Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Doz aşımı
18 Nisan 2015 - 07:04 | Hüseyin Durak, Zeyno Eracar ve İlkin Tüfekçi, Özen Yula'nın yazıp yönettiği "Ben O İstanbul'u Çok Sevdim"de.
Bakırköy Belediye Tiyatrosu, Özen Yula’nın yazıp yönettiği “Ben O İstanbul’u Çok Sevdim” adlı yeni oyununu sahneledi
BEN O İSTANBUL’U ÇOK SEVDİM- Yazan - Yöneten: Özen Yula, Dekor Tasarım: Ayçın Tar, Kostüm Tasarım: Sadık Kızılağaç, Işık Tasarım: Yakup Çartık, Oynayanlar: Zeyno Eracar, Nurhayat Atasoy, Hüseyin Durak, İlkin Tüfekçi/Tuğba Yarbağ,  M. Sercan Yener.
 
Özen Yula’nın oyunuyla ilgili tanıtım yazısında söylenenlerle sahnedeki oyunu fazla örtüştüremedim. Birinden biri daha iyi ya da daha kötü demiyorum, sadece örtüşmüyor. Tanıtım yazısında şöyle bir bölüm var: “Şehrin kazananlarından olmayı hayal ederken hayatın içine savrulan yetişkinlerin ve onlar gibi olmayacaklarına inanan gençlerin hikâyesi bu. Oyunda İstanbul’un vaat ettikleri ile gerçekleri arasındaki uçurumdan düşerken hayatta kalmak için kendine çözüm yolu arayanların bir resmini görüyoruz. Bu insanlar eriyen değer yargıları ve bu mücadele sırasında kendilerine yarattıkları bir “ara kültür”ün alanında yaşıyorlar. Hikâyenin seyri bir yeraltı edebiyatı örneğinin içeriğini andırırken karakterler tüm alışkanlıkları ve zevkleriyle son derece sıradan ve alaturka görünüyorlar.”
 
İstanbul’un vaat ettikleri (gerçi artık fazla bir şey vaat edecek durumda değil ya) ile gerçekleri konusunda söylenenlere hak vermemek olanaksız. Değer yargılarının ülkenin her yanında olduğu gibi İstanbul’da da dibe vurduğu bir gerçek. Kökten İstanbullular ise şehrin kazananlarından olmayı artık hayal bile etmiyorlar. Daha doğrusu “yeni kazananlar” tayfasından olmaktansa hiç olmamayı yeğliyorlar. Gençlerin dilinden düşmeyen iddia da, “Bizden önceki kuşak bize nasıl bir dünya bıraktı ki, şimdi bizden bir şeyler bekliyor?” sorusuyla biçimleniyor. 
 
Oyundaki kişiler ise sıra dışı özellikleri olmayan orta sınıf insanları. Göründüğü kadarıyla hiçbirinin İstanbul’dan bir beklentisi olmadığı gibi, herhangi bir mücadele verdiği de yok. Günü birlik yaşamaya alışmış diğer insanlardan farksız bir yapıdalar. Üçüncü sayfa haberlerine konu olmaya gelince, Türkiye bütünüyle üçüncü sayfa haberi durumuna geldi çoktan. Alaturkalığın dik âlâsını da magazin sayfalarında yeni yeni boy gösterenlerle yeni sermaye sınıfında görüyoruz.
 
Oyunun ortamını ve kişilerini görünürdeki gerçekle bağdaşmayan bu biçimde tanımlamak yerine sadece “kadına yönelik şiddet” olgusunda odaklanılsa daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Günümüzün en sarsıcı gerçeği olan bu olgu, ne İstanbul tanıyor, ne “ara kültür”, ne “köklü kültür.” Elinde tırpanla çizilen Azrail örneği önüne gelen yerde önüne geleni biçiyor. Sekiz yaşındaki çocuğun tecavüzcüsüne verilen cezanın “kızın fiziksel ve moral durumu düzeldi” gerekçesiyle on yıl indirildiği bir ortamda, aldığımız her nefesin, attığımız her adımın yolu üçüncü sayfaya çıkar. Demek istediğim, “kadına yönelik şiddet” belirli bir coğrafya ve belirli bir kesimle ilgili değil; ülkenin geneline yayılan bir irin seli. 
 
Oyunun Yorumu
 
Yazar Özen Yula’nın bu soruna parmak basması övgüye değer. Üstelik sorunu çok farklı bir biçimde ve biçemde irdeliyor. Yönetmen Özen Yula ise, grotesk bir reji yaklaşımını yeğlediğini belirtiyor. Bu noktada dozun biraz aşırıya kaçırıldığı kanısındayım. Aşırılık iri resimli panolarla kaplanmış duvar dekoruyla başlıyor, özellikle kocasından sürekli şiddet gören komşu Nesrin’in kostümüyle sürüyor. Bunlar grotesk değil, sadece aşırı olmak adına yapılmış bir aşırılık.
 
Rolünü en iyi özümsemiş, çözümlemiş ve hayata geçirmiş olan sanatçı, Mine’yi canlandıran Zeyno Eracar olmuş. Belki yazarın da en ayrıntılı işlediği karakter Mine olduğu için, oyuncu da doğal olarak başarıyı yakalıyor. Eracar tutarlı bir kişilik çalışmasıyla baştan sona inandırıcı bir Mine çiziyor. Ama diğer kişiler üç boyutlu bir niteliğe ulaşamıyor; karakter yapısı güçlü bir temele oturmayınca da grotesk yaklaşım ortaya sadece birer karikatür çıkmasına neden oluyor. Bu durum en çok Ayhan rolündeki Hüseyin Durak ile Nesrin’i oynayan Nurhayat Atasoy’u etkilemiş. Her iki oyuncu da canlandırdıkları karakterleri abarttıkça abartıyorlar. Bu yaklaşım, iki karakterin mağduriyetlerinin ön plana çıkmasını engellediği gibi, oyunun kadın sorunuyla ilgili temasına gölge düşürüyor. Fide rolünde Tuğba Yarbağ’ı seyrettim, ipin ucunu kaçırmadan rolünün gereğini yerine getiriyor. M.Sercan Yener oyunun sürprizi olduğu için onun kişilik çizgisi üzerinde durmak istemiyorum.
 
Yula belli ki bir “kara komedi” yaratmak için groteske sapmış. Ne var ki, gündemden hiç düşmeyen “kadına şiddet” sorunu bu tür yaklaşımları kaldıramayacak kadar ağır ve ciddi. Oyun gerçekçi bir atmosferde oynansa, değerinden hiçbir şey kaybetmez, tam tersine daha bir ağırlık kazanırdı. Bir başla deyişle, yönetmen Özen Yula, yazar Özen Yula’ya çelme takmış gibi görünüyor.
 
Yunus Emre Kültür Merkezi  9. Kısım Ataköy
0212 414 96 47-48,   0212 661 38 94-95
 

Atlas Tiyatro Araştırmaları’ndan

Yeni Oyunlar

 
 
Uyarlayan-Yöneten: Sercan Özinan, Yönetmen yardımcısı/Işık: Hasan Ali Yıldırım, Dekor: Sanem Gençalp, Kostüm: Hilal Polat, Oyuncular: Deniz Telek, Raci Durak, Sercan Özinan.
 
Açlık Sanatçısı, Franz Kafka’nın kaleme aldığı son yapıttır. Sanatını aç kalarak icra eden ‘sanatçı’, yaşamı boyunca bunu devam ettirecektir. Onun için göz önünde bulunmak ve dikkatleri üzerine çekmek yeterlidir. Menajer ise sanatçının bu açlığından yararlanır ve bunu seyirlik bir eğlenceye dönüştürür. Uyarlama Sürecinde Kafka’nın katmanlı metnine sadık kalınmış, bu eğlencenin görüntüsü görünür kıldırılmaya çalışılmıştır.
 
30 Nisan, 14/28 Mayıs, 5 Haziran
 
 
Not: Oyun seyirci katılımıyla ilerlemektedir
 
Metin Düzenleme ve Koordinatör: Ece Çelikçapa
 
Yazar yazdı. Oyuncu ve yönetmen hiçbir hazırlık yapmadı. Oyuncu, siz sahneye yerleştiğinizde hakkında hiçbir şey bilmediği oyunu okumaya başlayacak. Siz de dinleyecek ve oynayacaksınız. Çünkü bunu yazar istiyor.
 
Not: Ne Olacağını bir kişi dışında kimse bilmiyor.
Oyuncular: Her performans başka bir oyuncu tarafından icra edilmektedir.
 
23 Nisan, 7 Mayıs
 
Tüm gösterimler Sekizincikat’ta sahnelenecektir. 
İstiklal Cad. Aznavur Pasajı 8. Kat
 
 
 

İstanbul Devlet Tiyatrosu Nisan Oyunları

 
Hamlet Makinesi 
(29 Nisan Üsküdar Tekel Stüdyo) 
 
 
Heiner Müller’in, Avrupa tiyatrosunda, yazarlık, dramaturgi ve performans alanlarında belirgin bir etki ve değişim yaratan ünlü eseri “Hamlet Makinesi”, post-dramatik tiyatronun başlıca örnekleri arasında yer alır. Oyun, Shakespeare’in başyapıtı Hamlet’ten yola çıkarak, geçmişle hesaplaşma çabası üzerine kurulmuştur. Ele alınan geçmiş, ardarda iki dünya savaşı geçiren Avrupa’nın kanlı tarihidir. Bu taşlaşmış geçmiş, komünist sistemi de içeren bir hayalet gibi Hamlet’in karşısında yer alır. Geçmişten beslenen ve bireyi kuşatan sistem, farkındalığı arttıkça tutsaklaştığını anlayan bütün kadın ve erkekleri abluka altına almış, tuzağa düşürmüş, makineleşmeye zorlamaktadır. Makineleştikçe çok daha kolay sakatlanan bedenlerin ve bu bedenlere sıkışıp kalan ruhların acısını, oyun içinde oyun vurgusuyla, yer yer ironik bir üslupla sahneye taşıyan oyun, katmanlı yapısıyla seyirciyi de önyargılarından arınmaya, farklı bir serüvene katılmaya çağırmaktadır…
 
Yazan: Heiner Müller, Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer, Yöneten: Ayşe Emel Mesci, Oyuncular: Hakan Meriçliler, Neriman Uğur, Sema Kuray, Yıldırım Gücük, Elif Nutku, Murat Yatman, Onur Serimer.
 
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
(28-30 Nisan Cevahir Salon 2)
 
Türk Edebiyatı’nın büyük ustası Haldun Taner doğumunun 100. Yılında, Türk Tiyatrosu’nun klasikleri arasına girmiş olan “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” adlı oyunuyla anılıyor. 
 
Yöneten: Nur Subaşı, Oyuncular: Murat Karasu, Mehlika Balkanlar, Saydam Yeniay, Ruyam Dirim, Ali Fuat Çimen, Filiz Kılıç, Şamil Kafkas, Nurettin Özşura, Ediz Akşehir, Orkun Gülşen, Ergun Akvuran, E.Necmettin Amaç, Ferdi Altunel.
 
Ellerimin Arasındaki Hayat
(18 Nisan Cevahir 1) 
 
Martovsky adında bir genç, tecavüz suçundan ölüm cezasına çarptırılır ve hikâye başlar… 
Suç nedir? Ceza nedir? Adalet nedir? Tüm bunların nesnesi ya da öznesi olan ‘insan’ nedir? 
‘’Kanunlar ülkelere göre değişir, fakat insan karakteri her yerde insan karakteridir.’’ der Peter Ustinov. Belki de bu yüzden tutunamayacağımız bir konuyla karşı karşıya bırakır bizi…
 
Yazan: Peter Ustinov, Çeviren: Nevin Kayabal, Ahmet Güngör Ençer, Yöneten: Cevdet Arıcılar, Oyuncular: Nışan Şirinyan, Cevdet Arıcılar, M. Tolga Pancaroğlu, Ahenk Demir, Seda Yıldız, Kaya Akarsu, Tunç Günbay, Funda Eskioğlu, Kuvvet Yurdakul.
 
Çöl Fırtınaları
(28-30 Nisan Cevahir 1 ) 
 
 
Hıttin savaşından sonra Kudüs’ü Selahaddin’in elinden almak isteyen Haçlı Ordusu, çölün kapılarına dayanmıştır. Haçlı Ordusu’nun komutanı Aslan Yürekli Richard, Selahaddin’in karşısına intikam hırsıyla dikilecektir. İki ordu da komutanlarında vücut bulur ve dile gelir. İşte o an, Çöl Arslanı Selahaddin’in liderlik tılsımı yırtıcı ve savaşçı bedeninde belirir. Ancak asıl soru, ruhundaki perdeleri kaldırdığında cevaplanmayı bekler: savaşın kaskatı yaptığı yüreğinin ardında saklı tuttuğu şey, Selahaddin’in gerçek zaferi midir, yoksa gerçek yenilgisi mi?
 
Yazan: Thorvald Steen - Tarık Ali, Çeviren: Deniz Canefe - Kenan Şahin, Oyuncular: Tolga Evren, Celal Kadri Kınoğlu, İlkay Akdağlı, Fatih Kahraman, Nihal Tercan, Burcu Tuna, Yusuf Can Sancaklı, Şeyda Terzioğlu, Selin Tekman, Pınar Efe, Rezzak Aklar, Berk Yücesir, Tolga Kortunay.
 
Sessizlik 
(18-19 Nisan Üsküdar Tekel Stüdyo) 
 
Cumbria Lordu Silence ve ağabeyinin sürgüne yolladığı Fransız Prensi Ymma, İngiltere kralı Ethelred tarafından zorla evlendirilir. Şiddet ve gaddarlığın hüküm sürdüğü karanlık çağ İngiltere’sinden, isteğimiz ve irademiz dışında dayatılan yazgılar karşısındaki sessizliği tartışan tarihsel bir komedi…
 
Yazan: Moira Buffini, Çeviren: Serdar Biliş, Yöneten: Mehmet Birkiye, Oyuncular: Nimet İyigün, Oya Okar, Süleyman Atanısev, Funda Eryiğit, Münir Can Cindoruk, Tuğrul Karanfil.
 
Bülbül Susturulduğunda 
(28-30 Nisan Üsküdar Stüdyo / 24 Nisan A. Mithat Efendi Kültür Merkezi ) 
 
 
Yıl 2002, İsrail ordusu, Filistin’in Batı Şeria bölgesini bir kez daha işgal etmiştir. Ramallah kenti, bombalanmakta, İsrail askerlerinin şiddet uygulamaları altında kıvranmaktadır. Uzun süreli bir sokağa çıkma yasağı vardır. Filistinli yazar, hukukçu ve insan hakları savunucusu Raja Shehadeh evinde, tek başına mahsur kalmıştır. Bu ağır süreç boyunca, günlük yaşantısını sürdürme savaşı vermekte ve günlük tutmaktadır. Oyunumuz, bu gerçek günlüklerden oluşmaktadır.
 
Yazan: Raja Shehadeh, Oyunlaştıran: David Greig, Yönetmen: Özgür Yalım, Oyuncu: Alptekin Serdengeçti
 
Çehov Makinası
(22-26 Nisan Üsküdar Tekel Sahne)
 
İçinde Çehov’un da karakter olarak yer aldığı bu şiirsel oyun, büyük bir yazarın yaşam ve ölümü arasındaki döngüde oyunlarında yaratmış olduğu kendi karakterleriyle buluşması biçiminde gelişiyor. Bu karakterler özünü taşımakla birlikte, ait oldukları oyundan bağımsızlaşmış, sanki uzaydan Çehov’un düşlerine düşmüş hayaller gibidirler. Farklı bir düzlemde ve farklı bağlamlarda oluşmuş sahnelerde bir araya gelirler. Çehov’un anlatmış olduğu gerçeklikleri, yazgılarını belirlediği kendi karakterlerine ve yine kendi üzerinden sorgulatması biçiminde gelişen bir tür karşılaşmalar zinciri… Bu absürd ve gerçeküstü serüvenin Çehov’dan bizlere ulaşan ve günümüz gerçekliğini de halkaları arasına alan bir zincir...
 
Yazan: Matei Visniec,  Çevirmen: Mete Gürman, Yönetmen: Müge Gürman, Oyuncular: Fatih Sönmez, Hakan Vanlı, Levent Öktem, Şahin Çelik, Erkan Taşdöğen, Nalan Okçuoğlu, Sanem Öge, Toygun Ateş, Alper Saldıran, Çağrı Şensoy, Pınar Tuncegil, Arda Baykal, İsmet Vural, Didem Ertan, Aslı Özsaraç, Duygu Gökhan, Eren Balkan.
 
Kontrabas 
(18 Nisan Üsküdar Stüdyo Sahne) 
 
Bir devlet memuru olan kontrabasçı; müziğin, tarihin, cinselliğin, hiyerarşinin ve toplumun dedikodusunu yapıyor. “Koku”nun yazarı Patrick Süskind’in bütün dillerde en çok oynanan oyunu, yirmi üçüncü yılında yine sahnede… 
Yazan: Patrick Süskind, Çeviren: Hale Kuntay, Yöneten ve oynayan: Metin Belgin.
 
Nice Yıllara
(18-19 Nisan Küçük Sahne/10 Bahçelievler Kültür Merkezi/ 24-26  A. Mithat Efendi Kültür Merkezi ) 
 
 
Sadece kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayanlar, yalnız kaldıklarında kalabalık olurlar. Kendi doğum gününü kutlama telaşında olan bir aktris, yaşamını ve yalnızlığını ortaya döktüğünde ortaya çıkan yalnızca kendi geçmişi değil, tarihin ve karanlıkta kalanların kendisi olabilir. Oynadıkları, oynamak zorunda kaldıkları ve tanıdıkları. Onun kendine ve bize söyleyecekleri şeyler var!
Yazan: Tuncay Özinel, Yöneten: Göksel Kortay, Oyuncu: Defne Yalnız.
 
Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş
 (21-26 Nisan Küçük Sahne / 17-19 Nisan Küçükçekmece Kültür Merkezi )
 
30 yıldır Leviva ile evli olan Yona, bir gece karısını terk etmeye yeltenir. Buna sebep olan sıkıntı ve bıkkınlık, onların özelinden, belki de yüzyıllardır kanayan bir yara olan “evlilik” ve yaşam üzerine yapılan bir sorgulamaya dönüşüverir. Kim için yapılır evlilik? Kadın ve erkek evlendikten sonra bir adanmışlıkla yaşamak zorunda mıdır? Bağlılık, gerekli ve olumlu bir etki midir, yoksa muhatabını sardıkça boğan bir canavar mı? Hep hayatı ıskalamaya mahkûm muyuz? Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş, tüm bu sorgulamaların odağında duran çarpıcı bir kara mizah örneği.
 
Yazan: Hanoch Levin, Çeviren: Nermin Saatçioğlu, Yöneten: Kerem Ayan, Oyuncular: Ülkü Duru, Musa Uzunlar, İşdar Gökseven.
 
Sevgili Hayat 
(18-19 Nisan Küçükçekmece Kültür Merkezi / 28-30 Nisan Küçük Sahne ) 
 
1922 yılı İzmir’inde, “Amane” kahvelerinde şarkı söyleyen Eleni ile sokaklarda yaşayan Lena’nın hayatları kesişir. İki kadın savaşın kaosunda, ‘gitmekle kalmanın’ sanrıları arasında kendi yazgılarına sürüklenir. Toprağından sökülüp atılanların kültürüne, müziğine ve trajedisine farklı bir bakış…
Yazan: Funda Özşener, Yöneten: Metin Belgin, Oyuncular: Yeşim Gül, Ebru Aytürk Evren.
 
İletişim: 0212 292 39 00 / 109
 
 

Alfredo García Revuelta Sergisi

 

Manzarayı Önüne Alıp Geri Geri Yürü 

 
16 Nisan 2015 – 31 Mayıs 2015
 
 
1961 Madrid doğumlu İspanyol ressam ve heykel sanatçısı Alfredo García Revuelta, eserlerinde bize herkesi farklı şekilde etkileyen durumları, gerçekleri ve duyguları kendi kişisel bakış açısıyla anlatır. Figüratif, öyküsel ve güncel olan estetik yaklaşımı, klasik ideal form ve ideolojilerle alaycı bir biçimde oynamaktadır ve bu yaklaşım, içinde zamansız doğan ve giderek güçlenen bir biçim ve içeriği saklar.Revuelta’nın eserleri, plastik malzemenin çözümlemelerinin ironi ve karikatürize figürlerle birleşiminden oluşmaktadır. Post-kübist bir yaklaşımla biçimlenen ve İspanyol karikatürlerinden esinlenen eserler, bir yandan da klasik ölçü, tema ve ideolojiyle deyim yerindeyse ‘dalga geçen’ bir tavır içindedir. Bu işler, gerek temaları, gerek görsel oyunlarıyla izleyiciyi güncel gerçeklik içinden sanatçının yaratıcı ve alaycı alanına çekmektedir.
 
Manzarayı Önüne Alıp Geri Geri Yürü, sanatçının son eserlerini bir araya getirerek kariyerinin önemli bir döneminde yolculuk yapmamızı sağlayan kişisel sergisidir. Sanatçı, bir yolcu tavrıyla ileriye doğru yol almak için geride, bilinen her şeyi bırakır ve sürekli değişim ve ilerlemenin, göstermek ve geri çekilmekten çok daha önemli olduğunu savunur. Sürekli değişim sanatçının eserlerine ve temalarına da yansır, en önemlisi de farklılaşan materyal kullanımına; en klasik yöntemlerden en yenilerine varıncaya kadar. Kendini tekrarlamaktan korkması, eserlerinin sınıflandırılmasını da zorlaştıran bir unsurdur.
 
 
Sanatçı, “gözlerimi ve kulaklarımı açık tutuyorum ama çok fazla değil, çünkü yarattığım dünya, kırılganlığa ve market ekonomisinin dayattığı dönemsel modalara doğru yeniden inşa ediliyor” der ve çemberin dışında olmanın tehlikelerinin farkında olduğunu, yine de kirlenmemek için mücadele ederek kendi olabilmenin faydalarını deneyimlemenin önemini belirtir. Bugüne kadar zaman içinde kendine yavaş yavaş kişisel bir dünya yarattığını, bu dünyanın kendisiyle beraber gelişmekte ve büyümekte olduğunu da ekler.
 
Revuelta, işleri için “gözden çıkarılan espri anlayışı ve yalnızlığın yansıması arasındaki ironiyi yansıtan gündelik hayatın şiiri” tanımlamasını yapmıştır. Bu eserler, kendi bakış açısından hayatın, espri anlayışının, kafa karışıklığının, sevgi, yalnızlık ya da eksikliğinin yansımalarıdır. Görülebilen kısmı yalnızca hareketli tarafıdır fakat bunların ardında, derin bir izleyici tarafından bulunmayı bekleyen birçok dram saklıdır…
 
Her gün:11:00 – 19:00 ve randevu ile
0 216. 369 80 50, Bağdat Caddesi No: 350,  Erenköy
 
 

Arda Yalkın Sergisi: Deep Fried Dreams II

10 Nisan – 1 Mayıs 2015
 
 
Arda Yalkın’a göre “İşlerimde birey-iktidar çatışması, tüketim toplumu, asimilasyon, savaş, politika, din, yokoluş gibi pek de keyifli olmayan konuları işliyorum. Bir MTV çocuğu olarak yetişmemiş olmama rağmen reklamların, ana akım sinema-medyanın gücünü, yöntemlerini ve zekasını çok önemsiyorum. Daha genç bir öğrenciyken değer verdiğim şeylerin birer tüketim nesnesine dönüşmesini hayretle izliyorum. Aslında, benim yöntemim bir tür "tersine mühendislik" olarak tanımlanabilir. İnsanları provake etmekten hoşlanıyorum. Sermaye ve politik güç, insanları sömürmek için çok rafine ve iyi planlanmış bir iletişim dili kullanıyor. Ben de kendi yöntemlerini, onlara biraz olsun rahatsızlık vermek için...” diye özetliyor.
 
Yalkın, ses teknolojisi üzerinde çalıştıktan sonra, 2004'ten itibaren, video, animasyon ve vfx gibi konulara ilgi duymaya başladı. Bir çok müzisyen için canlı video performansları gerçekleştirdi, konser dvd'leri, video klipler, reklam filmleri yönetti ya da katkıda bulundu. 2B sanat eserleri, 3D animasyonlar, stop-motion, sentezlenmiş ses ve görüntü, multidisipliner canlı video performansı, görüntü ve interaktif video prodüksiyonları Arda Yalkın yaratıkları arasında bulunuyor.
 
Cer Modern Sanatlar Merkezi
Altınsoy Caddesi No:3 Sıhhiye-Altındağ • Ankara
 

Istanbul’74 tarafından bu yıl beşincisi düzenlenecek olan

"İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali – Ist. Festival

için geri sayım başladı!

 
 
22 – 24 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek festival, “Sanat ve Kültürde Gerçekçilik Üzerine Diyaloglar” teması ekseninde 5. kez dünyanın en önemli isimlerini İstanbul'da ağırlamaya hazırlanıyor.
 
 Gerçeği, gerçekçiliği ve bu kavramların görsel estetikten edebiyat, film, müzik, sanat, moda, tasarım ve ziyaretçilerin algısına kadar uzanan bir perspektifte ele alan IST. Festival; sanat, edebiyat, tasarım, moda, müzik ve sinema alanlarında, ücretsiz ve herkesin katılımına açık olarak gerçekleştirilecektir. Demet Müftüoğlu Eşeli'nin ortağı olduğu ISTANBUL’74 çatısı altında, Amerika merkezli W Magazine’in editörü Stefano Tonchi işbirliğiyle gerçekleşecek olan IST. Festival; yaratıcı sektörlerde çağa damgasını vuran işlere imza atan isimleri Türkiye’deki meslektaşları ile bir araya getirip dünya çapında ortak bir kültürel diyalog ve yaratım sürecinin ortaya çıkmasına katkıda bulunacak.  İstanbul'un her anlamda zengin tarihini ve kültürünü bir kez daha yaratıcı kanallar yoluyla dünyaya açacak olan festival; nitelikli, çok çeşitli ve dinamik içeriği  ile başta gençler olmak üzere çok geniş kitlelere ilham kaynağı olmaya hazırlanıyor.