Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Küçük salonların büyük oyunları

Küçük salonların büyük oyunları

29 Eylül 2012 - 07:09
Geçtiğimiz dönem başlayıp bu yıl da süren önemli birkaç oyunBüyük salonlarda batanlar, bugüne kadar küçük salonlarda oynayan toplulukların ödüllendirilmesine bile karşı çıktılar. Argümanları da, “Bizim oyunumuzu bir gecede (tiyatrosuna göre) 300-500 kişi izlerken, 25-30 kişiye oynayan tiyatrolarla aynı kefeye mi konacağız?” diye kelle hesabından öteye geçmiyordu. Oysa seyirci sayısı değil, yapılan iş ödüllendirilmeliydi. Neyse ki, geç de olsa bu yanlıştan dönüş yoluna girildi.

Geçtiğimiz dönem başlayıp bu yıl da sürecek olan ve kaçırılmaması gereken birkaç oyunu uzun uzadıya olmasa da, hiç değilse adlarını anarak anımsatmak istiyorum. Şişli Black-Out salonunda oynanan, Esra Bezen Bilgin’in büyük oyunculuğuyla izlediğimiz “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi”’den sonra geçtiğimiz yılın en iyi oyunu Tiyatroperest’in “Anlaşılmaz Konuşmalar”ıydı. Oyuncular Kahvesinde sahnelenen Andrew Bovell’ın oyunu duygusal davranışların doğrularıyla yanlışlarını irdeliyor. Hakan Çimenser’in rejisi, Kerem Çetinel’in sahne tasarımındaki zekice buluşu, Ahmet Varlı, Onur Özaydın, Zeynep Dinsel ve Gözde Çetiner’in incelikli oyunculuklarını öne çıkarıyor. Hepimizin ne kadar anlaşılmaz konuşmalarla ömrümüzü geçirdiğimizi anımsatan bir oyun.

Yeni ve genç ekip GET Tiyatro’nun Garajİstanbul’da sergilediği “Pragma” sahneleme anlayışı ve oyun metniyle çarpıcı bir çalışma. Buğra Gülsoy’un yazıp yönettiği ve rol aldığı oyunun diğer oyuncuları Emre Erkan, Mert Öner, Serhat Teoman. Dünyanın bu en acımasız katilleri camdan bir hücrede buluşup karşınıza çıkıyor, birbirleriyle ve kendileriyle hesaplaşıyorlar. Oyunculardan olduğu kadar seyircilerden de büyük emek isteyen “Pragma”, Türk tiyatrosuna yazarı ve oyuncularıyla yeni bir soluk taşıyor.

Son Yılların yeni ve başarılı topluluklarından Ekip Tiyatro, Cem Uslu’nun soyut bir yaklaşımla sahnelediği ve Tiyatro Hâl’in ufak alanında müthiş hareketli bir oyun düzenini gerçekleştirdiği “Largo Desolato” ile büyük beğeni topluyor. Vaclav Havel’in, aydınların baskıcı rejimle ilişkilerini irdeleyen oyununda, Cem Uslu, Murat Engiz, Ayşegül Uraz, Ertürk Erkek, Sercan Gülbahar, Simel Aksünger, Halil Babür, Duygu Yetiş’in dinamik oyunculukları övgüye değer.

Beyoğlu Terminal Sahne’de çalışmalarını sergileyen Gimp Tiyatro, Türkiye’de sahnelenen ilk oyunu “Sözleşme” ile İngiliz yazar Mike Bartlett'ı Türk seyircisine tanıtıyor. Vahşi kapitalizm düzeninde, büyük şirket çalışanlarının özel hayatına yapılan ve zamanla işkenceye dönüşen saldırı niteliğindeki müdahaleleri gün ışığına çıkaran oyunu Aziz Sarvan’ın rejisiyle izliyoruz. İşe girerken imzaladığımız sözleşmenin ne tür bir Faust sözleşmesi olduğunu, Derya Şahan ile Pınar Fidan yalın oyunculuklarıyla gösteriyor.

Çiçeği burnundaki Craft Tiyatro da Sami Berat Marçalı yönetiminde İpek Bilgin ve Barış Gönenen'in oynadığı "UĞRAK YERİ" ve Çağ Çalışkur’un oyun düzeninde Şenay Gürler ile Deniz Karaoğlu'nun oynadığı "KAYIP" oyunlarını Fındıklı - Mebusan Yokuşu’ndaki salonunda sergiliyor.

Bunlar, 15 milyon İstanbulludan çoğunun hemen her gün önünden geçtiği küçük salonlarda sahnelenen büyük oyunlardan sadece birkaçı. Salon küçükse, topluluk gençse yapılan iş iyidir gibi dogmatik bir yaklaşımım yok zinhar. Acemilikleri, şarlatanlıkları “deneysel tiyatro” kisvesinde sunmaya çalışanları da gördük. Salonlar ister büyük ister küçük olsun, hepsinin de iyisi ve kötüsü var. Hepsinin de doğrusu, yanlışı var kuşkusuz. Ama bir yandan yabancı yazarları tanıtan, bir yandan yeni yazarlar yetiştiren, farklı bakış açısı olan yönetmenleri ve oyuncuları buluşturan, dahası “Büyük salon verdiler de mi, oynamadık” demek haklılığına sahip topluluklara, bir kaşımızı kaldırarak ayrımcılık yapmaktan yana değilim hiç. Ödül yönetmeliklerini değiştirenler, bu topluluklara lütufta bulunduklarını sanmasınlar. Sadece bir haksızlığı, bir yanlışı ortadan kaldırıyorlar. Herkes aynı kefeye konunca el mi yaman, bey mi yaman göreceğiz bakalım.