Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Haklı olan sesini yükseltmez

Haklı olan sesini yükseltmez

01 Şubat 2014 - 07:02 | Hakan Gerçek, Darrow’u ve adaleti savunuyor.
Clarence Darrow, yıllar ötesinden "Ancak ben özgür olursam siz de özgür olabilirsiniz, " diye günümüz savcılarına ve yargıçlarına da sesleniyor.

SAVUNMA “Clarence Darrow”- Yazan: David Rintels - Irwing Stone, Çeviren: İrem Arslan Aydın, Yöneten: Mehmet Birkiye,Oynayan: Hakan Gerçek, Işık-Dekor Tasarımı: Sema Öztaş, Kostüm: Seval İşgören, Video: Hulusi Oran.

 

Tiyatro Gerçek, Van Gogh ve Cemal Süreya ile başladığı portreler dizisini bu kez de Clarence Darrow ile sürdürüyor. Irwing Stone’un “Savunma İçin Clarence Darrow” adlı biyografik yapıtından David Rintels’ın tek kişilik oyun olarak tiyatro literatürüne kazandırdığı oyun, 1857-1938 yılları arasında yaşayan insan hakları savunucusu avukat Clarence Darrow'un görüşlerini, savunduğu önemli davalar bağlamında aktarıyor. Darrow’un kitapta yer alan şu sözleri, dünya görüşünün ve kişiliğinin bir özeti gibi: “En çabuk ve en sağlam kurulan dostluklar, aynı kitapları seven kişilerin dostluğudur.”

 

Darrow, sadece sanıkları değil, kendini de savunmak durumunda kalmış bir hukukçu. Avukatlık mesleğine çeşitli sendikaların davalarını üstlenerek başlayan Darrow, yine bir sendikayla ilgili davada yanlış anlama ya da komplo sonucunda, bir  jüri üyesine rüşvet vermekle suçlanıp yargılanıyor. "Ancak ben özgür olursam siz de özgür olabilirsiniz," diye kendini savunmaya başlayan Darrow, bu davadan aklanarak çıkmasına karşın, sendikalarla olan ilişkileri olumsuz etkileniyor ve ondan sonra “Emekçilere evet demem çok zordu, ama hayır demem daha da zor olacaktı,” diye üzüntüsünü belirterek doğup büyüdüğü Ohio’dan ayrılıp Chicago’ya geliyor ve cinayet davalarına bakmaya başlıyor.

 

Darrow, cinayet suçundan yargılanan kişileri bile savunurken, cinayeti hangi sosyolojik ve psikolojik koşullarda işlediklerini irdeleyerek katillerin birer “insan” olarak sahip oldukları hakları dile  getiren bir avukat.  Üstlendiği elli cinayet davasında sadece bir sanık idam ediliyor, diğerleri farklı hapis cezalarıyla canlarını kurtarıyor. Chicago’da ilk başlarda “çok bilmiş taşra avukatı” olarak biraz tepeden bakılan Darrow zamanla kazandığı başarılarla ve dürüst kişiliğiyle, hukuk ilkelerinden ve insan hakları görüşünden sapmamasıyla toplum içinde hak ettiği saygın yere ulaşıyor.

 

Oyun

 

David Rintels, Darrow’un deneyimleri üzerinden adalet ve insan ilişkisi irdelerken olabildiğince yalın bir çerçeve çizmiş. Hiçbir fazla bölüme, hiçbir fazla anlatıma gerek duymayan, bütün dikkati sahnedeki tek oyuncunun üzerinde yoğunlaştıran bir kurgu yapmış. Deneyimli yönetmen Mehmet Birkiye de bu yalınlığı vurgulayan bir oyun düzeni gerçekleştirmiş. Haksız olanların, hak yiyenlerin kendilerini haklı göstermek için başvurdukları en önemli yöntem, seslerini alabildiğine yükseltmek, damarlarını kabartarak, yüz hatlarını gererek, hançerelerini patlatırcasına konuşmaktır. Bu davranışı, kötü aile babalarından sahtekâr satıcılara ve ahlaksız, yalancı politikacılara kadar geniş yelpazedeki çeşitli insanlarda görüyoruz. Oysa haklı olan, örtmeye çalıştığı yalanları olmayan kişiler, seslerini yükseltmezler. Birkiye’nin rejisindeki en çarpıcı özellik bu.

 

Tabii bu özelliği bize aktaran, Darrow’u canlandıran Hakan Gerçek. Oyunun ABD’de 1974’teki ilk sahnelenişinde Henry Fonda’nın oynadığı rolü, Hakan Gerçek aynı ustalık ve başarıyla günümüze taşıyor. Darrow’un özel yaşamındaki ve mesleğindeki belirgin tutumunu Ömer Hayyam’ın, “Aşkın kitabına yazılacağım /  Aldırmıyorum yukarıdaki kitaba /

İster yazın ister silin adımı / Yazılacağım ben aşkın kitabına” rubaisiyle açıklayan oyunda, Hakan Gerçek de Hayyam üslubuna denk düşen bilgece dinginliğiyle, sesini yükseltmeden nasıl etkili olunacağının örneğini veriyor.

 

İrem Arslan Aydın’ın, sahne diline çok uygun çevirisi, Birkiye-Gerçek ikilisinin başarısına katkı sağlıyor. Ana dekoru bir çalışma masası ve döner koltuktan oluşan sahnede, davalarla ilgili bazı gelişmeler Hulusi Oran’ın hazırladığı video gösterimiyle aktarılıyor. Sema Öztaş’ın dekor ve ışık tasarımı, Darrow’un yaşadığı dönemin özelliklerini incelikle yansıtıyor.

 

Yazarın “Hakkınızı savunan birini görmek yüzünüzü güldürecek” dediği gibi, hakkın savunulmasını sahneye taşıyan Tiyatro Gerçek de yüzümüzü güldürüyor.

 

(İletişim:     0530. 880 65 31 / 0212.25274 52

Tiyatro Gerçek- Maya Cüneyt Türel Sahnesi)

 

 

Che ve Ulrike'nin daha söyleyecekleri var

 

Nazan Diper, Zafer Diper, Ece Erişti ve Kaan Songün, iki kuşak elele.

 

 

Öldürülmelerinin üzerinden yıllar geçse de, Che Guevara ve Ulrike Meinhof’un sözleri ve öğütleri canlılığını ilk günkü gibi koruyor

 

 

CHE VE ULRIKE NE KONUŞUYORSUNUZ ÖYLE? –Yazan ve Yöneten: Zafer Diper, Film kurgu: Can Kolukısa, Işık-Müzik: Ersin Uzun, Müzik düzenleme: Hakan Ürman, Oynayanlar: Nazan Diper/ Zafer Diper/ Ece Erişti/ Kaan Songün.

 

1960’ın iki önemli adı: Ernesto “Che” Guevara ve Ulrike Meinhof. İkisi de iyi eğitim görmüştü, biri doktor, biri gazeteciydi. İkisi de kendilerinin değil, başka insanların, hatta başka halkların uğradığı haksızlığa, zulme baş kaldırdılar.

 

Che, Latin Amerika’yı motosikletle karış karış gezip insanların yoksulluğunu, yöneticilerin zalimliğini, yolsuzluklarını gördükten sonra ülkesi Arjantin’i terk etti; Fidel Castro ile omuz omuza vererek Küba devriminin başının çekti. Küba’da yeni düzen rayına oturmaya başlayınca, dünyanın b aşka yerlerinde ezilenleri bilinçlendirmeye koştu. Kongo’da savaştı. Sonra Bolivya’da gerilla savaşı başlattı ve Bolivya’nın bir ormanında CIA destekli Bolivya güçleri tarafından sorgusun sualsiz, gaddarca öldürüldü. 9 Ekim 1967, insanlık tarihine bir kara leke olarak geçti.

 

Meinhof, Vietnam Savaşına karşı Almanya’daki gösterilerde yer aldı. Radikal bir sol eylemci olarak Andreas Baader ile egemen güçler tarafından Baader-Meinhof Çetesi diye adlandırılan Kızıl Ordu Fraksiyonunu kurdu. Çeşitli eylemler sonucunda tutuklanarak 8 yıla hüküm giydi. Daha sonradan onu ve arkadaşlarını suçlayarak açılan davalar sürerken hücresinde ip gibi bükülmüş havluyla asılmış olarak bulundu. Yetkililer her ne kadar bunun intihar olduğunu iddia ettilerse de, dünya kamuoyu o günden bu yana Meinhof’un katledildiği inancını sürdürdü. 9 Mayıs 1976, insanlık tarihine bir kara leke olarak geçti.

 

Bizim Tiyatro’nun Yapıtı

 

İnsanlarımızın balık hafızalı bile olmadıkları günümüzde, ülkemizde yaşanmış olayları ve yaşamış kişileri bile yeni kuşakların çoğu bilmezken, Zafer Diper bir sanatçı bilinci ve sorumluluğuyla Che ve Ulrike’yi izleyicilerle tanıştırmak gibi önemli bir görev üstleniyor.

 

Zafer Diper, Che ve Ulrike’yi anlatan bir metin yazmış. Metindeki anlatımı Can Kolukısa’nın kurguladığı filmle destekleyerek, yaşananlara görgü tanıklığı yapılmasını da sağlamış. İzleyicinin bu tanıklık duygusunu, oyuncuların rolleriyle özdeşleşip duygusallaşmadan algılayabilmesi, yabancılaştırma ögesinin etkin olması için de, oyun kurgulama süreci biçiminde oyunlaştırmış. Sahnedeki dört oyuncu, Che ve Ulrike’nin hikâyesini anlatıyorlar, oyunun aynı zamanda yönetmeni olan Diper, diğer oyunculara yaşanmış olayları anlatıyor ve onları bunu canlandırmaya yönlendiriyor. Her oyuncu metinde yer alan çeşitli rolleri, minik pasajlarla canlandırıyor.

 

Nazan Diper, Zafer Diper, Ece Erişti, Kaan Songün’ü başarılı oyunculukları ve sanatçı sorumluluklarının bilincinde oldukları için kutlarım.

 

(Barış Manço Kültür Merkezi- 0216. 41895 49/ 418 16 46)

 

 

El-Bohem “Fikret Mualla”

 

 

"El-Bohem 'Fikret Mualla'", Tiyatro DOR’un ilk oyunu.

 

Tiyatro DOR, Murat Şen’in yazıp oynadığı “El-Bohem Fikret Mualla” adlı oyunla perde açıyor. Emre Kınay’ın yönettiği oyun, yaşamının önemli bölümünü Fransa’da geçiren ve orada ölen büyük sanatçı Fikret Mualla’nın yaşamından kesitler sunuyor. Dekor ve kostüm tasarımını H.Sahra Kınay’ın gerçekleştirdiği oyun, insanın kendini var etmesi karşılığında topluma ödemesi gereken diyetin ne olduğunun şaşırtıcı ve eğlenceli bir anlatımı.  El-Bohem ‘’Fikret Mualla’’, gitgide renksizleşen, ışığını kaybetmeye itilen dünyada, kendi aydınlığını içinde taşıyan ve hayata taşıran  bir insanın var oluş öyküsüne, zaman ve İstanbul - Paris arasında mekân sıçramalarıyla tanıklık etmeyi amaçlıyor.

Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde 14 ve 20 Şubat saat 20.30’da yer alacak oyun, 14 Şubat’ta Sevgililer Günü nedeniyle sevgililere ücretsiz olarak sunulacak.

 

İletişim: 0210 345 85 20,  0537 567 23 63

 

 

Bu sonu mutlu biten hikâyelerden biri değil

 

 

 

TiyatrOn’un “Bu sonu mutlu biten hikayelerden biri değil” adlı oyunu  iletişim, iletişimsizlik, sosyal medya, yalnızlaşma sorunsallarını bir Z jenerasyonunun gözünden gösteriyor. Oyun,
hijyenik hayatını çamaşır suyuyla yıkamak isteyen bir ergenin bugünü ve dünü.



Altfest13 jürisinde yer alan Sibel Arslan Yeşilay, Ayşenil Şamlıoğlu ve Tilbe Saran tarafından seçilen metin, gerçek bir hikâyeden yola çıkarak kaleme alındı.  Halil İbrahim Irklı’nın yazdığı, Saydam Yeniay’ın yönettiği, Halil İbrahim Irklı, Merve İleri,  MilayEzengin, ve Eray Çakırer’ın rol aldıkları oyun  KaraKutu Tiyatro'da seyirci ile buluşuyor..

 

Tiyatro Karakutu - Tünel, Ensiz sk.no 4.Beyoğlu, İstanbul

05553510877  - 0546 432 92 20 

 

 

Mefkûre Platin’in Suluboyaları HOBİ’de

 

 

Mefkûre Platin, suluboyanın kendisini baştan başa saran bir tutku olduğunu söylüyor.

 

Bir kardiyolog olarak kalbimizi emanet ettiğimiz doktor Mefkûre Platin, usta bir suluboya ressamı olarak da yüreklerimizi ısıtıyor.

Uluslararası Suluboya Derneği’nin üyesi ve İstanbul Suluboya Topluluğu Derneği’nin kurucularından olan Mefkûre Platin sergisi 12 Şubat-5 Mart 2014 tarihleri arasında Nişantaşı’ndaki Hobi Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

 

 

Ellipsis Gallery’de “Manzaralar” Sergisi

 

 

 

Elipsis Gallery, uzun zamandır beklenen Seza Bali’nin "Manzaralar" isimli ilk solo sergisine, Merve Ünsal’ın küratörlüğünde ve  6 Şubat 2014 – 8 Mart 2014 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Sergi sanatçının Amerika ve Finlandiya’da çekmiş olduğu birbirinden farklı yerlerin ve deneyimlerindeki manzara anlayışından oluşuyor.  

 

Manzara görselleri, zaman ve mekânın önemli dizinleridir; bir hassasiyete işaret ederler; sanatçıya ve imgenin yaratıldığı bağlama dair bir yaklaşımı belgelerler.

 

Hoca Tahsin Sokak No: 16, Karaköy,  0 212. 249 48 92