Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Oynayarak ayağa kalkmak
29 Eylül 2014 - 11:09
Hayati bir karar veriyor Grace Kelly: “Gerçek bir Monaco Prensesi olmak... Al sana hayatının rolü”. Ve o günden itibaren Monaco tarihini öğrenmekten, ‘gerçek’ bir prensesin imajını oluşturmaya kadar ‘rolünün gerektirdiği’ her şeyi uyguluyor
Bu yıl Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan Olivier Dahan’ın yönettiği “Grace of Monaco”nun haberleri çıkmaya başladığından itibaren, filmi takibe aldım. Cannes gösterimi sırasında yabancı basın tarafından topa tutuldu. Geçen hafta Türkiye’de vizyona girer girmez de bizim sinema eleştirmenlerimiz yerden yere vurdular onu.
 
Sonuç mutsuz bir prenses
 
Hakkında yazılıp çizilen her şeyden haberdar olarak, beklentimi fazla yüksek tutmama gayretiyle gittim bu hafta filmi görmeye. Kültür sanat alanında gazetecilik yapan biri olarak değil, bir Grace Kelly hayranı olarak izledim. Eleştirmenlerin dikkat çektiği olumsuzlukları görmemek mümkün değildi. Özellikle Grace’i canlandıran Nicole Kidman’ın donuk ve ifadeden yoksun yapmacık yüzü, sürekli sigara içerek Fransa-Monaco arasındaki gerilimi yönetmeye çalışan Prens Rainier’nin trajikomik hali (Tim Roth)... Fenaydı kabul. Ama bir ‘yaklaşım’ vardı ki onu görmezden gelmek, önemsememek imkânsız. En azından benim için: Grace Kelly’nin yaşadığı çatışmadan, oyunculuğunu kullanarak çıkması.
 
Filmde, sinemayı bırakıp Monaco’ya prenses olan Grace Kelly’nin yaşadığı peri masalının üstünden 5 yıl geçmiş. “Masal gibi bir hayatımın olduğu fikri tamamen bir masaldır” noktasına gelmiş Kelly. Kerhen uyum sağlamaya çalıştığı, pek de başarılı olamadığı saray protokolünden bezmiş, düşündüklerini özgürce söylemesine karşı çıkan kocasından, yardım kampanyaları düzenleyen ama konunun vitriniyle, balosuyla daha çok ilgilenen zengin kadınlardan, çevresindeki sahteliklerden bıkmış. Daha da önemlisi büyük aşkı sinemayı deliler gibi özlemiş. Hitchcock’tan gelen film teklifi Monaco halkının tepkisine yol açmış. Monaco, Fransa’nın dayattığı vergi uygulaması nedeniyle zor günler geçirirken onun beyazperde de ne işi varmış? Sonuç mutsuz bir prenses...
 
Asla vazgeçmiyor
 
Filmde tam bu noktada, en yakın dostu rahip Francis Tucker’ın yönlendirmesiyle hayati bir karar veriyor Grace Kelly: “Gerçek bir Monaco Prensesi olmak... Al sana hayatının rolü”. Ve o günden itibaren Monaco tarihini öğrenmekten, ‘gerçek’ bir prensesin imajını oluşturmaya kadar ‘rolünün gerektirdiği’ her şeyi uyguluyor. Bu da karar mı, boşansın kurtulsun diyemiyoruz bu kadına. Üç çocuğu var ve boşandığı takdirde bir daha Monaco’ya dönemeyecek, onları göremeyecek. Kendini bırakıp ahlanıp vahlanmak yerine mevcut koşullarda yapabileceği tek şeyi, bildiği en iyi şeyi yapıyor: Oynuyor! Ve en az sinemadaki kadar başarılı bir performans çıkarıyor. Kocasıyla ilişkisi düzeliyor, halk tarafından kabul görüyor, Fransa-Monaco ilişkilerini yumuşatıyor. Filmin sonunda, film boyu ıslak, çaresiz ve kederli bakan gözlerine huzurlu, kendine güvenli bir bakış geliyor. Yani vazgeçmiyor Grace Kelly. Hitchcock’un filminde oynamıyor ama kendi hayatının filmi üzerinden o büyük tutkusunu tatmin ediyor.
 
Bu karar Grace’i kurtarıyor
 
Gerçek hayatta işini bırakmış olmasının acısını son anına kadar yaşadığını biliyorum ama filmi kendi içinde değerlendirdiğimde, yönetmenin ısrarla vurguladığı gibi ona bir ‘kurmaca’ olarak bakıp sonucu tarttığımda “Grace of Monaco” önemli bir şey söylüyor. Ya kendini bırakırsın ya da düştüğün dipte yatıya kalmamak için kalkıp bir şeyler yaparsın! Grace Kelly filmde bunu yapıyor ve yaklaşımı benim hayran olduğum kararlı, mücadeleci kadına ters düşmüyor. Bu karar bana, size, başka birine uymayabilir ama Grace’i kurtarıyor. Önemli olan da bu değil mi? Velhasıl, bu okumayla bakınca film bana iyi geldi. Nefret etmeden çıktım salondan. Gönül rahatlığıyla size de önerebilirim.