Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Arkadaşım Zeze
24 Mayıs 2014 - 07:05
Hayalleri var Zeze’nin. Okyanusun ötesine geçmek istiyor, başka yerlerdeki başka hayatları merak ediyor
Dünya edebiyatının 46 yıllık karakteri, yaratıcısı Jose Mauro de Vasconcelos’un çocukluğundan izler taşıyan  Zeze, dün vizyona giren 'Şeker Portakalı' ile bu kez sinema perdesinde. Filmi izleyince çok sevdiğim bir çocukluk arkadaşımla buluşmuş gibi oldum. Aslında tehlikelidir çocukluk arkadaşlarıyla yıllar sonra karşılaşmak. Başka yollara yönelme, biriniz eksilirken, diğeriniz arttığı için birbirinize yetememe gibi sorunlar olabilir. Hayalkırıklıkları… Ama bizim buluşma öyle olmadı. Zeze bildiğimiz Zeze. Hala bize söyleyeceği bir şeyler var. Eskiden olduğu gibi insanın içini buruyor hikayesi ama sanki eskisinden daha fazla umut veriyor.
 
Kitaptan da hatırlayacağınız üzere ailesinin her fırsatta dövdüğü, içinde şeytan olduğuna inandırılmış 6 yaşında küçük bir çocuk filmde de karşımıza çıkan. Evet çok yaramaz ama bizim tevellüt de biraz eskidiğinden artık bunu ‘görünür olmak’ için yaptığını anlıyoruz; sırf haylazlık olsun diye değil. Beş çocuklu yoksul bir ailede, özellikle baba tarafından yok sayılan bir çocuk bir şekilde ‘beni gör’ diyecek elbet.   Dayaktan bezdiği bir anda babasını öldürmek istediğini söylerken, bunu yapma şekliyle, o da aynı cezayı veriyor aslında: “Birini öldürmek, artık  onu sevmekten vazgeçmek değil midir?” Sevmekten, görmekten…
 
Hayalleri var Zeze’nin. Okyanusun ötesine geçmek istiyor, başka yerlerdeki başka hayatları merak ediyor. Sokak müzisyeni Ariovaldo’yla CD satıyor (kitapta şarkı sözleri satardı), karşılığında Ariovaldo onu görmediği yerlere götürsün diye.  Bütün bunları da yeni taşındıkları evlerinin bahçesindeki ‘Minguinha’ adını verdiği şeker portakalı fidanıyla paylaşıyor.  Ve tabii, erkenden söktüğü okuma yazma sayesinde, kağıtlarla; yakın arkadaşı ihtiyar Portuga’nın verdiği kalem ve yüreklendirmesi marifetiyle biraz da… İlk öyküsünü de Portuga için kaleme alıyor zaten… Şeker portakalını da anlattığı öyküsünü…
 
Yaramazlıkları yüzünden bir araba dayak yese de, bu dayaklardan yılıp kendini Mangaratiba treninin altına atmayı düşünse de, hayalleri ona izin vermiyor. Şeker portakalı ve Portuga da… Yazıyor… Sırtında taşıdığı boyacı kutusundan çıkardığı kağıtlara, aklına her estiğinde… Yazıya tutanarak canının acısını unutmak nasıl bir şeymiş, o yaşında gösteriyor. Ya da belki biz onu görecek kadar yaş aldığımızdan, yeni fark ediyoruz.  'Şeker Portakalı' acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü diye tarif edilir ama eksik… O aynı zamanda küçük bir çocuğun büyüklere örnek olacak kadar sağlam bir 'acıyla başa çıkma öyküsü'… Film bunu, başarılı bir şekilde yansıtıyor. Zeze’yi canlandıran Joao Guilherme Avila’nın katkısını atlamamak lazım. Hayalimizdeki Zeze’den ne bir eksik ne bir fazla. Onu bu kadar doğal oynatan yönetmen Marcos Bernstein da her türlü övgüyü hak ediyor.
 
Filmin ilk sahnesinde, Portuga için yazdığı öyküyle 'Şeker Portakalı' ile, onun mezarı başında, 40’lı yaşlarında karşımıza çıkıyor Zeze. Bizim gibi büyümüş… Ama dediğim gibi hayalkırıklığı yaratmıyor, ne çocukluğuyla ne şimdiki haliyle… Çok sevdiğimiz arkadaşımız Zeze… Masumiyetin, dostluğun, umudun simgesi…