Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Sevin Okyay | Köşe Bucak dolaşırız

Köşe Bucak dolaşırız

28 Ekim 2013 - 03:10
Radyo programları da vardı, gene varlar, hatta çoğaldı. Bizi ilgilendiren, Yekta ile yaptığımız program. Sevin Okyay ve Yekta Kopan ile Köşe BucakBazen bana artık bir yerde yazmıyor muyum diye soruyorlar. “Milliyet Sanat’ta yazıyorum, Milliyet Kitap’ta yazıyorum,” diyorum. Sonra Sinema dergisinde, CNBC-e Magazin ile onun Film Eki’nde (ki pek severim).

Burayı ise unutuyorum. Eskiden olsa, İnternet’te yazılanı pek yazıdan saymam da ondan derdim. Halbuki, caz, özellikle edebiyat yazıları yazdığım yerler var. Ayrıca, kendimi biraz da Facebook yazarı sayıyorum. Neyse, burada yazdığımı zaten biliyorsunuz.

Radyo programları da vardı, gene varlar, hatta çoğaldı. Bizi ilgilendiren, Yekta ile yaptığımız program. Sevin Okyay ve Yekta Kopan ile Köşe Bucak. Köşe Bucak, benim Radikal’deki köşemin ve NTV Spor Radyo’da daha önceki programımın adı. Bu sefer farklı ama. Yekta orada burada beni methetse de, inanmayın. Onunla program yapmak harika bir şey. Her şeyi hızlandırıyor, kolaylaştırıyor.

Çok güzelmiş. Hatırlarsanız, ben yıllar, yıllar önce de benzer bir programın, gözbebeğimiz “Açık Dergi”nin hazırlayıcı-sunucu şahsıydım. Zaten Ömer beni ite kaka oraya sokmasa, “Ben ne anlarım radyodan?” diye ağlamama kulak verse, radyoyla ilgim olmazdı herhalde. Binnur bir festivalde benimle zorla çekim yapmasa, televizyonla da ilgim olmazdı. Hoş gene de yok, kamerayla hiç anlaşamadık. Ama radyoyu çok seviyorum. Yazmayı sevmemden birazcık daha az sadece.

İlk programı hazırlarken mekân programlarına bakıyordum. Böylece Zorlu Center PSM’nin açıldığını ve bütün bir yıllık programlarının yayınlandığını gördüm. Doğrusu, heyecan verici bir mekân. Gidemedik gerçi, bu işleri yazıp anlatmakla fazla uğraşırsan sonuçta gitmeye vakit kalmıyor. Oraya İstanbul Caz Festivali’nin Marcus Miller konseri basın toplantısı için gittiğimizden bu yana neredeyse bir buçuk yıl geçmiş.

Kendimle ilgili şey yazmayı sevmem ama, eskileri anlatınca da kırk yıllık bir dönemin küçük bir kültür-sanat işleri kronolojisi gibi oluyor. Zaten 1975 sonunda Politika’ya girip gazeteciliğe başladığımda da, canım Mustafa Gürsel’in yanına, Kültür-Sanat’a girmiştim. Eh, kendi düşen ağlamazmış.