Anber Onar’dan “bağlı-katlamalar”
Sanatçı Anber Onar’ın “in case...” isimli yeni sergisi, Kıbrıs’ın önde gelen çağdaş sanat galerilerinden Art Rooms Galeri’de açıldı. Anber Onar’ın eserlerinin temelini, “bağlı-katlamalar” adını verdiği özenle katlanmış ve bağlanmış kumaş nesneler (kumaş, deri veya tuval) oluşturuyor.
Yeliz Tingür
yeliztingur@gmail.com
Sanatçı Anber Onar’ın, Kıbrıs’ın önde gelen çağdaş sanat galerilerinden Art Rooms Galeri’de açılan “in case…” isimli sergisi, izleyiciyi içine alan rahatlatıcı bir estetikle sararken, düşündürücü bir perspektif sunuyor. Farklı disiplinleri bir araya getiren bu sergi, fotoğraf, heykel, video ve enstalasyon gibi çeşitli sanat alanlarında üretilen eserlerle izleyiciye çağdaş sanatın katmanlı yapısını sunuyor. Küratörlüğünü Oya Silbery’nin üstlendiği sergi toprak, savaş ve göç meselelerinden tanınma ve aidiyet sorunlarına; kimlik, beden ve birey temalarından özgürlükler, kısıtlamalar, hafıza, unutma, bakış ve iktidar ilişkilerine uzanan geniş bir kavramlar yelpazesinde şekilleniyor.
Onar ile bu sergiyi oluşturma sürecinden, eserlerinde işlediği toplumsal temalara kadar pek çok önemli konuyu konuştuk. Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD) işbirliğiyle gerçekleşen “in case...” sergisi, 16 Mayıs 2025 tarihine kadar pazar hariç her gün 13.30 – 20.30 saatleri arasında Art Rooms Galeri’de ziyaret edilebilir.
Sanatçı Anber Onar
“in case…” serginizde farklı tekniklerle ürettiğiniz yeni çalışmalar bir araya geliyor. Bu serginin fikri nasıl oluştu? İlham aldığınız noktalar nelerdi?
Bu sergi, pandemiyle birlikte hayatlarımıza giren o çok katmanlı sıkışmışlık halinden doğdu. Dünyanın dört bir yanında, farklı coğrafyalarda, farklı hayatlarda ortak bir deneyime dönüşen izolasyon; insanları tuhaf bir kader birliği içerisinde buluşturdu.
Pandemi, savaş, deprem, felaketler… Binlerce insanın yaşamını kökten sarsan bu olaylar karşısında hissettiğimiz çaresizlik, savrulmuşluk ve belirsizlik duygusu, bu üretim sürecinin en güçlü çıkış noktası oldu.
Burada beni en çok etkileyen şey, böylesi büyük ölçekli durumların insan üzerindeki etkisidir. İnsan bu kadar güçlerle karşı karşıya kaldığı zaman ne yapabilir? Toplum üzerinde etkiler nedir? Kişisel ve toplumsal güç ilişkileri, medya ve diğer iletişim araçları, algı operasyonları ve kişinin kendi hissiyatlarının oluşması dönüştürülmesi gibi şeyler.
Fotoğraf, heykel, video gibi farklı disiplinleri bir araya getirmeniz, sanatsal anlatınızı nasıl etkiliyor?
Farklı disiplinlerde çalışmak benim için en doğal ifade biçimi ve bu bana özgürlük hissi veriyor. Benim için önemli olan; söylemek istediğim şeyi, en çok hissettiğim ve en etkili bulduğum şekilde ortaya koyabilmek. İletişim uzmanı Marshall McLuhan’ın yıllar önce ortaya koyduğu “araç mesajdır” (the medium is the message) yaklaşımı da bunu destekliyor; çünkü kullandığımız aracın, algımızı ve mesajımızı doğrudan şekillendirdiğini biliyoruz. Bu yüzden farklı araçları ve ortamları kullanabilmek, ifade etmek istediklerimle birebir örtüşüyor.
Eserlerinizin temelini, “bağlı-katlamalar” adını verdiğiniz özenle katlanmış ve bağlanmış kumaş nesneler oluşturuyor. Bu teknik ve yaklaşım, eserlerinizde nasıl bir anlatı oluşturuyor?
Bağlı-katlamaları araçsız, kendi halleriyle kullanıyorum. Onlar, oldukları gibi sanatsal araçlarım haline geliyor. Her birinin kendi formu, dokusu, kokusu ve rengi var. Bulundukları bağlamda bir metafora dönüşebiliyorlar. Aslında, boya, kil ya da başka herhangi bir sanat malzemesinden farkları yok. Onları farklı ortamlarda yeniden düzenleyip, yerleştirip, yeni anlamlar ve metaforlar üretebiliyorum.
“Bağlı-katlamalar” kavramını göç, savaş ve yerinden edilme gibi temalarla nasıl ilişkilendiriyorsunuz? Bu süreçlerin sanatınıza yansıması nasıl oluyor?
Bağlı-katlamalar, her düzenlemede, her bağlamda başka bir şeye dönüşüyor. Her birinin bir geçmişi, bir hikâyesi, bir zamanı ve bir sahibi var. Ama ben onları katlayıp, bağlayıp, dikdörtgen formlar haline getirdiğimde, o geçmişleri görünmez kılabiliyorum. Böylece aidiyetlerini, kimliklerini geride bırakıyorlar; daha soyut, daha saf bir malzeme haline geliyorlar. Onlarla kurduğum ilişki hem düşünmeye hem de sezgisel, neredeyse ruhani bir sürece dönüşüyor. Ve bu süreç, işlerime doğrudan yansıyor.
Hafıza ve unutma kavramları, insanın geçmişiyle kurduğu ilişkiyi nasıl dönüştürüyor? Bu konuları eserlerinizde nasıl işliyorsunuz?
Hafıza, kendi kendini sürekli yeniden üreten, tekrar tekrar kuran bir yapıysa; unutma da aslında ne kadar seçici olabileceğini gösteriyor. Ama hem hatırlamak hem de unutmak her zaman bilinçli bir süreç değil — özellikle bireysel düzeyde bu çok zor. Toplumsal bellek ise, devlet politikaları ve resmi söylemlerle kolayca yönlendirilebiliyor. Eğitim sisteminden medya araçlarına kadar her şey, bu yönlendirmeye hizmet edebiliyor.
Tam da bu yüzden, sanatçının ya da yazarın bireysel deneyimden yola çıkarak zamanı kaydetmesi, ona tanıklık etmesi çok değerli. Çünkü sanat, dogmatik bir bilgi üretmekten çok, izleyicinin kendi belleğini, kendi düşünce biçimlerini sorgulaması için bir alan açabilir. Benim işlerimde yapmak istediğim de tam olarak bu; kullandığım imgeler ve ortamlar aracılığıyla izleyicinin duyularını harekete geçirmek... ve bu uyanışla, kendisini ve belleğini yeniden düşünmesini mümkün kılmak.
Kıbrıs’ın önde gelen çağdaş sanat galerilerinden Art Rooms Galeri’de eserlerinizi sergilemek sizin için nasıl bir anlam taşıyor? Bu mekânın sanatsal üretiminize katkısı nedir?
Art Rooms Gallery, Kıbrıs’ın güneyinde profesyonel standartlarda çalışan tek sanat galerisi olma özelliğini taşıyor. Galerinin direktörü Oya Silbery, burayı her geçen gün daha ileriye taşıma konusunda büyük bir emek ve vizyon ortaya koyuyor. Kıbrıs’ın bir ada olması, nüfusun sınırlı oluşu ve politik tanınmamışlık meselesi gibi dezavantajlar göz önüne alındığında, bu çabanın ne kadar kıymetli olduğu daha da görünür hale geliyor.
Ancak Art Rooms’un asıl farkı, geliştirdiği sergi standartları ve oluşturduğu profesyonel duruşla dünyanın herhangi bir yerinde var olabilecek bir galeri kimliği yaratmış olması. Yurt dışı bağlantıları, seçtiği sanatçılar, sergi içerikleri ve kurduğu iş birlikleri bu yaklaşımın somut göstergeleri. Üstelik yalnızca sanatçılara sergi alanı sunmakla kalmıyor; her sergiye özel bütçe yönetimi, kaliteli katalog üretimi gibi detaylara da önem veriyor.
Art Rooms Gallery'nin bu yaklaşımı, yalnızca bir galeri olmanın ötesinde, sanatçılar için yeni olasılıklar ve yeni bağlamlar yaratabilecek bir platform olmasını sağlıyor. Bu yönüyle, Kıbrıs sanat ortamında önemli ve dönüştürücü bir rol üstleniyor.
Serginin kitapçığı, ARUCAD Press tarafından yayınlanacak. Kitapçıkta neler yer alacak? Sanatınızı nasıl bir perspektiften ele alacak?
Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD) iş birliği ile ARUCAD Press tarafından yayımlanacak olan bu kitapçıkta, çalışmalarımın farklı dönemlerine ve "In Case" sergisine uzanan sürece dair çok yönlü bir perspektif sunuluyor. Kitapçıkta yer alan beş ayrı makale; sanat pratiğimin tarihçesinden “in case…” sergisine kadar uzanan detayları farklı bakış açılarıyla ele alıyor. Metinler, kendi alanlarında son derece değerli isimler tarafından kaleme alındı: Johann Pillai (Akademisyen), Suna Güven (Akademisyen), Michael K. Walsh (Akademisyen), Emin Çizenel (Sanatçı) ve Oya Silbery (Sanatçı & Küratör).
Eserlerinizin ABD, Türkiye, Yunanistan, Almanya, İtalya, Fransa, İsveç gibi farklı ülkelerde ve Kıbrıs’ın her iki tarafında sergilendiğini biliyoruz. Gelecekteki projeleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sanırım bir süre daha “bağlı-katlamalar” üzerine çalışmayı sürdüreceğim. Hatta bu pratiği daha kapsamlı bir projeye dönüştürmek ve hayata geçirmek için yollar arayacağım. Bununla birlikte, çok yakın bir gelecekte, eş kurucusu olduğum ve uzun yıllar sanat programlarını yürüttüğüm Sidestreets Kültür İnisiyatifi’nin çağdaş sanat pratikleri içindeki konumuna odaklanan bir kitabı hazırlamak da öncelikli planlarım arasında yer alıyor.
