Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Yüreği burnundan da büyük Cyrano

Yüreği burnundan da büyük Cyrano

24 Ekim 2015 - 11:10 | Yiğit Sertdemir’in 'Hayal-i Temsil' ve 'Cyrano'daki oyunculuğu sayesinde bu yıl ödül jürileri hiç zorlanmayacak.
İBB Şehir Tiyatroları yeni sezonda “Cyrano de Bergerac” yapımıyla tiyatro klasiklerini başarıyla örneklemeye devam ediyor
CYRANO DE BERGERAC- Yazan: Edmond Rostand, Çeviren: Sabri Esat Siyavuşgil, Yöneten: Mehmet Birkiye, Dramaturg: Başak Erzi, Müzik: Tolga Çebi, Sahne tasarımı: Barış Dinçel, Kostüm tasarımı: Canan Göknil, Işık tasarımı: Murat İşçi, Koreografi: Alpaslan Karaduman, Eskrim: Deniz Özmen, Efekt: Ersin Aşar, Makyaj: Derya Ergün, Yardımcı yönetmen: Can Doğan, Oynayanlar: Yiğit Sertdemir, Ayşecan Tatari, Tanju Girişgen, Özgür Dağ, Cem Karakaya, Murat Bavli, Özgür Dereli, Göksel Arslan, İbrahim Ulutaş, Okan Patırer, Hüseyin Kefeli, Can Tarakçı, Doğan Altınel, Gökhan Eğilmezbaş, Gizem Akkuş, Ada Alize Ertem, Şeyda Arslan, Damla Cangül, Gülşah Bayar, Seda Çavdar, Derya K.Yenigün, Ertan Kılıç, Asrın G.Kuyucak, Emrah D.Soylu, Hasip Tuz, Lale Kabul, Çiğdem Gürel, Cem Uras, Hakan Gümüş, Orkestra: Ayla Özkan (keman), Aslı B.Benian (viola, Buğra Özgün (obua, trampet), Emrah C.Yaylı (gitar), Musa Arslanali (davul). 
 
Repertuar Argümanı
 
Tiyatrolar repertuarlarına klasikleri almalı mı, almamalı mı? “Almamalı” diyenlerin argümanı “Hep bildik oyunların tekrarı, bu biraz kolaycılık,” görüşüne dayandırılıyor. Oysa her on yılda yeni bir seyirci kuşağı geldiği için, klasik yapıtların tekrarlanmasından yanayım. Üstelik her tekrar, yepyeni yorumlarla sahneleniyor. Öyle olmasaydı, ister klasik, ister çağdaş bütün oyunlar için aynı yaklaşım geçerli olurdu. Çok canlı bir örneğini geçtiğimiz günlerde yaşadık. The Tiger Lillies adlı kült İngiliz müzik üçlüsü ile Danimarka’nın Theatre Republique topluluğunun ortak yapımı “The Tiger Lillies’in Hamlet Gösterisi” İstanbul’a geldi. “İyiydi”, “Değildi” tartışması bir yana, “Farklıydı”; evet farklıydı ve o yüzden de ilginçti. “Farklı” olduğu kanısına varmamızın tek çıkış noktası ise Shakespeare’in Hamlet’ini defalarca izlemiş olmamız. 
 
Yeni yorumlarla tekrarların anlamı olmasa, Hamlet için de değişik yorumlara gerek kalmaz, Richard Burbage’in 17.yüzyıl başındaki ilk oyun düzeni yinelenirdi. Benoît-Constant Coquelin’in 1897’de oynadığı ilk Cyrano de Bergerac’ın reji düzeni de aynen uygulanıp dururdu. 
 
 
Özellikle ve öncelikle de ödenekli tiyatroların başlıca görevlerinden biri klasik yapıtları sahnelemek olmalı. Hem ekonomik yapıları, hem geniş kadroları klasikleri sahnelemeye uygun, hem de böylelikle yeni yorumların, yeni yeteneklerin önünü açmak sorumluluğunu yerine getirirler. 
 
Cyrano’ya Clownish bir Dokunuş
 
1900-1901 sezonunda (hem de burun jurnalcilerinin rağbette olduğu Abdülhamid döneminde) Fransız Moncharmont topluluğunun Tepebaşı Tiyatrosu’nda oynadığı ilk Cyrano de Bergerac temsilinden bu yana değişik tiyatrolarda defalarca sahnelenmiş olan oyunu bu kez İBB Şehir Tiyatrosu’nda Mehmet Birkiye yönetti. 
 
Birkiye’nin geçen sezon “Sessizlik”teki çok başarılı yorumunda uyguladığı modüler sahne düzeni, şimdi de Barış Dinçel’in sihirli dokunuşuyla hayata geçmiş. Bu uygulama, sahne geçişlerine akıcılık getirerek zaman kaybını önlediği gibi oyunculara da sınırsız hareket alanı açıyor. Tolga Çebi’nin müziği, Canan Göknil’in kostümleri, Murat İşçi’nin ışık düzeni ve Alpaslan Karaduman’ın koreografi tasarımı da yönetmenin yorumunu destekleyen ve bütünleyen çalışmalar. 
 
Mehmet Birkiye, Cyrano’yu “clownish” bir yaklaşımla yorumlayarak, farklı ve başarılı oyun düzenini pekiştiriyor. Oyunla ilgili yazısında, “Edmond Rostand’ın Cyrano karikatürünü gördüyseniz, hemen aklınıza Commedia dell’Arte’deki yüzbaşı Capitano gelir. Aslında Cyrano burnu, pelerini ve elbisesiyle bir Commedia dell’Arte karakteridir. Bugüne kadar onun edebi yanı ağırlıklı olarak ele alınmakla birlikte biz bu yanını da gözden kaçırmak istemedik ve Rostand’ın o karikatürünü oyunu sahnelerken hep gözümüzün önüne getirdik,” diyerek bu yaklaşımına açıklık getiriyor.
 
Burnu Büyük Cyrano
 
Kibri ya da onuru nedeniyle burnu yere düşse eğilip almayan, burnundan kıl aldırmayan, burnu büyük Cyrano, onca cesaretine, kılıçtaki onca maharetine, şairliğinin ve şiirsel dilinin gücüne karşın, egosunun iriliğini burnunun iriliğinin altından kurtaramaz. Birkiye’nin “clownish” yorumu da bu ikileme dayanıyor. Yiğit Sertdemir ise, çok nüanslı oyunculuğuyla bu yorumu zirveye taşımanın yanı sıra, Cyrano’nun aşkını yüreğine gömen yüce gönüllülüğünü de abartısız bir başarıyla vurguluyor.
 
 
Ayşecan Tatari’yle Tanju Girişgen’in oyunculukları bu yorumla tam olarak örtüşmese de zaman içinde olması gereken noktaya varacaklarına inanıyorum. Onlar da diğer oyuncular da, Birkiye’nin dinamik oyun düzenini uyumlu bir ekip oyunculuğuyla gerçekleştiriyorlar.
 
“Cyrano de Bergerac”ın ironik yapısı gülümseyerek, gülerek ve beğenerek izleyeceğiniz yorumuyla, Şehir Tiyatrosu’nun alkışlanası işlerinden biri olmuş.
 
İletişim: 0212.455 39 25
 
 
 
KarmaDrama’nın yeni oyunu Civan Canova’nın yazdığı, Özgür Erkekli’nin yönettiği  “Neon”. 
 
“Aynada tamamıyla saf halimizi görebilme imkanımız var mı acaba? Olduğumuz gibi görünmek ya da göründüğümüz gibi olmak düşüncesi korkutuyor mu bizleri?” diye sunulan ve “Bir tiyatro yazarının yarattığı karakter aracılığıyla kendiyle, siyasi geçmişiyle, hayatına giren kadınlarla ve varoluşuyla tiyatro sahnesinde hesaplaşması...” sözleriyle tanıtılan oyunun sahne tasarımını ve dramaturgisi de Özgür Erkekli imzasını taşıyor.
 
Tanıtımın son cümlesi “Bu oyunun tek amacı günah çıkarmaktır,” olan “Neon”da Damla Özen ve A. Togay Kılıçoğlu rol alıyor.
 
Derici Zeynel Sokak. No: 8/A
Söğütlüçeşme, Kadıköy 
0532 448 30 72 - 0532 285 66 66
 
 

Ercan Ayçiçek – “TUTUNAMAYANLAR/ THE GOOD FOR NOTHING” 

15.10.2015 - 15.11.2015
 
 
Sanatçı Ercan AYÇİÇEK; 1974 doğumlu yani bu memleketin son 39 -40 yılında büyüyüp Pazar sabahları ‘’Pazar konseri’’ dinlemiş, Amerikan western filmlerine , dağdan aşağı şarkı söyleyerek koşan küçük kızı anlatan Japon çizgi filmlerine ve televizyonda İznik çinilerine yarım saat bakarak büyümüş, sonrasında ise çok gelişmiş cep telefonları ile nerede ne yediklerine kadar insanlara dayatan kültür yozlaşması içinde debelenen aynı zamanda da ayak uydurmaya çalışan ve TUTUNDUĞUNU zanneden, siyah-beyaz ve çarpık bir toplumun içerisinde siyah-beyaz ve çarpık figürler çizen ve tutunmaya çalışan biri…
 
“Tutunamayanlar ” için şöyle diyor Ercan AYÇİÇEK:
 
“Mutfak’ tan çıktım , mutfak ? evet bir önceki sergimin adı, ya da önceki kafamın. Boşa kürek salladığımı düşünerek tekrar tuvalin karşısına geçip, bu cümleleri yazarken yine boşa yorulduğumu düşünen kafamın resimleri… Rahatsız edici bir farkediş.
 
Bu sergiyi yapmaya gerek var mıydı? Kötü resim yapanlara sergi yapılmaz, ben iyi miyim? Bilmiyorum. Ya da cevap vermek istemiyorum, diye düşünen birinin resimleri bunlar. Bu resimlere bakanlar , bu yazıyı okuyanlar belki bana ne boş olduğumu hatırlatır, ya da (yeşil olursa iyi olur…) kadife bir kumaşla parlatır beni. Kıvrandığımı anlatabildiysem … yani bu figürler.”
 
Altınsoy Cad. No:3  (Adliye Sarayı arkası)  Sıhhiye – Ankara
 
 

Özdemir Altan Sergisi

Kral ve Kraliçeler’den Don Kişot’lara…

 
22 Ekim – 6 Aralık 2015
 
 
Kral ve Kraliçe, 39x37 cm. karton üzerine yağlıboya
 
Bozlu Art Project Nişantaşı, Türkiye’de soyut sanatın önde gelen isimlerinden Özdemir Altan’ın kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Özlem İnay Erten’in yaptığı sergide, Özdemir Altan’ın 1960’lı yıllarda gerçekleştirdiği “Krallar ve Kraliçeler” serisinden, 1970’li yıllardaki “Gerçekçi Dönem”ine, 1980’li yıllarda ürettiği kavramsal sorgulamalar içeren üç boyutlu işlerinden, kolajlara ve 1990’lı yıllarda başlayıp günümüze kadar devam ettirdiği Soyağaçları’ndan, son dönem çalışmalarını içeren Don Kişot serisine kadar uzanan farklı dönemlerinden örneklerin yer alacağı geniş bir seçkiye yer verilecek. Sanatçının bu tarihler arasındaki ara dönemlerinin ve kolektif çalışmalarının da izlenebileceği sergi, Altan’ın uzun sanat yaşamında giderek daha da netleşen sanatsal görüşlerinin özeti niteliğinde. 
 
Teşvikiye Cad. İsmet Apt. No:45/1 
Nişantaşı – 0212. 232 72 32
 
 
 

The Empire Project

 

Sinem Dişli | Cereyan / Currents |

10.10 - 14.11.2015
 
 
'Cereyan', başta su olmak üzere, yaşamın diyalektiğini, elementlerin karşılıklı bağlılığını, birlikte işleyen ve bir örgü içinde etkileşen yapılarını inceleyen bir seridir. Dişli, bu çalışmasında kendisinin de doğup büyüdüğü şehir olan Urfa’dan başlayarak batı Asya’nın en uzun ve tarihsel olarak en önemli nehirlerinden biri olan Fırat ile üzerinde yapılan GAP projesi ve Mezopotamya’ya odaklanıyor. Kimilerinin ekonomik gelişim ve ilerlemenin bir yansıması olarak gördüğü bu gidişatın, her tarafa yayılmış endüstrinin ve modernizasyonun ani gelişimi, yerel toplulukların ve ekolojik sistem üzerinde nasıl belirleyici güçler olduğu, nasıl kurgulanıp nasıl uygulandığını sorgulayan sanatçının fotoğraf, enstalasyon ve videoları içeren sergisi, söz konusu bölgeyi, geçmiş ve şimdiyi kapsayan, değişen ve başkalaşan yaşam kaynağı olan enerji ve hafıza barındıran bir alan olarak ele alıp, bütüncül bir yaklaşımla cereyan serisinde gözlemlemeyi hedefliyor.
 
Defterdar Yokuşu 35, Cihangir - 0212. 292 59 68
 
 

SALT Galata’da 

Kurşunlanmış Osmanlı Bankası Levhası

 
 
Lefkoşa’da, Şubat 2014’te bir fotoğraf turu sırasında bulunan Osmanlı Bankası Lefkoşa Şubesi levhası, tahminen 1940’ların sonunda yerel bir sanatçı tarafından yapıldı. Kıbrıs’ta şube kapılarına asılan çift taraflı levhalar, bankanın Türkler ve Rumlar arasındaki ihtilaflardan etkilenmeye başladığı 1963’e kadar kullanıldı. O yıl banka, Lefkoşa şubesini kapatıp şehrin güneyine taşındı. Geride kalan levha, 1974’te Türkiye’den göç etmiş olan ve eski şubenin karşısındaki dükkânı Evkaf Müdürlüğü’nden kiralayan bir esnaf tarafından çöpten kurtarıldı; 2014’e dek Arabahmet Mahallesi’nde, askerî bölgenin sınırında bulunan bu dükkânda saklandı. Garanti Bankası KKTC Ülke Müdürlüğü tarafından satın alınan levha, Ekim 2015’ten itibaren bir yıl boyunca SALT Galata’da sergilenecek.
 
Zeytin ağacı logosunun tarihi
 
Osmanlı Bankası 1947’de, yeni bir kurum logosu için Şarkiyatçı banknot ve pul tasarımcısı Edmund Dulac ile çalışmaya başladı. Uzun tartışmaların ardından zeytin ağacı tasarımında karar kılındı. 1958 tarihli bir nota göre, bu seçimin nedenleri şunlardır: Zeytin ağacı üretkenlik, koruma, barış, dayanıklılık ve uyumun sembolüdür; üstelik, bankanın faaliyetlerinin odaklandığı Doğu Akdeniz ülkelerinde yaygındır. Tasarımdaki üç kök bankanın üçlü yönetimini, yani Paris ve Londra komiteleriyle İstanbul idaresini; ağacın dalları bankanın yurt dışına uzanan şubelerini simgelemektedir. Eşkenar dörtgen “çerçeve” ise, İslam sanatında halı, minyatür, iç ve dış mimari ile dantel detaylarında çeşitlemeleri görülen bir motif olarak Orta Doğu coğrafyasına işaret etmektedir.