Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Kitap hırsızlarının sevdiği yazar

Kitap hırsızlarının sevdiği yazar

19 Aralık 2012 - 07:12 | Charles Bukowski, Volkswagen Beetle'ına benzin dolduruyor.
Kitapçılardan en sık çalınan eserlerin yazarı Charles Bukowski, okurlarına "Amerikan kâbusunu" anlatıyordu...
Yazdığı elliye yakın kitabıyla dünyaca tanınan ve sevilen Charles Bukowski, kitap hırsızlarının da sevdiği bir yazar. Amerika’da yayımlanan Publisher Weekly dergisinin yaptığı araştırmaya göre, kitapçılardan en sık çalınan ve bu yüzden tezgâh arkasında sergilenmek zorunda kalan kitaplar sıralamasında Bukowski açık ara birinci oldu.

Almanya’dan ABD’ye göç etmiş bir ailenin çocuğu olan Bukowski, 1920 yılında Almanya’da doğdu, Los Angeles’te büyüdü, 1994 yılında San Pedro, Kaliforniya’da yaşama veda etti.

Yaşadığı, izlediği her şeyi içtenlikle yazan Bukowski, şiir ve öykülerinde Amerika’nın görünmeyen yüzünü anlattı, bir anlamda “Amerikan rüyasını” Amerikan kâbusuna dönüştürdü.
Kötü geçen bir çocukluktan iki şeye tutunarak sağ kalmayı başarmıştı: Yazarlık ve alkol. Yüze yakın işte çalıştı: Bulaşıkçı, kapıcı, benzin istasyonunda pompacı, bekçi, kamyon şoförü, fabrika işçisi, ustabaşı, park kahyası, postacı…

Kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları söylüyordu:

“Hayatın sıradanlığına hiçbir zaman tahammül edemedim. Aile hayatına hiçbir zaman tahammül edemedim, iş hayatına tahammül edemedim, gördüğüm hiçbir şeye tahammül edemedim. O zaman şuna karar verdim; ya açlıktan öleceğim ya da bu işi kıvıracaktım, çıldıracaktım, yırtacaktım, bir şeyler yapacaktım. Yazarlığı kıvıramasaydım bile sabah dokuz akşam beş çalışmazdım, intihar ederdim.”

İlk öyküsü 24 yaşında yayımlanan, otuz beş yaşında şiire başlayan Bukowski 1970 yılında 50 yaşında çalışmayı bıraktı, ilk romanını yazdı. Postane adlı bu ilk romanını, kendi anlatımına göre 20 şişe viski, 210 şişe bira ve 80 puro tüketerek yazmıştı.

“Dağlara çıkıp aşağı bakarak gözlem yapamam” diyen yazar. Sokaktaki insana herkese olduğundan daha yakındı: “Ben sokaklarda kalmaya çalışırım, nerde olursam olayım gerçeğin içinde kalmaya çalışırım.”

Bukowski yazdıklarıyla para kazanmaya başlayınca koşullarını değiştirdi. Ancak, BMW arabası, genç ve güzel karısı, daha iyi bir ev, daha iyi mahalleler, onu ne yazmaktan, ne de alkolden uzaklaştırdı. Alkol üzerine şunları söyleyecekti:

“Alkol bu dünyaya gelmiş en muhteşem şeylerden biri muhtemelen -beni saymazsak tabii ki. Evet… bu dünyaya gelmiş en muhteşem iki şeyi saptadık. İşte… iyi anlaşırız ben ve alkol. Çoğu insan için yıkıcıdır. Ben onlardan biri değilim. En yaratıcı yazılarımı sarhoşken yazmışımdır. Alkol özgürlüktür benim için. Alkol bana bir kahraman olma, pervasızca işler yapıp uzay ve mekanda uzun adımlarla yürüme fırsatı tanır… bu yüzden seviyorum.”

Bukowski aynı duyarlılıkla, hep bildiği insan manzaralarını konu edindi. Ona yöneltilen eleştirinin kaynağında sanatı değil, yaşam tarzı yatıyordu, içtenliği kolaylıkla göz ardı edildi. İşte, Sartre ve Genet tarafından coşkuyla övülen şiirlerinden biri.

hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil dedi insanlar,
müziğin sesi, sözcüklerin
yazılışı.
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün
bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar,
öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız
bütün hayatlar,
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller,
yakın bile değiller.
birbiri arkasından yaşadığımız
bu hayatlar,
tarih olarak yığılmış,
türlerin israfı,
ışığın ve yolun tıkanması,
olması gerektiği gibi değil,
hiç değil,
dedi.

bilmiyor muyum? diye
cevap verdim

uzaklaştım aynadan.
Sabahtı, öğlendi,
akşamdı,

hiçbir şey değişmiyordu
her şey yerli yerindeydi.
bir şey patladı, bir şey kırıldı,
bir şey kaldı.


(Çeviren: Avi Pardo)