Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Metropol cangılından bir çığlık
Metropol cangılından bir çığlık
27 Mart 2015 - 05:03Birkaç yıldır tiyatrodan uzak kalan Rıza Kocaoğlu bu oyunla sahne özlemini, seyirciler de Rıza’yı sahnede izleme özlemini gideriyor “Oğlum neredesin? Yağmur yağıyor. Toprağın altında üşüyor musun?” 27 Mart – 5 Mayıs 2015 20 Mart – 25 Nisan 2015 8 Nisan – 9 Mayıs 2015 21 Mart – 2 Mayıs 2015 Fidelio – Ludwig van Beethoven
ORMANLARDAN HEMEN ÖNCEKİ GECE- Yazan: Bernard-Marie Koltès, Çeviren: Ayberk Erkay, Yöneten, sahne tasarım, video: biriken (Melis Tezkan – Okan Urun), Yönetmen yardımcısı: Gözde Kocaoğlu, Işık tasarım: Kemal Yiğitcan, Ses tasarım / Müzik: Ömer Sarıgedik, Arya: "Sposa son disprezzata"–Vivaldi, Soprano: Simge Büyükedes
Piyano: İklim Tamkan, Oynayan: Rıza Kocaoğlu.
Bernard-Marie Koltès, The Times gazetesinin “Yeraltı dünyasının mitolojisini yaratan, ezilenleri ve toplumun dışına itilenleri destekleyip savunan ve yepyeni bir dramatik biçemin öncüsü olan” sözleriyle tanımladığı, Le Monde gazetesinin de “1990’dan bu yana çağımızın bir klasiği sayılan Fransız yazar” diye tanıttığı bir yazar. Onun daha önce Tiyatro Oyunevi yapımı olarak izlediğimiz “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” adlı oyunu bu kez Melis Tezkan ve Okan Urun'dan oluşan "biriken"in yorumuyla sahneleniyor.
"Sokağın köşesini dönüyordun, seni o zaman gördüm, yağmur yağıyor, üst baş sırılsıklam, saç baş perişan, olacağı bu tabii yersen o kadar yağmuru, ama olsun dedim içimden..." diye sunulan, içinden yalnızlık, aşk ve başkaldırı geçen bir gece. Karşısındaki kaçıp gitmeden her şeyi anlatmak isteyen bir yabancı. Gerçek anlamda yabancı olmasa bile metropol yaşamının yabancılaştırdığı bir yabancı. Dinmeyen yağmurun altında, ulaşılamayan bir oda arayışında, ikiyüzlü sisteme karşı sıkabileceği yumruklarından başka bir şeyi olmayan bir adamın soluksuz koşusu.
Adı, işi, parası, evi olmayan, çaldığı her kapı yüzüne kapanan bir adam. “Kıçına tekme yiyenler için evrensel bir sendika” olması gerektiği görüşünü savunuyor. Doğrudan izleyiciye hitap ederek, kimi yerde sert, kimi yerde çarpıcı, ama hep şiirsel bir anlatımla, bir aşk öyküsünü anlatıyor. Karşısındaki her kimse ona, domuzlarla, orospularla, köprü üstündeki kadınlarla, çocuklarla, generallerle dolu bir dünyanın, hâlâ “Seni seviyorum” demenin mümkün olduğu bir dünyanın gece masallarını anlatıyor. “Adamı inandıracak kadar” gerçekçi görünen aldatmaları, aldatmacaları aktarıyor.
Bernard-Mariè Koltès noktasız virgülsüz bir sözcük seli halinde akan bu metinle izleyicilere kendimizi ve birbirimizi sevmenin yolunu göstermeye çalışıyor.
Melis Tezkan ve Okan Urun oyunu başarıyla yorumlamanın yanı sıra sahne tasarımlarıyla da oyunun dinamizmine katkı sağlıyorlar. Bu başarıda büyük bir pay da Kemal Yiğitcan’ın tasarımı olan kusursuz ışık düzenlemesine ait.
“Bir metropol çığlığı” diyebileceğimiz bu yapımı, Edvard Munch çığlığının somutlaşmış bir görseli niteliğine kavuşturan Rıza Kocaoğlu sonsuz alkışı hak ediyor ve onu sahnede izlemeyi ne kadar özlediğimizi vurguluyor. Yılın en iyi performanslarından biri.
Gerçeklik ve sahtelik üzerine bir oyun:
Greenbox Tekniğiyle “KAM”
Hepimizi gerçeklikten koparan dijital sahteliğin, şaman kültürü ile harmanlanarak anlatıldığı tiyatro oyunu KAM yazar ve yönetmen Can Bora’nın kurduğu tiyatro ve dans topluluğu “berika”nın ikinci oyunu.
Şehir hayatından bunalıp doğa içinde kamp yapmaya giden ve burada bir KAM’la karşılaşan “özgürleşmek isteyen” dört arkadaşın hikayesinin anlatıldığı ve Şaman kültürüyle, "yeni medya" araçlarının harmanlandığı oyun, tiyatro sahnesini Green Box perdesi ve kameralarla bir film stüdyosuna dönüştürüyor. Kamera tarafından sahnede etten ve kemikten olan oyuncuların canlı görüntüsü, bilgisayar sayesinde yapılan eşzamanlı montajla başka bir görüntünün üzerine yapıştırılarak ekranlara yansıtılıyor. Seyirci tiyatro sahnesinde bir film çekimini görürken, ekranda da filmin son halini görüyor. KAM’da Goncagül Sunar, Yunus Günçe, Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Halil ibrahim Irklı ve Can Bora rol alırken oyunun müzikleri Mabel Matiz, kostümleri ise Selim Baklacı tarafından hazırlandı.
“Green Box” tekniği, oyunda bize (sanal) gerçeklik ve sahtelik kavramlarının araştırılmasına önayak oluyor. Kullanılan özel teknik sayesinde oyunda, seyirciye sahne ilüzyonunun nasıl oluşturulup yıkıldığını gösteriyor. Peki gerçekten gerçek olan ne? Sahnedeki mi ekrandaki oyun/oyuncu mu? Medya kültürü ile bombardıman altına alınmış günümüzde, sanal gerçeklik ve gerçeklik arasında “özbenlik” kavramının nerede ve nasıl durduğunu anlatan oyun, şehir yaşamı ve doğa, dış ve iç benlik gibi tezat kavramlardan besleniyor.
2, 28 ve 30 Nisan, 7, 8 Mayıs 2015
Borusan Oto Sanayi Dolmasahçe Sahnesi (Süzer Plaza)
Şehir Tiyatroları, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü ‘’Türkiye Tiyatrosu ve Darülbedayi’’ başlıklı, iki günlük bir seminerle kutluyor. Şehir Tiyatroları’nın 100. Yıl Etkinlikleri kapsamında düzenlenen Seminer, 28 ve 29 Mart’ta, SALT Galata ev sahipliğinde gerçekleşiyor.
Üç ana başlık altında, tiyatro ve sinemanın Darülbedayi öncesi ve sonrasında, Türkiye’deki varoluş ve kurumsallaşma serüvenine odaklanan seminer, Darülbedayi’nin kurulduğu döneme ve Avrupa Tiyatrosu/Sineması ile kurulan ilişkiler üzerinden gelişen sanatsal estetiğe yoğunlaşıyor.
Seminer Programı:
28 Mart Cumartesi 14.00 – 16.00 Avantgarde ile Türk Tiyatrosunun Yolculuğu - Prof. Dr. Ayşın Candan
Prof. Dr. Ayşın Candan, kurumsal Türk Tiyatrosunun avangardla başlayan yolculuğunu, 19. Yüzyılın sonlarından, 60’ların Halk Tiyatrosu dönemine kadar, görselli bir sunumla paylaşıyor.
16.30 – 18.30 Açık Oturum: Türkiye’de Oyunculuk ve Reji Geleneği
Moderatör: Prof. Dr. Ayşın Candan, Konuşmacılar: Hikmet Körmükçü, Mustafa Avkıran, Nihal Koldaş, Serdar Biliş, Metin Deniz, Murat Karasu, Jülide Kural.
29 Mart Pazar 14.00 – 15.15 Venedik’ten İstanbul’a Türkiye Tiyatrosu’nu Yaratanlar
Mimesis&BGST&Berberyan Kumpanyası
Prolog: San Lazzaro Oyunları (Okuma Tiyatrosu)
Musahipzade’yi Yüz Yıl Önceden Müjdeleyenler
Venedik’in San Lazzaro Adası’nda 18. yüzyılın sonunda çoğu Osmanlı tebaasına mensup Mıkhitarist rahiplerce komedi üslubunda yazılan ilk Türkçe Osmanlı tiyatrosu örneklerinin tanıtımı ve Musahipzade’yi bir asır önceden müjdeleyen bu oyunların Türkiye’de modern tiyatronun gelişimine katkısı.
15.30 – 16.30 İnterlüd: Bedros Atamyan’dan Ermenice bir Hamlet tiradı (Boğos Çalgıcıoğlu)
Türkiye Ermenileri Sahnesi - Şarasan’ın “Türkiye Ermenileri Sahnesi” kitabına dayalı olarak 19. Yüzyılda Ermenice-Türkçe tiyatroya büyük katkı yapan efsane oyuncuların tanıtımı ve bunlar arasından Darülbedayi’nin kuruluşuna katkı verenlerin aktarılması.
İnterlüd: Mardiros Mınagyan’dan Türkçe bir Armand Duval tiradı. (Boğos Çalgıcıoğlu)
16.45 – 17.15 Film: Vasfi Rıza Zobu’nun İzinde Güllü Agop’un Mezarını Ararken
Film: Muhsin ve Vahram - 1911 yılında Odeon Tiyatrosu’nda Muhsin Ertuğrul ve Vahram Papazyan ortaklığıyla İlk Türkçe Hamlet’in oynanışı üzerine kısa bir film
Epilog: Okuma Tiyatrosu - İlk kez Abdullah Cevdet tarafından 1908 yılında Türkçe’ye çevrilen ve İstanbul’da 1911 yılında Muhsin Ertuğrul ve Vahram Papazyan tarafından sahnelenen Hamlet oyununun 5. perde 2. Sahnesi’nde Hamlet ile Leartes arasındaki sahnenin okunması.
Oyun Okumaları:Sercan Gidişoğlu, Özgür Eren, İlker Yasin Keskin
17.30 – 19.00 Türkiye Sineması’nda İlkler ve Tiyatroyla İlişkisi - Yrd. Doç. Dr. MüjganYıldırım
Sinemada Muhsin Ertuğrul Öncesi Dönem / Sinemada Muhsin Ertuğrul Dönemi / Sinemada ‘’Tiyatrocular’’ dönemi (1922-1939) 17 yıl “tek yönetmen” 30 film.
Film Gösterimleri:
Muhsin Ertuğrul üzerine kısa belge film; Aysel Bataklı Damın Kızı Filmi – Muhsin Ertuğrul;
Bedia Muvahhit: Çoban Yıldızı Belgeseli; Cahide Sonku üzerine kısa belge film.
Tiyatro Alesta’da “Boş Şehir”
"Öyle ya, eninde sonunda savaş, savaştır" - Erich Maria Remarque.
Bombalar şehre yağmadan önce, Şiyar ile Azad karşılaşırlar...
Günaydın, yüzünü yıkadın mı? / Ekmek almaya sen gidecek misin? / Bugün okula neden gitmedin? / Annemi aradın mı? / En son ne zaman aşık oldun? / Banyonun ışıklarını söndürdün mü? Peki ya sonra?
Yazan: Deyan Dukovski, Çeviren: Bilge Emin, Yöneten: Mehmet Fahri Etik, Işık- Efekt: Serhat Dal, Dekor Tasarım: Ceren Aygüt, Oynayanlar: Şiyar: Aytaç Uşun - Azad: Doruk Akçiçek.
Tiyatro Alesta, 2014 yılında farklı sahne disiplinlerinden gelerek tiyatro yapmak isteyen ve tiyatronun kolektif bir sanat olduğu düşüncesini benimseyen Mehmet Şerif Tozlu, Serhat Dal, Oğuz Gülen, Orçun Ucal, Mehmet Fahri Etik ve Nevra Ayşem Savaşçı tarafından kuruldu. Grup amaçlarını ve ilkelerini şöyle vurguluyor: “Alesta kelime anlamı olarak yolculuğa hazır ve tetikte demektir. Bizler yaşadığımız toplumun sorunlarını görerek, farkındalık yaratmak ve göstermek için bir yolculuğa çıktık. Paylaşmak, eğlenmek, emek vermek, her şeyden önce yaptığımız işin temelinde insan olduğunu unutmamak ve yaptığımız işten keyif almak bu yolculukta bizlerin en önemli ilkeleridir.”
10 Nisan 20:30- Taksim Rampa Tiyatro- 0212 293 00 22 - 0530 600 35 50
17 Nisan ve 15 Mayıs 20:30 ve - Kadıköy Emek Sahnesi - 0216 545 73 76
Bosnalı kadın savaşta yakılan köydeki evinin yolunda, toplu mezara gömülen oğluna böyle sesleniyor. RAMPA Tiyatro’nun sahnelediği Romanyalı Matei Visniec’in “İlerleme Kelimesi, Annemin Ağzında Feci Yanlış Tınlıyordu” adlı oyununun en çarpıcı cümlelerinden biri bu.
Oyun bir uluslar mozaiki olarak kurulan Yugoslavya’nın 'parçalanmasının' ertesinde köylerinden sürüldükten sonra ‘yeni’ sınırların belirlendiği ve ‘yeni bir sistemin oluşturulduğu’ topraklarına-evlerine ‘ötekileştirilmiş’ olarak dönen bir anne ve babanın, oğullarının 'kemiklerini' bulma mücadelesini anlatıyor. Her yer mezar her yer kemiktir. Kendi oğlunun kemiklerini arayıp bulmak ve bir mezarı olmasını istemek için belki de yıllar geçecektir.
Bu ana eksen etrafında şiddetli bir kapitalizm eleştirisi yapılmakta. Her zaman savaş sırasında bir rant sistemi söz konusudur; bu oyunda ise savaş sonrasında insan kemiklerinin bile alınıp satılan bir metaya dönüştürülmesini görürüz. Acımasızlığını ve vahşiliğini ‘her şey satılık, her şey mubah’ noktasına vardıran bu kapitalist sistem, oyunda kadının da alınıp satılan bir ‘nesne’ye dönüştürüldüğünü ve onun da bir savaş kurbanı olduğunu bize gösteriyor.
Oyun bizi ‘savaş kötüdür’ cümlesine vardırıyor ama ‘insan ne?’ sorusu da peşimizi bırakmıyor. Varolan tüm ideolojiler, sistemler, rejimler, iktidarlar ‘insan’ üzerinden sorgulanıyor oyunda. İnsanın kendine çeki düzen vermesi için kendisinin sebebi olduğu acıyla ve kendisiyle hesaplaşması kaçınılmaz. Oyunda ister istemez bu hesaplaşma o ‘acı’yı hissettirerek yapılmaya çalışılıyor. İnsanoğu daha ne kadar acı yaşaması gerekir bunu idrak edebilmesi için?
Yazan: Matei Visniec, Çeviren: Burak Üzen, Yöneten: Ayşe Lebriz Berkem, Dekor-Kostüm Tasarım: Başak Özdoğan, Işık Tasarım: Önder Arık, Ağıt: Cem İdiz, Marş ve Ninni: Alper Alptekin, Sanat Yönetmeni: Metin Boran
Oyuncular: Ebru Üstüntaş, Mehmet Tekatlı, Ertunç Uygun, Uğur Çağlayan, Selin Ayık, Talha Kaya, Mevlüde Karataş, Rale Erdoğan.
Sıraselviler Cad. Hocazade Sok. No:20b,Taksim
0212 293 00 22 - 0533 623 06 01
Abdülkadir Öztürk'ün Soyut Formları
Abdülkadir Öztürk’ün heykelleri canlılar gibi birbiriyle ilişki içindedirler. İnsanın evrelerini anlatır. Günümüz insanının iç boşluğundaki imgeleri görsel formlarla dile getirir. Heykellerinde analık doğurganlık ön plandadır. Hayatın anlamı vurgulanır.Günümüz sanatıyla ortak yaşamı birleştiren Öztürk, eserleriyle, soyut düşüncenin ana kaynağı geçmişle geleceğin bütünleşmesini sağlar.
Ağaçla çivilerin uzun zaman kullanım birlikteliği vardır. Öztürk ise çivi ve ağacı farklı anlamlarda kullanarak değişik ifadede heykeller yapmıştır. Baskılara karşı direnişleri vurgulamıştır. Bu tasarımlar bazen mizahi görselliklere de dönüşmektedir. Bu farklılığı kullanmayı sevdiğini görmekteyiz. Abdülkadir Öztürk, Anadolu yaşamını da heykelerinde konu olarak almıştır. Çocukluğunda anlatılan masallların etkileri büyüktür. Iç içe geçen formlarda, boşluklar içinden yeni masallar, şekiller doğacak hissini verir.
The Empire Project
Banu Birecikligil – Kassandra’nın Gözleri
The Empire Project ekibi Cihangir, Defterdar Yokuşu, No. 35’teki yeni yerinde açılış etkinliği olarak Banu Birecikligil’in “Kassandra’nın Gözleri” başlıklı sergisini gerçekleştiriyor.
SANATORİUM
Yağız Özgen Sergisi
SANATORIUM, Yağız Özgen’in “Metadata” başlıklı üçüncü kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Türkçe’ye “üstveri” ya da “veri hakkındaki veri” olarak çevrilebilecek “Metadata” isimli sergi, sanatçının bilgisayar yazılımları aracılığıyla sanat yapıtlarına ait çevrim-içi belgelerden sayısal ortamda elde ettiği renk paletleri ve dizgelerden oluşuyor. Görüntüyü oluşturan birimler, sistematik bir şekilde bir araya gelip tuval üzerinde yeniden kurgulanmış birer temsil oluşturmanın ötesinde, bir nesne olarak resmin kendisine ait uzamsal sınırları işaretleyen dizgeler oluşturuyor. Birbiri ardına, süreklilik içinde devam eden renk dizileri, bir nesne olarak tuvalin tamamına yayılan monokrom renk paletleri ve her biri çok sayıda tuvalden belirli bir tanesiyle eşlenmiş düz renk alanları…
Asmalı Mescit Mah. Asmalı Mescit Cad.
No:32/A Beyoğlu İstanbul
+90 212 293 67 17
30. Yıl “Çağdaş Sanat 1985” Sergisi
1985 yılından bu yana Türk sanat ortamına görsel sanatlar alanında çeşitli etkinliklerle katkıda bulunan Mine Sanat Galerisi, küratörlüğünü Mine Gülener’in yaptığı ‘Çağdaş Sanat 1985’ isimli sergide, Mine Sanat Galerisi’ni kuruluşundan günümüze yalnız bırakmamış 40 sanatçının 1985-1990 tarihleri arasında yaptıkları eserler ve galeri arşivinden seçilmiş malzemeler yer alıyor. Bu sergi bir galerinin 30 yıl boyunca yaşadığı süreçleri sanatseverlerle paylaşmak açısından da önem taşıyor. Sergide, galerinin kuruluşundan bugüne çekilmiş fotoğraflar, videolar, performanslar, röportajlar vb. görsel malzemelerin kurgulanması ile oluşturulacak galeri belgeseli izleyicilerle paylaşılacak. Sergi süresince Türk sanatının 30 yıl boyunca geçirdiği değişimleri, dönüşümleri konu alan bir dizi söyleşi de gerçekleştirilecek. Mine Sanat Galerisi 30. yılını doldurması nedeniyle belgesel nitelikli bir galeri kitabı yayınlayacaktır.
Teşvikiye, Poyracık Sok. No:1/1 Yasemin Apt. D:5
0212.232 38 13, 0536.553 50 66
Olbinski Afişleri
Etiketler: Seçkin Selvi Rıza Kocaoğlu ormanlardan hemen önceki gece biriken tiyatro Zorlu Center PSM bernard marie koltes kam berika can bora goncagül sunar Yunus Günçe Şehir tiyatroları boş şehir tiyatro alesta ilerleme kelimesi annemin ağzında feci yanlış tınlıyordu rampa tiyatro