Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Uğur böceğinin ilk satırları

Uğur böceğinin ilk satırları

12 Mart 2018 - 11:03
Yaş almanın en güzel yanı, geçen yıllar içinde tuttuğum notlarla dolu bir hayat bilgisi defterimin olması. Başım sıkıştığında, sayfaları zihnimden kalbime açılan bu deftere bakıp nasıl bir yol izleyeceğimi kolayca buluyorum.
Neleri istediğim, neleri istemediğim bütün netliğiyle o defterde. Kalbim daha az kırılıyor. Annemi daha iyi anlıyorum. Bütün köprüleri atıp bir sürü şeyi bir hiç uğruna ziyan edeceğim koca kararlar arifesinde kaldığım da oluyor ama öyle anlarda da o defter yetişiyor imdadıma. İçinde yazarlarımdan alıntılar var, matematik, 46 yıldır süren yolculuğumdan çıkardığım dersler, saygı duyduğum insanların ‘sabret’ telkinleri ve daha bir sürü kıymetli bilgi... Sanırım herkesin böyle bir defteri var. Genel olarak ‘tecrübe’ şeklinde tarif ettiğimiz...
 
Gençliğin en tatsız yanı ise, o defterin olmayışı... Kendi doğrularımızı henüz bulamamışlığımız. Ailenin, öğretmenlerin, kuralların, kaidelerin bizim adımıza konuşması, çoğu zaman ne istediğimizi fazla dikkate almadan kendi doğrularını dayatarak. Ergenlik dönemiyle başlayan ‘büyümek’ zor velhasıl... Bu dönemin kız çocukları için en zorlu ilişkisi ise anneyle olan hiç kuşkusuz. Annemle kavga gürültü hiç eksik olmadı aramızda o dönemlerde. Karşılıklı birbirimizi çok incittik. Ne o beni beğeniyordu ne ben onu. O benim onu sevmediğimi düşünüyordu, ben de onun beni sevmediğini. Onun benimle ilgili başka hayalleri vardı, benim kendimle ilgili bambaşka hayallerim. Sahiden çok zor bir süreçti. Üniversiteyle birlikte hafiflemeye başladı. 30’lu yaşlarda durulmuştu. 40’a girdiğimde hayattaki en büyük zenginliklerimden birinin annem olduğunu anlamıştım. Defterim sayesinde.
 
Geçen hafta vizyona giren Greta Gerwig’in ilk yönetmenlik denemesi ‘Lady Bird’ü seyrederken, kendi liseli halimin bir bölümü sinema perdesinin bir yanından akıp durdu. Filmin kahramanı lise son sınıf öğrencisi Christine McPherson. Adını sevmiyor ve kendisine ‘uğur böceği’ diye hitap edilmesini istiyor. Benim de o vakitler kendime göbek adları uydurmuşluğum vardır-  Anne, babası ve üvey kardeşiyle birlikte Sacramento’da yaşıyor. Baba işsiz. Anne sürekli mesaide bir hemşire. Kendi yağlarında kavrulmak isteyen, hayalleri olmayan bir kadın. Uğur böceği büyümenin bütün sancılarını, karın ağrısı gibi çekiyor. Üniversiteyi New York’ta okumak istiyor, anne karşı çıkıyor. Dar gelirli oluşlarından utanıyor, zengin aile kızlarıyla arkadaşlık kuruyor. Olmuyor. O yaştaki her genç kız gibi erkekler koca bir soru işareti, ilişkilerini de yönetemiyor. Defteri bomboş ama yazma niyeti var, elinde kararlı bir kalem.
 
Gerwig, incelikli bir üslupla uğur böceğini yavaş yavaş havalandırıyor.      Onun ergenlik hengâmesi içinde, kendi yolunu bulmasını kanaviçe gibi işliyor. Uğur böceğinin Christine olma sürecinde yaşadıkları, annesiyle bitip tükenmeyen kavgaları, arkadaşlarıyla ilişkileri, hayalleri, öfkeleri, hayatı anlama çabası... Denize ulaşmaya çalışan pırıl pırıl bir nehir... Bu yolculuğu büyük bir merakla, zaman zaman zaman hüzünlenerek zaman zaman gülümseyerek, keyifle izledim. ‘Lady Bird’ genç bir kızın defterine yazdığı ilk satırları sinemanın büyülü atmosferinde okuyacağınız nefis bir film özetle...
Etiketler: Lady Bird