Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Durdurun Tramvayı, İnecek Var

Durdurun Tramvayı, İnecek Var

29 Aralık 2017 - 10:12
“Arzu Tramvayı” taban tabana zıt iki dünyanın, iki farklı yaşam ve iki değişik düşünce biçiminin kökten çatışmasını ve trajik sonucunu aktarıyor
Arzu Tramvayı- Yazan: Tennessee Williams, Çeviren: Haluk Bilginer, Yöneten: Hira Tekindor, Dekor-Kostüm tasarımı: Şirin Dağtekin Yenen, Müzik: Tolga Çebi, Işık tasarım: Yakup Çartık, Yönetmen yardımcısı: Beste Güven, Fotoğraf: Ali Güler, Yapımcı: BKM ve ID, Uygulayıcı yapımcı: Nisan Ceren Göknel, Oynayanlar: Zerrin Tekindor, Onur Saylak, Şebnem Bozoklu, İbrahim Selim, Erdem Kaynarca, Onur Gürçay, Asena Girişken, Melih Düzenli, Özer Keçeci, Beste Güven.
 
Tiyatro sezonunun değil, ama 2017’nin sonuna geldiğimiz şu günlerde bu yılı “iyi oyunlar” yılı olarak tanımlayabiliriz. Başta alternatif tiyatrolar olmak üzere özel tiyatrolar oyun seçimleriyle, performanslarıyla seyircinin yüzünü güldürdü. Bu oyunlardan ikisi, yazarına Pulitzer ödülü kazandırmış yapıtlardı. 20 yüzyıl dünya tiyatrosunun Amerika’daki en önemli temsilcilerinden Tennessee Williams’ın “Kızgın Damdaki Kedi” ve “Arzu Tramvayı” adlı oyunları, tiyatroseverlere çağdaş tiyatronun iki klasik oyununu aynı dönemde izleme olanağı yarattı. Mam’Art’ta sahnelenen  “Kızgın Damdaki Kedi” Tuğrul Tülek’in yorumu ve uyumlu ekip çalışmasıyla başarıyı göğüsledi. Haluk Bilginer’in her zamanki gibi akıcı bir sahne diliyle çevirdiği, Nisan Ceren Göknel’in uygulayıcı yapımcı olduğu, BKM ve ID yapımı “Arzu Tramvayı” da yılın en incelikle işlenen, en ustaca yorumlanan, belleklerden silinmeyecek bir yapımı olarak öne çıktı. 
 
Tiyatroda bazı yılların kısırlığına karşın, dediğim gibi bu yıl seyirciler için bir şans yılı oldu, 2017-2018 tiyatro döneminin sonu olan Haziran’a kadar da yeni oyunlar yeni ufuklar açmaya devam edecek gibi görünüyor.
 
Tennessee Williams’ı büyük yazar yapan birçok özelliği var. Ama bu özellikleri en iyi yorumlayıp özetleyen Elia Kazan olmuş. Kazan 1979’da şöyle diyor:
 
“Biri onun oyunlarından çıktığında şu iki duygunun karışımını yaşar: mutsuzluk ve neşe. Ya ikisini ayrı ayrı yaşarlar ya da mutsuzlukları oyun sırasında neşeye dönüşür. Bir de bunu hissederler: kendimize rağmen sonunda bir şansımız olabilir. Onun oyunlarını izleyen minnettar olur. Çünkü derdi insanlıktır ve insana saygı duymak için neler yapılabilirin peşindedir daima. Kelimelerinin dişleri de hep sivridir.”
 
 

  

Stanley ile poker ve içki arkadaşları Stella ile olduğu kadar Blanche’la da anlaşabilir mi?

 

 

Oyun

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin New Orleans şehrindeyiz. Hani 1920’den 1948’e kadar adını kentin 9.Bölgesi’ndeki Arzu Caddesi’nden alan Arzu Tramvayı’nın işletildiği New Orleans. 
Oyun başladığında oraya kadar Arzu Tramvayı ile gelmiş olan Blanche DuBois, elinde bavulu, şık giysileri içinde girer sahneye. Geldiği yer uzun zamandır görüşmediği kardeşi Stella ile Stella’nın kocası Stanley’in tek yatak odalı iki göz evidir. 
 
Evin yoksul ve yoksun görünümüyle Blanche’ın görünümü kesinlikle yan yana gelemez. Blanche DuBois adı bile başlı başına bir soyluluk rüzgârı estirir. Ne var ki Blanche’ın herkes tarafından yalan olarak tanımlanan, kendisinin gözünde ise “olması gereken gerçekler” olarak hayal ettiği yaşam öyküsü de bu işçi sınıfı evinde kendine yer bulamaz. 
 
Blanche’tan beş yaş küçük Stella ise kendi gerçeklerini kabullenmiş, sıradan bir adamın karısı olarak sıradan bir hayatın içinde mutluluğu bulduğuna inanan sıradan bir kadındır. Blanche ne kadar karmaşık, ne kadar girift bir kişiliğe sahipse, Stella o kadar sade, o kadar iyi niyetli, o kadar kolay inanan biridir. 
 
Stanley ise, kendi vazgeçilmez poker ve içki arkadaşlarının yanına çıktığı resmiyetten uzak kıyafeti şöyle dursun, o şık, o zarif baldızın yanına bile atletle çıkmaktan kaçınmayan, Blanche’ın deyimiyle “bayağı” bir erkektir. Kadın-erkek ilişkilerini de en maço tavrıyla “Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” yaklaşımı belirler. Nitekim bu dediklerinin ikisini de yapar.
 
 
         Kan kussa da kızılcık şerbeti içtiğini söyleyen Stella ve farklı sınıftan kocası Stanley
 
 
Dahası, Blanche’ın bir takım yalanlarını ortaya çıkarıp bunları Stella’ya anlatarak iki kardeşin arasını da açmayı, en azından Stella’nın kafasında bir takım soru işaretleri uyandırmayı başarır. 
Stanley o kadarla da kalmaz; poker arkadaşlarından Mitch’in Blanche’la evliliğe doğru giden ilşkisini bozmak için de her türlü iftiraya başvurur. 
 
Özünde belki işçi sınıfının saf bir üyesi olan, ama önce yetiştiriliş tarzından gelen maçoluğu, sonra da Blanche DuBois adının bile yettiği burjuva/aristokrat sınıfla olan çelişkisi yüzünden kadının varlığını hazmedemeyen Stanley, ona tecavüz ederek Blanche’ın gerçek dünya ile olan son bağını da koparmayı başarır. Stella ise kocasının her sözünü gerçek diye kabullendiği için, tecavüz olayını bile ablasının yalanı olarak kabullenme eğilimindedir.
 
Tennessee Williams’ın gerçek kişilerden esinlenerek çizdiği karakterler, hatta “Blanche’ın Aydaki Sandalyesi”, “Larkspur Losyonlu Kadın”, “Madonna’nın Portresi” gibi önceki birkaç oyununun başkişilerini harmanlayarak oluşturduğu Blanche DuBois kişiliği, yazarın üzerinde uzun uzun düşündüğü, uzun uzun çalıştığı tiplemeler oldukları ve Blanche ile Stanley’nin çekişmesi temelde sınıfsal bir karşıtlık olduğu için oyun “toplumcu gerçekçilik” akımının önemli bir örneği niteliğini alır. Üstelik bugün hâlâ geçerli olan koşulları içerdiği için evrenselliğini yitirmeyen bir niteliktir bu.
 
3 Aralık 1947’de Broadway’de perde açtı oyun. Başrollerini önce Jessica Tandy ile Marlon Brando’nun, sonra Uta Hagen ile Anthony Quinn’in oynadıkları oyun öylesine başarılı oldu ki, 1949’a kadar tam 855 kez perde açtı. Oyun Londra’da sahnelenince de Blanche rolünü Vivien Leigh üstlendi. Opera, bale ve televizyon uyarlamaları da yapılan yapıt, 1951’de Elia Kazan’ın rejisiyle beyaz perdeye aktarılınca dünya çapında beğeni topladı, filmde rol alan Vivien Leigh Oscar alırken, Brando da Oscar adayı oldu.
 
 

Blanche’ın son umudunu da boşa çıkaran Mitch.

 

 

Oyunun Yorumu
 
Çalışmalarını Londra’da sürdüren, Türkiyede de yönettiği “Kim Korkar Hain Kurttan” ve “Köprüden Görünüş” ile dilimize çevirdiği “Nehir” ve “Killology” oyunlarıyla başarılı bir çıkış yapan Hira Tekindor, “Arzu Tramvayı”nı en klasik, en gerçekçi Williams yorumuyla sahneye taşıyarak geçmişteki başarılarını pekiştiren bir oyun sunuyor izleyicilere.
 
Şirin Dağtekin Yenen, simultane dekoru oyunun yoğunluğunu dağıtmayacak bir “kompakt” tasarımla gerçekleştirmiş. Böylece dekor, evin iki odasını olduğu kadar, üst katı, sokağı, hatta afişlerle, neon tabelalarla sokaktaki barı ve caz müziğini de karşımıza getiriyor.  Yakup Çartık’ın bu simultane oluşumda yer alan geçişleri en uygun biçimde spot altına alan ışık tasarımı, Tolga Çebi’nin döneme göndermeler yapan, ama belirli bir zamana sıkışmayan müziği bu özenli çalışmanın önemli unsurlarını oluşturuyor. Şirin Dağtekin Yenen’in, pastel renkleri, aksesuarları, süsleri, giysi modelleriyle Blanche kişiliğini renklendiren, tam zıt karakterdeki Stella’yı ise sosyete pazarından alınmışa benzeyen entarileri ve kafasındaki fiyonkla özdeşleştiren kostüm tasarımı da vurgulanması gereken bir çalışma. 
 
Pablo’da Erdem Kaynarca, Steve’de Onur Gürçay, Eunice’de Asena Girişken, Doktor’da Melih Düzenli, Genç Adam da Özer Keçeci, Hemşire’de Beste Güven oyunun ayrıntılarını oluşturan rollerini oyunu aksatmadan canlandırmayı başarıyorlar.
 
Mitch herhangi bir fevkaladeliği olmayan sıradan bir erkek. Ne de olsa altı üstü Stanley’nin poker ve içki arkadaşı. Basit, iyi niyetli, ama gücü ve yetenekleri sıradan biri. Kesin görüşleri ve tavırları olmayan, her türlü akıntıya kapılabilecek bir insan. Blanche gibi hayatında görüp göreceği en çarpıcı varlığın karşısında da doğal olarak çarpılıyor. Ama Stanley’nin iftirası karşısında da çarpılmaktan ve Blanche’dan vazgeçmekten geri kalmıyor. İbrahim Selim, Mitch’i bütün hücrelerine kadar özümseyip onunla özdeşleşmiş bir performansla çok inandırıcı bir karakter çiziyor.
 
Şebnem Bozoklu, tepesindeki fiyongu, çarpık bastığı ayaklarının çarpıttığı bacakları, rüküşlüğüyle, DuBois soyadından kesinlikle kopmayı seçmiş, kişiliği de tam biçimlenmemiş Stella’da aile tahterevallisinin denge noktasında duruyor. Bozoklu öyle bir oyun çıkarıyor ki, izleyiciyi de onun kocası ve ablası arasında kalması gibi bir ikileme sürüklüyor. Kızsanız kızamıyorsunuz, acısanız acıyamıyorsunuz, kafanızı çevirdiğiniz her köşede karşılaştığınız kadınlardan biri olup çıkıyor.
 
Onur Saylak, Asu Maro ile söyleşisinde, etkilenmemek için Brando’nun filmini izlemediğini söylüyor. Çok doğru yapmış. Saylak’ın Stanley’i tabii ki Brando’ya benzemiyor. İşçi sınıfından, maçoluktan gelme ve kesinlikle maçoluğu sürdürecek Stanley, kadına karşı işlenen suç istatistiklerinde Türkiye’yi zirveye taşıyan, köylerden büyük kentlere her yerde örneklerini gördüğümüz “herif”lerden biri. Ama İspanya’daki, Latin Amerika’daki, Asya ülkelerinin herhangi birindeki bir erkek de olabilir. Öylesine sahici, öylesine başarılı bir oyunculuk sergiliyor.
 
Zerrin Tekindor ise ne Jessica Tandy ne de Vivien Leigh. O Blance DuBois’nın ta kendisi. Bütün hayalperestliği, bütün umutları ve umutsuzlukları, bütün mutluluk çabaları ve kırgınlıklarıyla âdeta kendisi için yazılmış bir rolü kendisi gibi oynuyor. Kaplumbağanın evini sırtında taşıması gibi Zerrin Tekindor da Blanche’ın geçmişini, acılarını, beklentilerini, yarım kalmış özlemlerini bavulunda gezdiriyor. Bavuldan çıkan her giysiyle Blanche’ın başka bir yüzünü yansıtıyor. Stanley’in hoyratlığını küçümserken de, Stella’yı sağduyuya çağırmaya çabalarken de, Mitch’e tutunmaya uğraşırken de ne kadar dik durmaya çalışırsa çalışsın, ruhunun ve yüreğinin derinliklerine gizlediği naif yapıyı da sezdirmeyi başarıyor.
 
“Arzu Tramvayı”nın başarısına emeği geçen herkesi alkışlıyorum.
 

İletişim: bkmonline

                ID İletişim:0212.278 13 16

Biletix

 
 
 
  
 
 

Portakal Çiçeği Suyu

 
 
 
 
Evli iki çift, çocuklarıyla, sessiz sakin bir kasabada yaşamaktadır. Ta ki eşlerden birinin, diğerine âşık olmasına kadar.
 
Tek bir yatak ekseninde sahnelenen oyunda, bu çiftlerin özelinden evlilik kurumu ve ilişkiler sorgulanır.  Kişisel mutluluk mu, bencillik mi? Verilen sözü tutmak mı, yeni bir hayat kurabilme cesareti mi?
 
Emmy ve Bafta ödüllü Craig Wright  “Lost” ve “Six Feet Under” gibi başarılı televizyon dizilerinin de yazarı. Portakal Çiçeği Suyu’nda ilişkilerde aldatma ve sadakat kavramlarını, büyük bir dürüstlükle açıkça gözler önüne seriyor.
 
 
Yazan: Craig Wright, Çeviren: Eda Söylerkaya, Yöneten: Zari Azimi, Işık: Gökay Akgör, Reji Asistanları: Aysun Kalafat, Özge Elif Yeşilyurt, Oyuncular: Gökçen Gökçebağ, İdil Yener, Mert Aydın, Özlem Durmaz.
 
                                                                                                                                                                                                                                   İletişim: 0212. 238 85 09
 
 
                                                    * * *
 
 
 
 

Moda Sahnesi’nde Yeni Yılın Yeni Oyunu: “Köleler Adası” 

 
 
Ada
 
Her insan kendi adasında yaşar / Takırdatarak dişlerini ya da terleyerek.
Gözyaşları içer / Şeytanın edebiyat bilgilerini.
Onun dişlerini takırdatması / Kimseyi yerinden kıpırdatmaz.
Her insan kendi dilinde konuşur / Ve hiç kimse anlamaz ne söylediğini 
Kafasındaki ışığın / Sonra iyi olarak da anlaşılmaz
Düş kırıklığı ve incitmedir / Gerçek utanmazlık
                                                                                           Bertolt Brecht
 
 
Moda Sahnesi, 18. yüzyılın ünlü Fransız oyun yazarı Marivaux’un, “Köleler Adası” adlı yapıtını sahneliyor. Yılın ilk günlerinde perde açacak olan oyun, sömürünün, sınıfsal farkların ortadan kalktığı, eşit ve özgür bir toplumun ütopyası.
 
KÖLELER ADASI- Yazan: Marivaux, Çeviren: Ezgi Coşkun, Yöneten: Kemal Aydoğan, Sahne tasarımı: Bengi Günay, Işık tasarımı: İrfan Varlı, Müzik: Berkay Yiğitaslan, Koreografi: Yeşim Coşkun, Oynayanlar: Alper Baytekin, Aslı İnandık, Buse Kara, Ekrem Yücelten, Sedat Küçükay. 
 
                                                                                                                                                                                                                                  İletişim: 0216. 330 58 00