Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Krops’ta “Hiç Kimsenin Öyküsü” ya da hepimizinki

Krops’ta “Hiç Kimsenin Öyküsü” ya da hepimizinki

09 Aralık 2017 - 12:12
“Vahşetten insanlığa yönelen hiçbir evrensel tarih yoktur, sadece sapandan bombaya geçiş vardır.” T. Adorno
"Hiç Kimsenin Öyküsü" - Yazan: Erdi Mamikoğlu, Yöneten: Dilek Güven, Yönetmen Yard.: Ali Sığa, Dramaturji: Kropstiyatro Ekibi, Işık Tasarım: Yüksel Aymaz, Müzik: Emin Serdar Kurutçu, Dekor-Kostüm: Rabia Kip, Afiş-Konsept: Hakan Fidan, Fotoğraf: Gökhan Yolcu, Oyuncular: Anıl Kır, Ertunç Uygun.
 
Erdi Mamikoğlu iki kişilik oyunu “Hiç Kimsenin Öyküsü”nde kısa ve incelikli saptamalarla savaş karşıtı bir yapıt oluşturuyor. Bu saptamalar genel geçer kavramları da sorguluyor. Örneğin hemen herkes, barışın iyi bir şey olduğunu kabullenirken, Mamikoğlu, barışın iyi bir şey olmadığını, çünkü barış olması için öncesinde savaş olması gerektiği anti-tezini getirerek, Brecht’in “Cesaret Ana” oyununda geçimini savaş sayesinde kazanan kadının barışı haber verirken “Barış patladı!” diye haykırışındaki ustalığa denk bir tavır ortaya koyuyor. Yıkımların, ölmelerin, öldürmelerin ardından gelen barış, savaşın bıraktığı yaraları kapatabilir ya da unutturabilir mi hiç? Yazar bir diğer saptamasında da, (savaşta ya da barışta) bir başkasını öldürünce bunun “onur” uğruna yapıldığı bahanesi ileri sürülürken,  kişinin kendi canı söz konusu olunca o “onur”dan pekala vazgeçilebileceğini vurguluyor.  
 
Oyun ve yorumu
 
Bir tren kompartımanı. Kompartımanın camlı kapısı ardında iki kişi duruyor yan yana. Sonra içeriye giriyorlar, karşılıklı kanepelere yerleşip, karşılıklı raflara valizlerini koyuyorlar. Ionesco’nun “Kel Şarkıcı”sının ilk sahnesinde erkekle kadının “Aman ne tuhaf, hem de ne tesadüf!” diye adres karşılaştırmaları sonucunda karı koca olduklarını anlamalarını çağrıştıran bir diyalogla karşımızdaki iki kişinin aynı şehirde, aynı mahallede, hatta komşu olarak yaşadıklarını anlıyoruz. Bir de aynı cephede ama birbirlerine karşı saflarda savaşmış olduklarını.
 
Anıl Kır ve Ertunç Uygun, cepte silah varsa kullanılır görüşünü doğruluyorlar.
 
Onlar konuşmaya başlarken bu gerçeği bilmiyorlar. Bilmezler ki, onlar farklı renktedirler, farklı renklerin cephelerinde geçirmişlerdir, bir gün önce ilan edilmiş barışın savaşını. Hiç kimsedirler onlar, ya da belki herkes, belki hepimiz. Yaşamları, geçmişleri, hikâyeleri, kurtulduklarını sandıkları bir savaş cephesinden, bir başka cepheye giden bu tren yolculuğunda nasıl kesişecektir?
 
Oyun, savaşın yaşattığı acıları gözler önüne sererek şöyle sesleniyor bizlere: “İnsanlık tarihine panoramik bakabilseydik uzaktan bir manzaraya bakar gibi, ne hissederdik, nasıl değerlendirirdik bu manzarayı acaba? Onca acıyı, yıkımı, kanı, gözyaşını nasıl adlandırırdık da, ardından hangi türküyü söylerdik; kahramanlık mı, ağıt mı, gurur mu, öfke mi, pişmanlık mı? Sonra belleklerimize kazınan bu manzarayla nasıl yaşamaya devam ederdik, bu yükü taşırken sırtımızda yorgunlukla bir köşede düşünmez miydik, yıllar sonra bizim baktığımız gibi birileri de bakıverse bu manzaraya, bizi de görmez miydi bu panoramada… Biz de artık bu manzaranın bir parçası oluvermez miydik onun gözünde?”  
 
Hele de “Bize bir şey olmaz”, “Bu bizim savaşımız değil”, “Yetmez ama…” diyenlerdensek mutlaka biz de bir parçasıyızdır olmuş ve olacak olanların. 
 
Erdi Mamikoğlu’nun işi uzun lafa bırakmadan ama gereken her şeyi söyleyerek kurguladığı oyunu, Dilek Güven de aynı sade anlatımla aktarmayı başarıyor. Oyunun başından sonuna kadar sürekli tırmanan gerilim grafiği Anıl Kır ve Ertınç Uygun’un dozunda, abartısız oyunculuklarıyla inandırıcı bir eğri çizerek yazarın ve yönetmenin yorumuna katkı sağlıyor.
 
İletişim: 0216. 330 58 01 
 

Hoşa gitsin diye boşa giden iki buçuk saat

 
 
Yönetmenin deyimiyle: “Bu iki kişi ‘Ben’ demekten vazgeçip ‘Biz’ olabilecek mi? Sevginin ateşi, ego denen buzdağını eritebilecek mi?”
 
"Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar" - Yazan: Neil Simon, Çeviren: Yeşim Gökçe, Yöneten: Ersin Umulu, Şarkı sözleri: Carole Bayer Sager, Müzik: Marwin Hamlisch, Dramaturg: Arzu Işıtman, Müzik düzenleme: Orçun Tekelioğlu, Koreografi: Köksal Ünal, Sahne tasarımı: Eylül Gürcan, Kostüm tasarımı: Gamze Kuş, Efekt tasarımı: Nesin Coşkuner, Işık tasarımı: Kemal Yiğitcan,  Dansçılar: Köksal Ünal, Evrim Artut, Müge Gülgün, Çağrı Büyüksayar, Yönetmen Yrd.  Şirin Kılavuz Sevinç, Çağrı Büyüksayar, Evrim Artut, Oyuncular: Ali Mert Yavuzcan, Özge Özder.
 
İ.B.B. Şehir Tiyatroları’nda Neil Simon’ın müzik dünyasından yakın dostları olan iki kişinin aşk hikâyesinden esinlenerek yazdığı bir müzikal sahneleniyor. “Tony”, “Outer Critics”, “Theater World” gibi Broadway oyunlarına yönelik bir takım ödüller almış olan 1979 yapımı oyunun şarkı sözlerini esin kaynağı çiftten Carole Bayer Sager, müziğini de o çiftin ikinci kişisi Marwin Hamlisch yapmış. Yani üç kişinin arkadaşlığından doğan dostane bir üretim söz konusu.
 
İki kişilik oyunda, şöhretli ancak takıntılı bir besteci olan Vernon ile ona hayran, çılgın ve yetenekli söz yazarı Sonia’nın yaratıcı işbirliği ve fırtınalı duygusal ilişkileri anlatılıyor. Bu ikiliye içlerindeki “öteki benler” de şarkı ve danslarıyla eşlik ediyor. Oyundaki adlarıyla ünlü ve başarılı besteci Vernon Gersch ile henüz kimsenin tanımadığı beş parasız söz yazarı Sonia Walsk arasındaki imkânsız aşk ne zaman ve nasıl çözümlenir? Birbirine taban tabana zıt iki insan aynı şarkıyı söylemeye başladığında mı? Bunu izleyerek görecek seyirci. Daha doğrusu seyircinin bu süreci görmesi için oyunu sonuna kadar izlemesi bekleniyor.
 
 
Bütün iyi niyetime karşın ben o beklentiye cevap verebilecek seyircilerden biri olamadım. Zaten “Metropolis”, “Sefiller”, “Lüküs Hayat”, “Hair”, “Keşanlı Ali” gibi birkaç yapıt dışında hiçbir zaman doğru dürüst bir müzikal seyircisi de sayılmam. Ama sonuna kadar seyretmediğim bir oyun için eleştiri yazmamak ilkemi bu seferlik bozup açıklama yapma gereğini duydum, en azından salonu benimle birlikte terk edenlere saygımdan dolayı. 
 
Oyun 1979’da sahnelendiğinde yaklaşık 1100 kez perde açmış, ancak sonradan hemen hemen hiç yeni prodüksiyonu olmamış, ta 2014’e kadar. O prodüksiyon da bekleneni vermemiş. O yapımla ilgili eleştirilerin hemen hepsi de olumsuz. Şehir Tiyatroları’nın bu oyunu neden seçtiğini anlamak da bu yüzden zor. 
 
Neil Simon yapıtları ülkemizde de sıklıkla oynanan ve beğenilen bir yazar. Ne var ki, bu fazlasıyla naftalin kokan oyunu yukarıda da dediğim gibi arkadaşlık hatırına yazmış olduğunu sanıyorum. Gamze Kuş’un kostüm tasarımı ile Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımı her zamanki disiplinli çalışmalarının doğrultusunda gerçekleşmiş. Özge Özder ve Ali Mert Yavuzcan yoruma bir şeyler katabilmek için canla başla oynuyorlar, ne yazık ki sanatçıların emekleri de, seyircilerin vakitleri boşa gidiyor.
 
O seyircilerden çoğunun benim gibi düşündüğüne, ama oyun sonunda artık mecburi hizmet haline gelmiş olan ayakta alkışlama görevini yerine getirdiğine de hiç kuşkum yok. O gerekçesiz ayakta alkışların, tiyatroların oyun seçimini etkilememesini diliyorum.
 
İletişim: 0212 455 39 00
 
 

Yılın son ayının son oyunları

 

25 karakterin tek mekânda 

7 oyuncuyla vücut bulduğu oyun "Tato / Baba"

 
 
Olaylar tabii ki Türkiye'de değil Polonya'da gelişiyor! Zira konumuz babalar ve onların aileden başlayıp hayatımıza sirayet eden baskın düzeni...
 
Oyun bir cenazeyle başlar. Franio ve annesi, tabutun başında babaları için bir araya gelen topluluğu karşılarlar. Genç oğul Franio bu anıdan sonra çocukluğundan günümüze bir yolculuğa çıkar ve bu yolculuğunu seyirciye aktarır. Bunu yaparken anlattıklarını canlandıran diğer oyuncular, Akasya Çiçeği’nden, Kova’ya, Minik Tavşan’a, hatta duvardaki Küf’e kadar farklı karakterlere bürünürler. Franio’nun anlattığı ev canlanır, geçmiş cisimleşmiş bir şekilde sahnede vücut bulur. 
 
Bir oyunculuk performansı olarak öne çıkan oyunun yorumunda, Polonya’daki bir ailede yaşananların aslında ne kadar çok Türkiye’ye ve babaerkil sisteme dokunduğunu deneyimleyecek olan seyirciyi, trajediyle komedi arasında gidip gelen çok açılımlı zengin bir oyun bekliyor. 
 
Yazan: Artur Palyga, Yöneten: Yeşim Özsoy, Dramaturji: Ferdi Çetin, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Esin Çınar, Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz, Hareket Tasarımı: Tuğçe Tuna Ulugün, Müzik Tasarımı: Monika Bulanda, Fotoğraf: Alengirhane, Grafik Tasarım: Ethem Onur Bilgiç, Oyuncular: Erdem Kaynarca, Onur Gürçay, Özge Korkmaz, Ceren Demirel, Akant Çetin, Serhat Gücüm, Barkın Sarp 
 

"Ay Işığında Gökkuşağı"

 
 
Gerçeklerle hayallerin iç içe geçtiği “Ay Işığında Gökkuşağı” adlı oyunda Neşe, Erinç ve Atınç olup bitenden haberi olmayan Melis’e hayatının en mutlu ve en güzel gününü yaşatmak için bir araya gelirler… Hepsi mucizelere inanmak isterler. Çünkü mucizeler gece vakti çıkabilecek bir gökkuşağı kadar yakındır belki de.
 
Yazan: Serdar Kurt, Yöneten: Yeşim Özsoy, Yardımcı Yönetmen: Koray Doğan, Mekan ve Ses Tasarımı: Yeşim Özsoy, Işık Tasarımı: Koray Doğan, Reji Asistanı: Gülşah Baki, Oyuncular: Ayşe Lebriz Berkem, Özgün Çoban, Oğuz Öztekin.
İletişim: 0212. 243 99 91
 
 

Aralık Ayı Etkinlikleri

 
Sahne Pulchérie'de “Batı”, “Tehlikeli Oyunlar” “Joko’nun Doğum Günü” ve “Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit”in yanı sıra aşağıdaki etkinlikler yer alıyor.
 
 

"Cyrano de Bergerac"

 
La Comédie Française tarafından sahnelenen Edmond Rostand’ın "Cyrano de Bergerac" oyunu Türkiye Fransız Kültür Merkezi ve Kirpi Tiyatro işbirliğiyle 9 Aralık Cumartesi akşamı saat 20.30’da Sahne Pulchérie ekranında. Oyun Sabri Esat Siyavuşgil çevirisiyle Türkçe üst yazılıdır.
 
 

"Ruki"

 
Reha Özcan, asrımızın yarası olan ırkçılığı, yaşanmış bir hayat hikâyesi üzerinden, 15 Aralık Cuma saat 20.30’da İngilizce üst yazılı olarak seyircileriyle paylaşıyor.
 
Boksör Ruki’nin hikâyesi Johann "Rukelie" Trollmann’ın yaşamöyküsüne dayanmaktadır. 1907 Hannover doğumlu, 1933 orta siklet Almanya Şampiyonu Trollmann, 1944 yılında Wittenberg’de bir toplama kampı olan Neuengamme’de öldürülmüştür.
 
Yazan: Rike Reiniger, Çeviren: Dr. Gülen İpek Abalı, Yöneten ve Oynayan: Reha Özcan, Yardımcı Yönetmen ve Dramaturg: Ayşegül Hardern, Müzik Tasarım: Serkan Alkan, Koreografi: Sibel Sürel, Işık Tasarım: Hakan Hafızoğlu, Video Görsel: Erdem Çörekçi, Fotoğraf ve Afiş Tasarım: Serkan Mumcuoğlu, Proje Asistanları: Ahmet Şen, Nedim Gürhan, Yapım Asistanı: Yasin Arman
Yapım: DeepBlueIdeas Sahne ve Performans Sanatları Yapım Atölyesi.
 
Oyun günleri hakkında bilgi ve iletişim: 0212 244 25 36
 
 

İstanbul Kumpanyası’ndan “Şimdi Sırası mı?”

 
 
İstanbul Kumpanyası’nın yeni sezon oyunu “Şimdi Sırası mı?” 12 Aralık 2017 salı günü saat 20:30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde galasını yapıyor.
 
George Feydau’nun “Kadınlar Terzihanesi” oyununu Tarık Şerbetçioğlu “Şimdi Sırası mı?” adı ile günümüze ve ülkemize uyarladı ve oyunu yönetti. Dekor ve kostüm tasarımları ise Binnur Şerbetçioğlu imzasını taşıyor.
 
Oyuncu kadrosu, Tarık Şerbetçioğlu, Cem Özoktay, Seda Nuroğlu, Deniz Nida Şener, Gizem İnceoğlu, Ezgi Altıkulaç, Dilara Büyükbayraktar,  Aydeniz Kurtuluş, Deniz Noyan, Serhan Atak, Doğanay Cireli, Yansı Deniz Özçelik’ten oluşuyor.
 

"Düdüklüde Kıymalı Bamya"

 
İstanbul Devlet Tiyatrosu, Memet Baydur'un eseri
“Düdüklüde Kıymalı Bamya”yı sahnelemeye başladı
 
 
Yönetmenliğini Serap Eyüboğlu'nun yaptığı oyunun dekor tasarımı Sertel Çetiner'e, kostüm tasarımı Serpil Tezcan'a, ışık tasarımı Yüksel Aymaz'a ait. Müziklerini Türkü Deyiş Çınar'ın yaptığı oyunun dramaturgu Şafak Eruyar. Yaygınlaşan dedikodu ve eğitimsiz toplum kültürünü eleştirirken, bunlara karşı olanların ötekileştirilmesini sorgulayan, sabah kahveleri, fal tutkuları ve içi boş anlamsız sohbetleriyle küçük burjuva kadınlarının duyarsızlıklarına komik bir bakış sergileyen oyunda kişileri Ayla Baki Yücesoy, Sevinç Niş, Emin Maltepe, Ece Koroğlu, İpek Gülbir, Demet Ergün, Türkü Deyiş Çınar ve Rami Çakır canlandırıyor.
 
İletişim: 0212. 292 39 00