Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Bir yönetmenin şaşkınlık uyandıran dönüşümü

Bir yönetmenin şaşkınlık uyandıran dönüşümü

29 Mayıs 2013 - 03:05 | Liev Schreiber ve Riz Ahmed, Mira Nair'in yönettiği "Zoraki Radikal / The Reluctant Fundamentalist"de.
Mira Nair, şu sıralar vizyonda olan yeni filmi “The Reluctant Fundamentalist / Zoraki Radikal”de, 11 Eylül öncesi Amerika’ya dair hayli “fantastik” bir tablo çizerek bu kadarına pes dedirtiyor.İlk bakışta Mira Nair’in yabancı topraklarda özünü kaybetmemeyi salık veren filmi “The Namesake / Adaş”ın uzaktan akrabası gibi görünen “The Reluctant Fundamentalist / Zoraki Radikal”, aslında Nair’in ağzındaki lokmayı çıkardığı film olarak geçecek kayıtlara. Uzun yıllardır Amerika’da yaşayan Hintli bir yönetmen olarak, Amerika ile kurduğu ilişkinin hem sıkı sıkı atılmış düğümlerini hem de kırılma noktalarını keşfettiğimiz film, yönetmenin hangi tarafa daha yakın olduğunu kesin olarak da belirleyecek güçte. Bu bir Nair filmi olmasaydı da, 11 Eylül sonrası Amerikan filmleri kategorisinde uzun uzun eleştirilmeyi garanti ederdi mutlaka, ama Nair gibi kökeni, deneyimleri ve sineması iç içe geçmiş bir yönetmenin bu film aracılığıyla dönüşümünü tamamladığına şahit olmak filmin eleştirel değerini ikiye katlıyor şüphesiz.
“Zoraki Radikal”de 11 Eylül öncesine dair son derece aydınlık bir tablo var. “Fırsatlar ülkesi”, “fırsat eşitliği” gibi sahte, içi çoktan boşaltılmış kavramlar nedense Nair’in 11 Eylül öncesi -fantastik- Amerikası’nda tüm gücüyle dimdik ayakta. Filmde, 18 yaşında Pakistan’dan Amerika’ya göç etmiş Changez, burslu okuduğu büyük bir üniversiteden daha mezun olmadan “ideal” işi bulup geleceğini garanti altına alıyor. En büyük kudreti ise zekası. Kökeni, dini ve aksanı sadece küçük arkadaş muhabbetlerinde önemsiz şakalara konu olacağı kadar rahatsız ediyor onu. Hiçbir sorunu yok, kapitalizm kendisiyle birlikte gelen tüm güzellikleri önüne seriyor ve ondan sadece zekasını sistem için kullanmasını rica ediyor. Üstelik bu ayrıcalıklı dünyada Changez’in etrafında olanların da kendi gibi paçayı yırtmış birer “öteki” olduğu özellikle vurgulanıyor. Siyahi bir iş arkadaşı ve işçi sınıfından gelen bir patron, filmin 11 Eylül öncesi Amerika’yı dünya üzerindeki cennet olarak sunmasına katkıda bulunuyor.

Tam tahmin ettiğiniz gibi, bütün suç 11 Eylül’de! O tarihten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Ülke topraklarında daha önce hiç rastlanmayan (!) ırkçılık, ayrımcılık ve muhafazakarlık bir anda toplumsal kontrolü ele geçiriyor. Filmin çizdiği bu gerçekdışı tabloya, Amerika’nın işgal ettiği yabancı toprakları “ıslah etme” çalışmalarının 11 Eylül duygusallığı üzerinden çirkince meşrulaştırılması da eklenince Nair’in dönüşümünü çıplak gözle de fark edebilecek seviyeye ulaşıyoruz. Filmin üçüncü dünya ülkelerinden bir de ricası var: Sizi hor görenleri affedin, kin gütmeyin, hatta diğer yanağınızı uzatın.

“Zoraki Radikal” bir “öteki” olan Nair’in dönüşümü için öyle kusursuz bir sunum yapıyor ki, Amerika tarafından bakınca ülkenin ve sistemin ruhunu okşayan, göğsünü kabartan bir kimliğe bürünüyor. Geri kalan herkes ve her şey üzerinde ise sahte bir sakinleştirici etkisi uyandırıyor. İşte propaganda sinemasının gücü!