Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Kendini acıyla tarif etmek
04 Mayıs 2015 - 10:05 | Jennifer Aniston'ın performansı etkileyici.
Aniston ilk kez, yüzü yara izleriyle dolu, güzel diye tarif edilemeyecek bir rolde. Bu da onun meydan okuması sinema sektörünün dayatmalarına
Sinema yazarları başrolünde Jennifer Aniston’ın olduğu ‘Cake’i pek sevmedi. Bu filmdeki rolüyle Altın Küre’ye aday olan, Oscar adaylığını ise son dakikada kaçıran Aniston’ın hakkını verdiler öte yandan. Sulu komedilerle tanıdığımız oyuncunun ‘Cake’teki rolüyle büyük bir performans gösterdiğini söylediler. Ama yönetmen Daniel Bartz ve senaryo tüm eleştiri oklarını üzerine çekti. Yine de sözü olan, önemli bir film ‘Cake’. İnsanın kendisini acıları üzerinden tarif etmesine odaklanıyor ve bu konuyu ustalıkla tahlil ediyor.  
 
Claire (Jennifer Aniston), geçirdiği ağır bir trafik kazasının ardından, ağrılarıyla ve bozuk psikolojisiyle yaşayan 40’lı yaşlarında bir avukat. Ama Jennifer Aniston oynuyor diye güzelliğiyle öne çıkan bir karakter beklemeyin. Aniston ilk kez, yüzü yara izleriyle dolu, güzel diye tarif edilemeyecek bir rolde. Bu da onun meydan okuması sinema sektörünün dayatmalarına... Kazanın ardından kronik ağrılar çeken bir destek grubuna katılan Claire’in grupla fazla bir iletişimi olduğu söylenemez. Ancak grup üyelerinden Nina’nın intiharı onu fazlasıyla etkiliyor. Seansların birinde “Ağrılarınız olmasaydı ne yapardınız?” sorusuna “Oğluma kek yapardım” diye cevap veren Nina’nın ölümü... Ama öte yandan varsa ağrıları, yoksa ağrıları ve o şeker gibi avuç avuç yuttuğu ağrı kesicileri... Bitkinliği, yorgunluğu ilk bakışta göze çarpıyor. Saç baş darmadağın ve aslında hayatı da öyle. Yardımcısı Silvana onu toparlamaya çalışmasa daha da fena olacağı kesin. Kocasını terk ettiğini söylemeye gerek var mı? Ne kadar dibe çökse o kadar iyi diye düşünüyor sanki. İnsanlarla kavgaya hazır, sürekli dalga geçen bir hali var. Günden güne daha çok içine kapanıyor. İntiharıyla olan dengesini de bozan Nina, gündelik hayatına sanrılar şeklinde dahil oluyor. Claire’in hayatı sorgulamasını sağlıyor. Ama bunu bütün agresifliğiyle yaptığı için destek grubundan da ağrılarına iyi gelmesi umuduyla devam ettiği yüzme sınıfından da atılıyor.
 
Çektiği fiziksel ve ruhsal acıyı hayatının merkezi haline getiren Claire, Nina’nın kocası Roy’u bulup tanışıyor. Claire’in kazada oğlunu kaybetmesi, Roy’un karısının intiharı, velhasıl yaşadıkları kayıp duygusu birbirlerine yakınlaşmalarını sağlıyor. Birlikte zaman geçirmeye başlayan çifte Roy’un oğlu Casey de eşlik ediyor. Claire bu üçgenin içinde ilk defa çektiği acıyla yüzleşmeye başlıyor. Oğlunun mezarına gidip rüzgâr gülleri asıyor. Nina’nın dileğini yerine getiriyor. Film boyunca yüzündeki acıyla, duruşuyla, tavırlarıyla sadece acısını ifade eden kadın başka cümleler kurmaya başlıyor. Umut dolu cümleler... Film bitmese, devam etse ve biz Claire’le konuşsak, belki de “Çok ağrım var ama hayat güzel” diyecek, mutfağa girip bir kek de kendisi yapacak, çiçek filan ekecek bahçesine, arabasının direksiyonuna geçip yola koyulacak... Bütün mesele de bu değil mi “Ağrım var AMA...” diyebilmek, o ama’dan sonrasını getirebilmek...