Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | İmkânsız aşk mı? Ümitsiz aşk mı?

İmkânsız aşk mı? Ümitsiz aşk mı?

25 Kasım 2013 - 10:11
“Aşk Köpekliktir”i ilk kez 2004 yılında Ahmet Ümit’in aynı adlı öykü kitabında okuduk. Dokuz yıl sonra bu sezon, yazarın oyunlaştırdığı metin üzerinden Tiyatro Ak’la Kara’da karşımıza çıktıAslında her şey, Nazım Hikmet’in meşhur “Sende ben imkansızlığı seviyorum / Fakat asla ümitsizliği değil” dizeleriyle başlar. Çook uzun zaman önce. Birinde imkansızlığı sevmek, ‘ümitsizliğe’ asla demek... Ne ola ki aralarındaki fark? Hangisi daha kötü? İşte bu sorular yıllarca meşgul eder kafasını, bugünlerde son romanı “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” sayesinde çok satan listelerinin bir kez daha omuzlarında taşıdığı Ahmet Ümit’in. Bazen bir soruya cevap bulmanın en iyi yolu ‘yazmaktır’. Hatta bazen insan okuyarak değil yazarak öğrenir. Ahmet Ümit de böyle yapar. Oturup polisiye tadındaki ‘aşk’ öykülerinin en güzellerinden birini, onun sağlam edebiyatı hakkında da epey bilgi veren “Aşk Köpekliktir”i kaleme alır.

İç içe geçmiş iki aşk hikayesini anlatır bu uzun öykü. Stefan’a aşık olan Deniz ve Stefan’ın büyük aşkı Jasmine... Aynı adamı seven iki kadın, iki kadını da seven bir adam. Bir imkansız, bir de ümitsiz aşk.

Deniz, Beyoğlu’ndaki bir caz barda tanışır ‘kızıl saçlı’ trompetçi Stefan’la. Fonda “Blue Skies”... İçeri girer girmez dikkatini çeker Stefan’ın. Zira Berlin’de tanışıp, izini kaybettiği Jasmine’e çok benziyordur. Bu benzerliğin de etkisiyle kısa süre sonra birlikte olmaya başlar ikili. Ama ne var ki, ‘ümitsiz bir aşk’tır Deniz’inki. Sevdiği adamın aklı da, kalbi de bir başka kadında olanların yaşadığı türden.

Aslında vaktiyle polislik yapmış olan Stefan’ın durumu da pek parlak değildir. ‘Kızıl saçlı erkekleri’ öldüren seri katil Jasmine’le onu yakalamaya çalıştığı günlerde karşılaşmış, görür görmez aşık olmuş, hala da unutamamıştır. Ölümün kıyısından dönmüştür ve büyük olasılıkla o günden sonra kayıplara karışan Jasmine ile yeniden bir araya gelse belki de o kadar ucuz atlatamayacaktır. Ama ne gam. Bu ‘imkansız aşk’a düşmüştür bir kere.

Öykü, Deniz’in, Stefan’ın çalıştığı barın barmeni Rafo’yla dertleştiği bir akşam vaktinden geriye dönüşlerle anlatılır. Deniz ile Stefan’ın aşk hikayesini Rafo’yla birlikte ilk ağızdan öğreniriz. İlişkinin nasıl başladığını, Stefan’ın Genç Osman baskılı bir broşun izini sürdüğünü, birlikte neler yaptıklarını, Jasmine’in dramatik hikayesini, sonunda bir gün üç satırlık bir mektup bırakarak Deniz’i terk edişini Stefan’ın... Ama Deniz, tanıştıkları caz bardadır işte. Belki Stefan’a rastlar umuduyla. Durumunu da şöyle özetler Rafo’ya: “Nasıl ki bir köpek, onu terk eden sahibini bırakmaz, kokusunu aldığı her yerde peşinden koşar durur, ben de öyle oldum işte Rafo. Stefan beni istemediği halde, bir başka kadın için beni terk edip gittiği halde ben onu bırakamıyorum, sahibini arayan bir köpek gibi hala peşinden koşturup duruyorum”.
“Aşk Köpekliktir”i ilk kez 2004 yılında Ahmet Ümit’in aynı adlı öykü kitabında okuduk. Dokuz yıl sonra bu sezon, yazarın oyunlaştırdığı metin üzerinden Tiyatro Ak’la Kara’da karşımıza çıktı. Savaş Özdural’ın yönettiği oyunun dünya prömiyeri bu hafta yapıldı. Hem Deniz’i hem Jasmine’i canlandıran Füsun Kostak, her iki kadının da hüznünü seyirciye geçiriyor daha ilk dakikalardan. Stefan’da Fatih Gülnar, Rafo’da Özgür Özdural öykü karakterlerinin hakkını fazlasıyla veriyorlar. Geçmişle bugün arasındaki geçişler ışıkla, perdeyle, müzikle hiç teklemeden ilerliyor.

Ne ümitsiz olanı ne de imkansızı... Hele köpeklik... Asla! Adı “Aşk Köpekliktir” olup bu cevapları verdiren bir oyundan söz ediyorum. Bu, yazarının zekası, oyuncularının başarısı...