Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Tepeden tırnağa iyilik
15 Temmuz 2015 - 02:07
Kazım Koyuncu önce ‘müzisyen’, sonra ‘Karadenizli’ ama hepsinin ötesinde ‘devrimci’ydi
Hopa’nın Pançol köyünde dünyaya geldi Kazım Koyuncu. Altı kardeşin beşincisiydi. Zekiydi, meraklıydı, espriliydi, Karadenizli bir hırçınlığı vardı. Arhavili kemençe ustası Yaşar Turna, onu müzikle tanıştırdı. Önce mandolinle sonra gitarla hemhal oldu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi ama bir iki yıla kalmadan bıraktı okulu. O sadece müzik yapmak istiyordu.
 
İstanbul’daki ilk yıllarında içinden geldiği Laz kültürüne, diline olan ilgisi büyümeye başladı. Arkadaşlarıyla Dinmeyen adlı bir grup kurdu. Grubun gitaristiydi. Dinmeyen dağılınca, 1992’de bir başka arkadaşıyla birlikte dünyanın ilk ve tek Lazca rock yapan grubu Zuğaşi Berepe’yi kurdular. Lazcanın yok oluşunun önüne müzik yardımıyla geçmek gibi bir hedefi vardı Koyuncu’nun. Ki bu hedef kendi varoluş nedeniydi aynı zamanda. Zuğaşi Berepe, Lazların da kimliklerine sahip çıkmasının fitilini ateşledi. O güne dek küçük gördükleri için konuşmadıkları dillerine...
 
Her şeyden önce devrimciydi
 
Bu grupla birlikte iki albüm yaptılar. Grup dağıldıktan sonra solo kariyeri başladı Koyuncu’nun. 2001’de ilk solo albümü ‘Viya’ geldi. Lazca, Gürcüce, Hemşince seslendirdiği, kemençenin, tulumun kullanıldığı bir pop-rock albümüydü bu. Sadece gitar çalmıyordu, sesiyle ön plandaydı artık. 2002’de dönemin çok sevilen dizisi ‘Gülbeyaz’ın müziklerini yapmasıyla birlikte geniş kitleler tarafından tanınır oldu. 2004’te ikinci albümü ‘Hayde’ geldi. “Tiflis’ten Trabzon’a bir hat izlediğini” söylediği bu yeni albümde de Hemşince, Türkçe, Lazca, Gürcüce, Megrelce seslendirdi türkülerini. Yerel enstrümanlar Batı enstrümanlarıyla bir arada kullanılmış, rock soundundan vazgeçilmemişti. Bu albümün rüzgarıyla yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda konser verdi. Bir yandan da Çernobil, Karadeniz Sahil Yolu, Nükleer Santral ile ilgili eylemlere katılıyordu zira o önce ‘müzisyen’, sonra ‘Karadenizli’ ama hepsinin ötesinde ‘devrimci’ydi.
 
2004’ün son aylarında, Çernobil sırasında Hopa’da olduğundan mıdır, hayatın derdini, tasasını fazla sırtlanmasından mıdır bilinmez, gelip akciğerine yerleşti kanser. 30 Nisan 2005’te Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde son konserine çıktıktan sonra 25 Haziran 2005’te aramızdan ayrıldı Kazım Koyuncu. Sadece 33 yaşındaydı.
 
10 yıl geçmemiş gibi
 
Aradan tam 10 yıl geçti. Geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları’ndan bir kitap çıktı: ‘Kazım’ın Sevdası’. Yazarı bir meslektaşım, Uğur Biryol. Gerçekten usta işi bir biyografi hazırlamış. Kazım Koyuncu’yla yapılan röportajları, gazete haberlerini, arkadaşlarının tanıklıklarına da başvurarak, nefis bir matematikle yazıya dökmüş. Alanının parlak çalışmalarından biri olmuş kitap. Kaybettiğimizin, bu ülkenin en güzel, en delikanlı, en iyi kalpli, en devrimci insanlarından biri olduğunu öyle samimi, öyle vurucu bir üslupla anlatıyor ki, üzerinden 10 yıl geçmemiş gibi, daha dün ölmüş gibi sızlıyor insanın sol yanı.
 
Eminim arkasından gelen, benzer kaygılar taşıyan müzisyenlere de rehberlik edecek bu kitap. Onun mücadelesinin bir ucundan tutma enerjisi verecek. Tepeden tırnağa iyilikle işlenmiş bir insanın hikayesi ‘Kazım’ın Sevdası’. Okumanızı çok isterim.