Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | İnsan olmak
17 Haziran 2013 - 09:06
Simone de Beauvoir ile ilgili Türkçede çok fazla kaynak olmadığını, haber yapılmadığını söyleyen psikolog Mine Özgüzel: "Bizde Simone yok, çünkü özgür cinsiyet yok"Geçtiğimiz hafta Psikolog Mine Özgüzel'in "Özgür Cinsiyet: Simone de Beauvoir" adlı seminerine katıldım. İstanbul Kız Lisesi’nde okumuş Mine Özgüzel. Okulda, bir yanda ince, güzel kızlar, ders çıkışı İstanbul Erkek Lisesi öğrencileriyle buluşan, diğer tarafta ise eve ders çalışmaya koşan "5 alma" derdindekiler varmış. Henüz lise 1 öğrencisiyken iki tarafa da ait olmadığını fark etmiş Özgüzel. İlk o günlerde sormuş "Ben ne ifade ediyorum?" sorusunu. Eve döndüğünde "Eyvah, yemek yok, kocam da gelir şimdi" paniğindeki komşu kadınlarla karşılaşırmış. Onların, annesi de dahil, kafalarını kaldırıp kendisine cevap vermelerinin imkansız olduğunu görünce bir rehber aramaya başlamış. Önce Dostoyevski, ardından Sartre ve derken Simone de Beauvoir çıkmış karşısına.

Uzun yıllar Simone de Beauvoir üzerine çalışan Özgüzel, kendisine seçtiği bu çok özel rehberi 'toplumsal cinsiyet' üzerinden anlattı o gün:

Beauvoir'ın hayat hikayesi babasının bir cümlesiyle başlar Mine Özgüzel'e göre: "Ah, erkek çocuk beklerken kız çocuğum oldu. Ne büyük talihsizlik!" Babanın bu algısı karşısında ne yapacağını düşünen Simone de Beauvoir'ın 'zeka'sı çıkar ortaya kısa süre sonra. Zekasının keskinliği nedeniyle değerlendirmeleri o kadar sağlamdır ki, baba kızını onaylamak zorunda kalır. Böylelikle temel güven duygusunu babasından alır yazar. Ne var ki, kendini zekayla öne çıkarırken kadın olmayı geride bırakır. Annesi ise katolik, muhafazakar, katı, hiçbir varoluşu olmayan bir kadındır. Anneye olan saygısı giderek azalır. Bu süreçte annesi ve babası arasında hiçbir bağın olmadığını fark eder. Devamlı kavga edip sabah birbirlerine gülümseyen bu iki insan neden bir arada yaşıyor? Bu soruyla birlikte evliliğe olan saygısı da biter. Tam da bu noktada "Bağımsız olmalıyım," der kendine. Özgür bir insan olmanın, cinsiyetler üstü yapısını, kadın ya da erkek olmakla tarif edilemeyeceğini anlar, bu yolda ilerler. Baba ve anneyle ilgili farkındalıklarının ardından Zaza adlı kız arkadaşı girer hayatına. İlk defa saygı duyacağı bir kadına rastlamıştır. Okuyan, yazan, fikirlerini paylaşan, konuşabildiği... Bu tanışmayla birlikte kadınlığın değerli olabileceğini fark eder. Zaza'yla yaptığı keşfin ardından 'cinsiyetler arasında fark yoktur'a inanmaya başlar. 20 yaşına geldiğinde Sartre'la tanışır. O andan itibaren 50 yıl birlikte olurlar. "Anlaşılmak ve anlaşmak"... Bu iki kavram, 50 yıllık birlikteliğin harcıdır. İlk iki yıl, içinde 'sadakat' olan bir ilişkiden sonra Sartre poligam olduğunu söyler. İkisi de kısa birlikteliklerden geçer başkalarıyla. Simone için, anne baba çocuk üçgeninin baba tarafını Sartre, anne tarafını ise 'kadın' sevgilileri temsil eder. O, iki cinsi de kafasında yaşar. İnsan olmayı temel alır.

Simone de Beauvoir ile ilgili Türkçede çok fazla kaynak olmadığını, haber yapılmadığını söyleyen Özgüzel "Bizde Simone yok, çünkü özgür cinsiyet yok" dedi. Aslında bütün seminer boyunca vurgulamak istediği cinsiyetimizle değil, insan oluşumuzla algılanacağımız bir toplum olmanın önemiydi. Bunu ne kadar başardık peki? Zor soru. Gezi olaylarının, 'insan' kimliğiyle mücadele veren, çocuklarına kalkan olup onları koruyan 'anne'lerini gördük ya, hala bir umut var demektir.