Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Hugo Sistemi
01 Haziran 2015 - 11:06
Pierre Loti Lisesi öğrencileri profesyonel düzeyde bir prodüksiyon ve başarıyla sahneye çıktı
HUGO SİSTEMİ- Yazan: Victor Hugo, Uyarlayan ve yöneten: François Baril, Ezgi Düzenli, Kostüm: Arzu Bigat Baril, Oynayanlar: Ömer Akköseoğlu, Kaan Yannick Akkuş, Ezgi Su Ayak, Adèle Babin, Alp Batuk, Berfin Berber, Teo Buyurgan, Berkay Ceray, Kaan Cumalıoğlu, Cem Dığış, Mina Farchy-Soyer, Mustafa Gümüşkaya, Derin Güvenç, Pelin İnce, Deniz İra, Louise Jung, Defne Karul, Victoria Malaurie, Juliette Merpillat, Kenan Okumuş, Piya Özçelik, Lucie Rouxel, Aras Selahiye, Cansu Sönmez, Sinan Şenkür, Cem Taylan, Celine Topsakal, Albina Toumarkine, Yasemin Yazıcı.
 
Pierre Loti Fransız Lisesi Tiyatro Atölyesinin öğrencileri, Victor Hugo’nun şiirlerinden sahneye uyarlanan bir derlemeyle seyirci karşısına çıktı. Okulun matematik öğretmenlerinden François Baril ile okulun eski öğrencilerinden ve tiyatro çalışmasını profesyonel olarak sürdüren Ezgi Düzenli titiz bir seçimle Hugo’nun çeşitli yapıtlarından şiirleri bir araya getirerek bu oyunu gerçekleştirmişler.
 
Yüzyılların Efsanesi
 
On bir bölümden oluşan yapım, Victor Hugo'nun "Yüzyılların Efsanesi" isimli derleme kitabının bir anlamda “Önsöz” niteliğindeki giriş şiiryle başlıyor. Bu bölümde  Hugo neden böyle bir  derleme yaptığını "Bu kitabın vizyonu nereden doğdu" adındaki şiirle anlatıyor. İnsanlığın geçmişi ve geldiği durumla ilgili bir şiir. 
 
Victor Hugo “Yüzyılların Efsanesi” adı altında derlediği şiirlerini sürgündeyken 1855-1876 yılları arasında yazdı. İnsanlık tarihinin ve evriminin kapsamlı bir betimlemesi olan yapıt genellikle tek gerçek Fransız destanı olarak nitelenir. Hatta Baudelaire’in yorumuna göre “tek modern destandır”. Hugo “yüzyıllar duvarını” üzerine dünün, bugünün ve yarının görüntülerinin çizildiği bir zemin olarak yorumlar ve karanlıktan aydınlığa ilerleyen insanlık tarihinin uzun yolculuğu bu duvarın üzerinden geçer. 
 
Oyun "Yüzyılların Efsanesi" kitabından "Krallara" adlı şiirle sürüyor. “Biz sizin yüzünüzden başkalarının kanını döker ya da ölürken siz rahat rahat yaşıyorsunuz,” diyen bir şiir.
 
Cinsel Ayrımcılık ve Kadına Şiddet
 
Toplumsal eleştiriler evrensele de açılıyor. "Doğulular" kitabından "Başörtüsü" adlı şiiri kız öğrenciler söylüyor. Caminin önünden geçerken kızın birinin başörtüsü rüzgârdan açılmış. Ağabeyi de "Seni görmüşler kahpe" diye ona saldırıyor. Kız kimsenin görmediğine onu ikna etmeye çalışsa da sonunda ağabey kızı öldürüyor. Sahnede kavga eden dört ağabey-kız kardeş çifti ve onların yanında şiiri söyleyen dört başka kız var. Hepsi de tek bir şiiri okuyor.
 
Sonrasında sahneye ölüleri toplamak için cenaze levazımatçısı giriyor adamlarıyla birlikte.  Cesetleri toplarken  "Azaplar" adlı isimli derleme kitabından "Yüzleşme" isimli şiiri okuyorlar. Bu şiir cinayetlerden törelere ve savaşlara kadar çeşitli bahanelerle ve kendi çıkarları adına zalimlerin öldürdüğü mazlumları dile getiriyor. Şiirde şöyle dizeler yer alıyor: "Cesetler, konuşun bizimle. Adınız ne? Din. Peki sizi kim öldürdü? Rahip. Ya sizin adınız ne? Erdem, Namus, Dürüstlük, Akıl. Sizi kim boğdu? Kilise. Benim adım adalet idi, beni hakim öldürdü. Benim adım da Austerlitz, beni ordu öldürdü."
 
Ardından cenaze levazımatçısı kendi deneyimlerini aktarıyor: “Daha  bu sabah bir çocuk gömdüm, büyük-annesi sürekli ağlıyordu.” Burada Hugo’nun "Azaplar" kitabından "4'ü gecesi hatırası"  isimli şiir, bir yandan genç oyuncuların şarkıya dönüştürdüğü biçimiyle gitar eşliğinde söylenirken, bir yandan da diğer oyuncular şiirin tamamını okuyarak olayı dile getiriyorlar: Bir çocuk sokakta oynarken çatışma arasında kalıp ölmüş. Eve getirilen çocuğun cesedinin başında büyük annesi ağlıyor; inançlı olan büyük anne hem tanrıya sövüyor hem hayata sövüyor, “O çocuk benim her şeyimdi, annesinden bana kalan tek şeydi, okula giderdi, çok başarılıydı, bir mektup yazmam gerektiğinde o yazardı, neden öldü, bana bunu biri açıklasın, bu çocuk hiçbir şey yapmadı, ‘Yaşasın cumhuriyet diye bağırmadı,’” diyor.
 
 
Şiirin şarkı haline getirilen son bölümde de şunlar söyleniyor: "Anneciğim siz politikadan hiç anlamıyorsunuz, Mösyö Napoléon onun otantik adı, o bir prens, sarayları, hizmetçileri ve atlarının olması doğal. Kumarı, sofrası ve uçkuru için parası olması doğal. O tüm aileyi, kiliseyi ve toplumu kurtarıyor." Ardından"Azaplar" kitabından "Şarkı" isimli şiiri kalabalık bir grup söylüyor. Napoléon  yandaşlarının onu kutlayıp yiyip içip eğlenirken söyledikleri ve kenarda "Hadi siz yiyin yiyin, ben istemem, ben gerçeği, erdemi ve özgürlüğü tercih ederim." diyen insanlar. Yine  Azaplar kitabından ikinci bir şiirde sahnede yaşlıları görüyoruz. Zamanında  Napoléon’a inanıp onunla yan yana savaşmışlar, o zamanki hayranlıklarını dile getiriyorlar, ama arada da "Bak şimdi ne hale geldik," diye ona sövüyorlar ve “Küçük” diyerek onu aşağılıyorlar.
 
Peki, dünya edebiyatında Romantizm akımının önemli sanatçılarından biri olan Victor Hugo nasıl oldu da sürgün edildi? Neden çeşitli şiirlerinde III. Napoléon’a cephe alıyor?  İşte onun cevabı.
 
Küçük Napoléon
 
Napoléon Bonaparte’ın yeğeni  Louis-Napoléon, Kral I. Louis-Philippe'in tahttan indirilmesinden sonra Katoliklerin, kralcıların ve Louis-Philippe yandaşlarının kurduğu tutucu Düzen Partisi’nin desteğiyle Aralık 1848'de cumhurbaşkanı oldu. Kısa sürede orduda ve yönetimde bütün kilit noktalara kendi adamlarını getirdi. Anayasa dört yılını tamamlayan  cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini önlüyordu. Anayasayı değiştirmek için gereken dörtte üç çoğunluğu elde edemeyeceğini anlayan Louis-Napoléon'un  gerçekleştirdiği darbeye yalnız Cumhuriyetçiler karşı çıktı. Louis-Napoléon Yasama Meclisi'ni dağıttı, buna karşılık genel oy hakkı tanıyan yeni bir anayasa ilan etti. Yeni anayasanın referandumla kabul edilmesinden cesaret alarak Kasım 1852'de yeni bir referandum yaptı ve Senato'nun imparatorluğun yeniden kurulmasını öngören kararının ardından III. Napoléon adıyla imparator ilan edildi (2 Aralık 1852). Louis-Napoléon'un  Yasama Meclisi’ni dağıtarak parlamenter rejime karşı bir anayasa yapması üzerine, Victor Hugo onu vatan haini ilan etti ve sürgüne gitti. Sürgündeyken ünlü politik risalesi “Küçük Napoléon”u yazdı. Louis-Napoléon 1870 Fransa-Prusya savaşındaki yenilgisinden sonra tahttan indirilince Hugo sürgünden döndü. 
 
Bir İdam Mahkûmu
 
Fransa’da “İhtilal önce kendi evlatlarını yer” anlayışının hüküm sürdüğü bir dönem. Halk yığınları hemen her Perşembe günü Gréve meydanında toplanıp bir sirk gösterisi seyreder gibi giyotinle kellesi sepete düşürülerek idam edilenleri izliyor. Victor Hugo 1829 yılında böyle bir infaz gerçekleşirken o meydandan geçiyor ve kalabalığın infazı insanca duygulardan koparak alkışladığını, gülerek seyrettiğini görünce bu uygulamayı eleştirerek önlemek için “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” adındaki romanını yazıyor. İdam cezasının kaldırılması için kampanyalar yürüten Hugo, kitabın ikinci basımına yazdığı önsözde de, “Bir İdam Mahkumunun Son Günü, doğrudan ya da dolaylı olarak, ölüm cezasının kaldırılması için yapılan bir söylevden başka bir şey değildir,” diyerek amacını açıklıyor. 
 
Oyunda sözlerini Jean Genet’nin yazdığı, müziğini Serge Gainsbourg’un yaptığı “Bir İdam Mahkûmu” adlı şarkıya yer veriliyor ve “Keşke daha çok vaktimiz olsaydı,” sözleriyle Hugo’ya gönderme yaplıyor. Ardından bir cenaze sahnesi var ve bu sahnede oyuncu "Yüzyılların Efsanesi" kitabından idam cezasını eleştiren "Giyotin" şiirini söylüyor. 
 
Kabil’i İzleyen Göz
 
Oyunun sön bölümündeki "Yüzyılların Efsanesi"nden "Vicdan" şiirinin konusu Adem ve Havva'nın oğullarından olan Kabil üzerine. Bilindiği gibi İncil'de Kabil kardeşi Habil'e ihanet eder ve onu öldürür, birçok inanıştadünyadaki ilk katil  temsil eder. Şiirde Kabil onu sürekli izleyen bir göz görüyor, o gözden kaçmak için çoluk çocuk başka diyarlara gidiyor, ama göz hep orada. Kimsenin giremeyeceği şehirler inşa ettiriyor, ama göz yine orada, en sonunda gözden kaçmak için yerin altında bir mezara giriyor; ama göz yine orada. Ve oyun en baştaki "Bu kitabın vizyonu nereden doğdu?" şiirinin son bölümüyle bitiyor.
 
Uyarlama ve Oyuncular
 
Arzu Bigat Baril’in yalın kostüm tasarımı estetik ve işlevsel bir yaklaşım gösteriyor. Çok akıllıca seçilmiş şiirler yine çok akıllıca bir dramaturji ile sahneye getirilmiş. Hugo’nun bütün insanlığı kapsayan görüşleri kırk beş dakikaya sığan bir yoğunlukta ve profesyonel toplulukları aratmayan bir oyunculuk düzeyi ile aktarılıyor. Farklı şiirlerden oluşan farklı sahnelerin geçişi akıcı ve aksaksız bir biçimde bütünleşiyor. Yirmi dokuz kişilik kadro, son derece uyumlu bir ekip oyunculuğu gerçekleştirerek başarılı bir grafik çiziyor. Oyunun başındaki dans sahnesi, müzikli bölümler ve bu bölümlerdeki söz ve besteler ekibin katkısıyla oluşturulmuş. Başta François Baril ve Ezgi Düzenli olmak üzere bütün ekip alkışı hak ediyor.