Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Görünür olmak
13 Mart 2017 - 12:03
Seray Şahiner'in Can Yayınları'ndan çıkan romanı 'Kul'un kahramanı Mercan, Türkiye'deki kadın gerçeğinin en tipik örneklerinden biri. Ustalıkla kurgulanmış, hiçbir ayrıntısı atlanmamış, müthiş bir karakter
Mercan, bütün hayatı boyunca, her insan gibi bir parça görünür olmayı dilemiş bir kadın. Samatya'da penceresinden sadece insanların ayaklarının görülebildiği bir bodrum katında oturuyor. Birkaç tane apartmanın merdivenlerini silerek geçimini sağlıyor. Bu apartmanların sakinleri tarafından görülmek şöyle dursun, apartmanı silecek suyu istemek için kapılarını çaldığında bile rahatsız oluyorlar. Hayırsız bir kocası var. Onun da Mercan'ı gördüğü filan yok. İş, güç hak getire... Sabahtan akşama kadar evde yatıyor, ot içiyor. Derken bir gün bir kavga sonrası evi terk etmekle tehdit ediyor Mercan'ı. O da "Gidersen git" diyor. Canına tak etmiş artık. Gidiyor adam. Nasılsa geri döner diye başlangıçta çok da oralı olmuyor Mercan. Ama haftalar geçiyor aradan, ne gelen ne giden... Kocası ve çocuğuyla varolmuş, başka bir varolma biçimi bilmeyen her kadın gibi korkunç bir yalnızlığın içine düşüyor Mercan. Üstelik onun çocuğu da yok. Hepi topu, varlığıyla yokluğu bir koca. Ama değil mi ki "Sinek kadar kocam olsun başımda bulunsun"...
 
Mercan'ın bu süreçte tek can yoldaşı televizyonu.  Evin dipsiz sessizliğini bölen, oyalayan, eğlendiren, öğreten, dikkat dağıtan. Ona bir şey olacak diye ödü kopuyor Mercan'ın. Eve geldiğinde ilk işi televizyonu açmak. Onun sesi olmadan uyuyamıyor. Seyrettiği kadın programlarındaki 'kendine özen gösterme' formüllerini deniyor. Hiçbirinde başarılı olamıyor. Verilecek kilosu yok, kilo alacak parası yok. Bir gün kendine Samatya sahilinde bir bira ısmarlayacak oluyor, tüm benliğini kuşatan geleneksel kodlar yüzünden, suçluluk duygusu içinde gerisin geri dönüyor eve.  Yorgun bedenini  can havliyle televizyonunun önüne atıyor.
 
Televizyon da bir yere kadar tabii. Ah şu kocası bir dönse eve. Belki ileride çocukları da olur... İyi de ne yapmalı? Başlıyor yatırları, türbeleri dolaşmaya Mercan. Sümbül Efendi Camii, Çifte Sultanlar Türbesi, Erikli Baba Cemevi, Telli Baba, Eyüp Sultan Camii, Yuşa Baba Hazretleri... Apartman silmekten kazandığı bütün parayı adaklara, falcılara yatırıyor. Ne o, kocası eve dönecek. Bir çocukları olacak. Mercan bildiği tek 'görünür olma' haline kavuşacak. Bütün bunları yapmak zaman da istiyor tabii. Bu defa da izin alması gereken apartman yöneticilerine yalanlar söylemeye başlıyor. Olmayan çocukları hastalanıyor, veli toplantıları oluyor, sünnet edilmeleri gerekiyor. Ama durum değişmiyor, kocası eve dönmek bilmiyor.
 
Kadınlar çiçektir böcektir avutmalarının sürdüğü geçtiğimiz günlerde okudum Mercan'ın hikayesini. Seray Şahiner'in Can Yayınları'ndan çıkan 'Kul' adlı romanında. Görülmeyi bekleyen binlerce Mercan'ın solmuş çiçeklerinin gölgesinde. Türkiye'deki kadın gerçeğinin en tipik örneklerinden biri Mercan. Ustalıkla kurgulanmış, hiçbir ayrıntısı atlanmamış, kelimelerle ete kemiğe büründürülüp okurun karşısına canlı bir insan gibi konmuş müthiş bir karakter. Seray Şahiner, genç kuşağın kadını en iyi anlatan başarılı kalemlerinden biri. Öyküde de romanda da aynı başarıyı göstermek zor iş. O, her ikisinin de üstesinden hakkıyla geliyor.  Okurun kitabı elinden bırakmasına izin vermeyen, çağlayan gibi bir Türkçesi var. 'Kul'da da tüm bu özellikleri bir kez daha ortaya çıkıyor. 
Mercan, insan olarak kendi değerini tayin edemeyen, 'kadın' olarak "Ben de varım" diyemeyen, sadece 'kul' olarak hayatta kalabilen, dirilerden yardım göremeyince, ölülerden medet uman milyonlarca hemcinsinin edebi bir aynadaki görüntüsü. Onu doğru okumak, gördüğünü beğenmeyip aynayı kırmak yerine gördüğüyle yüzleşmenin ilacı. Değerinden düşürmeden görünür olabilmenin...