Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Danny Boyle’un psikolojiyle imtihanı

Danny Boyle’un psikolojiyle imtihanı

19 Haziran 2013 - 11:06 | Vincent Cassel, James McAvoy ve etik kurallara boş veren hipnoterapist psikolog Rosario Dawson, Danny Boyle'un "Trans / Trance"inde.
Vizyondaki Danny Boyle filmi “Trance / Trans”taki hipnoz ve hipnoterapist temsili, çileden çıkaran cinsten. Çilekeş psikoloji sinemadan bir gol daha yiyorSinema ile psikolojinin arası hiçbir zaman iyi olmamıştır, bu bir gerçek. Psikoloji, sinemadaki yüzeysel temsili yüzünden insanların kafasında oluşan birçok önyargıyla uzun yıllardır baş etmeye çalışıyor. Son 50 yıldır perdeye yansıyan psikolog ve terapist tiplemelerini masaya yatırdığınızda, sinemanın bu disiplini işine geldiği gibi sömürdüğünü ve yarattığı büyük yanlışı hiç de umursamadığını göreceksiniz. “Şimdi çocukluğunuza inelim” cümlesi günlük konuşmalarımızda bile bir espri konusuysa, bunu sinemadaki akıllara zarar psikoloji temsiline borçluyuz. Bu işin içine, yapılan yanlış teşhisler ve uygulanan yanlış tedaviler de giriyor, senaryo gereği çoğunlukla etik dışı davranan psikolog ve terapistlerin hatalı temsilleri de. Hatta işin içinde cinsiyet ayrımcılığı bile var. Eğer bir filmde kadın terapist / psikolog varsa, erkek hastasına aşık olma ya da onunla ilişkiye girme ihtimali, erkek terapist / psikologlardan çok daha fazla. Kadın “her nasılsa” mesleğini kötüye kullanmaya daha meyilli, “cazibe” karşısında daha zayıf.
Psikolojiye yöneltilen bu etiketlendirme işlemine bir katkı da Danny Boyle’dan geliyor. Hem de öyle bir katkı ki, psikoloji özellikle de hipnoterapi bu kalleşliği ömür boyu unutmayacak. Hipnoz, sinemanın kullanmayı çok sevdiği bir malzeme, bu yüzden hipnoz üzerine bildiğimiz bütün yanlışları sinemaya borçluyuz. Alışık olmadığımız şekilde filminin büyük bir kısmını hipnoz üzerine kuran Boyle, hipnotizmanın yüzyıllar önce ilk ortaya çıktığında büyücülükle ilişkilendirilmesinin, bilinçdışı da olsa hala geçerliliğini koruduğuna inananlardan olmalı. Zira filminde hipnozu ve transa girme halini ancak bir büyücünün elinden çıkabilecek kadar kolay ve hızlı bir aşama olarak sunuyor. 5-10 saniye içinde hipnozun etkisi altına giren karakterler, kendilerine her şeyi yaptırabilecek bir tür büyücüyle karşı karşıya olduklarını düşünüyor. Üstelik filmde hipnoz üzerine yapılan bütün muhabbetlerde, seyircinin hipnoz konusundaki zaten hasarlı düşüncelerini daha da içinden çıkılmaz hale getirecek yoğun bir yanlış bilgilendirilme de söz konusu. Hipnozu filminin işlemesi için istediği gibi eğip büken Boyle, kadın hipnoterapistin etik kuralların fersah fersah dışına çıkmasını da dert etmemiş. Kariyerinde ilk kez filmini bir kadın karakter üzerine kurduğunu açıklayan yönetmen, karakterinin mesleki kimliğinin yanı sıra kadın kimliğini de akla gelebilecek her şekilde sömürmekten kendini alamamış.

“Trance / Trans”ı eğlenmek, gerilmek, heyecanlanmak için izleyebilirsiniz, ama filmin sahte bir ciddiyetle çizdiği hipnoterapi portresini hemen aklınızdan çıkarmanızı tavsiye ederim. Psikolojinin sinemadan aldığı darbelere bir yenisini daha eklememek için.