Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Düşmekten korkarken dimdik ayakta

Düşmekten korkarken dimdik ayakta

28 Eylül 2018 - 09:09
"Yaklaşık son iki yıldır evden dışarı çıkamıyorum, yine de yazmadan duramıyorum. Yazmak, su içer gibi içimden geliyor hep" demişti Adalet Ağaoğlu, geçtiğimiz nisan ayında yaptığımız söyleşide.
Son dönemlerde art arda üç defa düşüp uzunca zaman yatakta kaldığını ve bu durumun içinde bir düşme korkusu yarattığını... Bir gün sevgili eşi Halim Bey’e, “Düşmekten korkuyorum Halim, yoksa yürürüm ben” dediğini... Halim Bey’in “Ne güzel bir kitap olur düşme korkusu” diyerek onu motive ettiğini. Bunun ardından oturup düşmeye dair korkuları içeren altı öykü yazdığını...
 
 
İşte o öyküler “Düşme Korkusu” adıyla Everest Yayınları’ndan çıktı bu hafta. Kitapta altı öykü yer alıyor. ‘Düşme’ ekseni etrafında yazılmış. Öykülerde belirgin olan fiziksel olarak düşme ama Ağaoğlu her bir öyküde düşmenin manevi boyutlarına da vurgu yapıyor. Ne çok düşmek var aslında. Gözden düşmek, gönülden düşmek, elden ayaktan düşmek, sokağa düşmek... Her birinin acısı başka. Kemik ağrısıyla yarışan kalp ağrılarına uzanan. Hayattan koparan. Yalnızlaştıran. Düşmek fiilini, içinden “Düşmez kalkmaz bir Allah”, “Düşenin dostu olmazmış”, “Kendi düşen ağlamaz” gibi sözler geçirip toplumdaki algısı üzerinden işliyor Ağaoğlu.
 
60’larındaki mizah yazarı Ragıp Ersal’a, yaya kaldırımında bir araba çarpıyor öykülerden birinde. Ki bu Adalet Ağaoğlu’nun vaktiyle geçirdiği ve onda ağır travma yaratan, o çok sevdiği yürüyüşlerini sekteye uğratan kazayı hatırlatıyor. Çarpma sonucu düşmesiyle birlikte bir düşme korkusu sarıyor Ragıp Ersal’ı. Bu korkuyu o kadar çok büyütüyor ki evde ayağa bile kalkmaya çekiniyor. Buna paralel eskiden olduğu kadar iyi yazamaz hale geliyor. Yayınevi ve okurlar nezdinde ‘gözden düşüyor’. Bir yazarın kaleminin düşmesindeki o dokunaklı yana elini değdiriyor Ağaoğlu. Bugüne dek hiçbir ateşe dokunmaktan korkmayan güzel elini...
 
Yüksek ökçeleri yüzünden, konuşma yapacağı sırada düşen Solmaz Hanım var bir başka öyküde. Düşmesiyle birlikte, etrafta oluşan kaçınılmaz gülümsemeler ve ‘rezil oldum’ duygusu. Evlilikte düşülen haller... Bir başka öyküde, tabureden düşen Kemal Terzi. Artık diktiği elbiselere o kadar itibar edilmeyen. Tabureden kumaş yığınlarının üstüne düştükten sonra oluşan şiddetli bel ağrıları. Bu iki durumu karşılaştırıyor ve şöyle diyor Kemal Terzi: “Tabureden düşmek hiçbir şey değilmiş, asıl elinden gelen işe ihtiyaç görülmemesiymiş düşmek”.
 
Velhasıl, 90 yaşındaki bir yazarın düşme korkusundan çıkan ve düşmenin halleri üzerine okuru düşündüren öyküler bunlar. Hiçbirimiz bu düşmelerin hiçbirinden muaf değiliz. Her ne kadar bunu düşünmesek de. Bu kitapla önemli bir hatırlatma yapıyor aslında Adalet Ağaoğlu. Ama daha da önemlisi, kitaptaki kelimelerin dizilişinde hissedilen tutku hali. 70 yıldır yazan büyük bir yazarın yazma tutkusu. Vazgeçmeyişi. Direnmesi. Yitip gidenlere, kaybettiklerine. Korkularına. Olanca cesaretiyle. Düşmekten korkarken, dimdik ayakta durarak. Ve hepsine eşlik eden genç bir coşku. Aşk.
 
Kaleminin önünde saygıyla eğiliyorum...