Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Özge Yılmaz | Kapalı kutunun sesi: Ai Weiwei

Kapalı kutunun sesi: Ai Weiwei

11 Ekim 2012 - 07:10
Ai Weiwei, eserleri ve sergileri kadar aktivist kimliği ve Çin hükümetine karşı olan mücadelesiyle de gündemde. Geçen yıl Art Review dergisi tarafından sanat dünyasının en güçlü ismi seçilen Weiwei’nin Çin’i terk etmesi yasak…

Çinli çağdaş sanatçı ve aktivist Ai Weiwei’nin baskıcı Çin Halk Cumhuriyeti hükümetine muhalif tavrı ve dünyaca ses getiren eylemleri son yıllarda basında sıkça yer buluyor. Heykel, enstalasyon, video ve performans medyumlarını kullanan Ai Weiwei, kışkırtıcı işleriyle çağdaş sanatın önemli isimlerinden biri. Art Review dergisi tarafından 2011 yılında, çağdaş sanat dünyasının en güçlü figürü seçilen Weiwei, işleriyle salt estetik hazlar peşinde koşmaktan öte bir yerde duruyor. Sanatçı titrinin yanına eklenen aktivist tanımı da bu yüzden önemli. Totaliter Çin hükümetinin ezeli muhaliflerinden biri olan Weiwei, ekibiyle beraber bir sivil toplum örgütü gibi çalışıyor. 2008 Siçuan depreminde köy okullarında hayatını kaybeden çocukların izini sürdüğü belgeseli de bu muhalif tavrın iyi bir örneği. Ölümleri, hükümet tarafından hasır altı edilmeye çalışılan 5000 çocuğun isimlerini ortaya çıkarmaya çalışan Ai Weiwei, bu dönemde resmi makamların hedefi olmuş, hatta polisin fiziksel şiddetine maruz kalmıştı.



Çalışmalarında online iletişimi, özellikle de kişisel blog’unu ve Twitter hesabını çok etkin bir şekilde kullanan Weiwei, Çin gibi kapalı bir kutunun içinden dünyaya seslenip bu kapalı kutunun içinde yaşananları takipçilerine aktarıyordu. Weiwei, Çin hükümetiyle savaşına devam ederken, 3 Nisan 2011’de ansızın ortadan kayboldu. Daha sonra, hiçbir açıklama yapılmadan tutuklandığı ortaya çıktı ve üç aya yakın bir süre boyunca göz altında tutuldu. Bu dönemde uluslararası kamuoyu Weiwei’nin serbest bırakılması için ayaktaydı. Tam da bu sırada, Sunflower Seeds sergisiyle sanatçıyı ağırlamakta olan Tate Modern de, dış cephesinde yerleştirdiği “Release Ai Weiwei” (Ai Weiwei’yi özgür bırakın) yazısıyla Çin hükümetine sesleniyordu. Çin hükümetiyse tüm bu tepkilere kayıtsız kalmayı seçti. Ai Weiwei, 81 günün sonunda kefaletle serbest bırakıldığında, basına demeç vermesi ve görüşlerini internet yoluyla ifade etmesi yasaklanmıştı. O güne dek hiçbir zaman sözünü esirgemeyen sanatçı bu kez mikrofonlara “Konuşmam yasak” diyordu, “Kefaletle serbest bırakıldım.” Sanatçının apar topar gözaltına alınmasının nedeni ise kamuoyuna pek de inandırıcı gelmemişti. Yetkilililer, Ai Weiwei’nin şirketinin vergi kaçırdığını iddia ediyordu.



Filmekimi’nde izleme fırsatı bulduğumuz Alison Klayman imzalı “Ai Weiwei: Never Sorry” (Ai Weiwei: Asla Pişman Olma), sanatçının hikâyesini gözler önüne seren bir belgesel. Weiwei’nin polisten gördüğü şiddeti, atölyesinin yıkılışını ve uzun süre gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılışı gibi önemli anlarını izleyiciye aktaran film, Sanatçının öyküsünü başarılı bir şekilde özetliyor ama haliyle günümüze dek uzanamıyor. Merak edenler için, Ai Weiwei cephesinde son durum şöyle:



2011’deki gözaltı sürecinden sonra şirketine yönelik mali suçlamalar ve yasaklarla başbaşa kalan sanatçı, bir yandan hukuk mücadelesini sürdürürken bir yandan da sanatsal üretimine devam ediyor. 7 Ekim’de Hirshhorn Museum & Sculpture Garden’da açılan sergisi “Ai Weiwei: According to What?”ın hazırlıklarına katılmak için Washington, DC’de; ardından da 11 Ekim’de düzenlenecek olan PEN Zirvesi için New York’da bulunması gereken Ai, Eylül ayı sonunda yaptığı açıklamayla pasaportunun hâlâ Çinli yetkililerinin elinde olduğunu ve ülke dışına çıkışının engellendiğini söyledi. ABD PEN Başkanı Peter Godwin ve Salman Rushdie, Çin hükümetine yazdıkları mektupla Ai Weiwei’nin seyahat özgürlüğünün iade edilmesi ve pasaportunun geri verilmesini talep ettiler. Çin hükümeti, bu tepkiler karşısında sessizliğini koruyor. Ai Weiwei ise çağdaş sanatın aktivizm ve güncel politikayla içiçeliğini ortaya koyan işlerini üretmeye devam ediyor.