlu PSM'de olacak. Sahnede 440 ve 432 Hertz olarak ayarlanmış iki kuyruklu piyano olacak. İkisini de dönüşümlü olarak kullanacağım. En önemlisi şu: İnsan kendi içinde barışık ve ahenkli olmalı eserleri seslendirirken; yoksa kızgınlık, hırçınlık, dengesizlik olursa 432 Hertz ile eserleri seslendirmenin bir değeri yok. Çünkü insanın kendisi en güçlü enstrümandır. Duygu ve düşüncelerinin titreşimi var ve insandan insana geçiyor gözle görünmezse de... Albümü kaydederken ve konserlerde de ahenkli olmak gerekiyor ve ben de bunu gerçekleştiriyorum. Bir de işin başka tarafı var: Şu anda daha önce 440 Hz ile kaydedilmiş eserleri 432'ye çeviren bilgisayar programları var. Bunun hiçbir anlamı yok. Çünkü müzisyen eseri seslendirirken o frekansın içinde bulunması gerekiyor, hem ruhen hem de sesin frekansı olarak.