Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Azıcık yansın canınız, ne çıkar?

Azıcık yansın canınız, ne çıkar?

16 Haziran 2014 - 12:06
Mutlaka birkaçıyla tanışmış, birilerinden dinlemiş, bir yerlerde okumuş ya da ne bileyim bir Bergman filminde izlemişsinizdir. Ama derim ki, bir de Altın Palmiyeli 'Kış Uykusu'nun görkeminde tecrübe edin onları
Bazen bakarım da bazı insanlara, kendilerine çektikleri perdeyi hiç aralamadan, pencereyi açmadan ışıksız, havasız, görünürde mutlu mesut yaşayıp giderler. Engelledikleri ışık göz kamaştırır zira, rahatsız eder; soluyacakları hava yakıcı, nefes kesen türdendir. O kalın kadife perde de, acıdan sakınmak içindir zaten; kendini tanımanın, kendi gerçekliğiyle yüzleşmenin, hesaplaşmanın acısından.
 
Ama anlarım ben onları, hak bile veririm; vaktiyle rengarenk perdeler geçirmişliğim olduğundan kendi kornişlerime… Sonra onları sökeceğim diye, üzerime koca koca camlar devirdiğimden…  Anlarım anlamasına da şaşmaktan alıkoyamam kendimi. İnsan o karanlıkta, havasızlıkta kaç yaşına kadar yaşayabilir? 25, 30, hadi bilemedin 40… Yok bu kadar değil, o şartlarda 50. yaşını kutlayanları da bilirim, 60’ını, 70’ini hatta… Aralarında cilt cilt kitaplar devirmiş entelektüeller de vardır, Cin Ali’den başka kahraman tanımamışlar da… Burjuvalar da, proleterler de… Velhasıl sınıflar üstüdür hali pür melalleri. Sahiden de bir tür “Kış Uykusu”dur onlarınki. Bazen sonraki mevsimi göremeden tamamladıkları bir uyku, ölümle uyanıp…
 
Olağanüstü bir yetenekleri vardır kendilerini kandırma konusunda; uzaktan yakından ilgileri olmadığı halde vicdan, hakkaniyet, ahlak, samimiyet gibi konularda rakipsiz olduklarını düşünürler misal. İyi oynarlar. Her şeyin en iyisini bildiklerine olan inançları tamdır. Zekaları ölçüsünde gizlemeye çalıştıkları ama ille de fire veren yırtık pırtık bir kibirlilik halleri vardır. Kimseleri beğenmezler. Korkaktırlar sonra. Mangalda kül bırakmaz gibi görünürler ama ödleri kopar, bir dolu yalandan mamül sırça köşkleri yıkılacak diye… O halleriyle akılalmaz analizlere imza atar, Freud’un kemiklerini sızlatırlar. Ağızları iyi laf yapar, boş bir anınızda sizi kendinizden nefret edecek düzeye getirmeye muktedirdirler. Garanticidirler. Acayip korunaklı bir yaşamları vardır. Buna rağmen kaygıdan kurutulamazlar. Merhametli gibi görünürler ama çok acımasızdırlar aslında. Şahane adam kullanırlar. Durumlarını zora sokacak hiçbir taşın altına elini koymazlar. Tabii ki narsisisttirler. Siz onları kral-kraliçe gibi görürsünüz dışarıdan ama içi de bizzat kendilerini yakar…
 
Ve onları en iyi yakınları tanır. Oyunlarını bozma gafletinde (!) de ilk onlar bulunur. Eşleri, sevgilileri, yakın arkadaşları, ablaları, anneleri, babaları - gitme şansları olursa bir zaman sonra psikiyatrları… Ama bu oyun bozmanın bedeli vardır, ödetirler. Zaten de siz kim oluyorsunuzdur, güvenilmezin, samimiyetsizin tekisinizdir, önce kendinize baksanızadır, düşman mısınız, nesinizdir? Küçümsemenin, hakaretin bini bir para... Hatta perdesi açılmasın diye sizi hemen gözden çıkarabilirler, neyi olursanız olun. Buna cesaretleri yoksa da, uzun ikna turlarına girişirler, kendileri için yarısını harcayarak güneşi uyandıracak bir enerjinin kat be katını harcarlar. Hep bir “senin iyiliğin için” kisvesi bulundururlar bir köşede; hayatı size dar edişlerini açıklamak üzere. 
 
Eminim size de yabancı değiller. Mutlaka birkaçıyla tanışmış, birilerinden dinlemiş, bir yerlerde okumuş ya da ne bileyim bir Bergman filminde izlemişsinizdir. Bu insanların, kendileriyle ve yakın çevreleriyle ilişkilerini… Ama derim ki, bir de Altın Palmiyeli 'Kış Uykusu'nun görkeminde tecrübe edin onları. Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği, bu hafta gösterime giren. Bir de Haluk Bilginer anlatsın size onları, usta işi bir oyunculukla… Onlar dediğimin içinde başka hikayeler, başka perdelerle zaman zaman bizim de bulunabileceğimizi üfleye üfleye söyleyerek… Azıcık yansın canınız, ne çıkar?