Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Elif Tanrıyar | Hakikatin çok yüzlü hikayesi

Hakikatin çok yüzlü hikayesi

21 Eylül 2017 - 01:09 | Fotoğraf: Dağhan Kozanoğlu
Edebiyatta yeni sezonun bir anlamda perdelerini açan ilk ismi Mario Levi oldu. Everest Yayınları’ndan çıkan Yanlış Tercihler Mahallesi, onun aynı zamanda 13. kitabı…
Geçtiğimiz hafta her ne kadar sanat dünyasının yeni sezona başlangıcının önde gelen etkinliklerle kutlandığı bir zaman olsa da, edebiyat dünyası da yeni sezona nispeten daha sakin ama güçlü adımlarla başladı. Yeni sezonun bir anlamda perdelerini açan ilk ismi ise Mario Levi oldu. Everest Yayınları’ndan çıkan “Yanlış Tercihler Mahallesi”, onun aynı zamanda 13. kitabı…
 
Hayatının bir noktasında yanlış tercihler yapan ve hayatları boyunca da bu tercihin bedelini ödemeye çalışan, kendileriyle bir türlü yüzleşemedikleri için de suskunlukları içinde daha da kaybolan insanların öyküsünü anlatan roman, bu birbirinden renkli karakterlerin iç içe geçmiş hikayelerinden oluşuyor. Birbirlerinin hayatlarına dokundukça yeni ve ortak hikayelerin doğmasına neden olan karakterleri dinledikçe ortaya çıkan mozaik ise her bakışta farklı renklerin ön plana çıktığı adeta organik bir surete bürünüyor. Tıpkı hayat gibi…
 
Öte yandan tüm bu karakterleri sırası geldikçe dinleyen ve aralarında adeta görünmez bir iplikle bağlar kuran bir de anlatıcı karakter var. ‘Yaşlı hikayeci’ olarak da adlandırabileceğimiz bu ana karakter, bir zamanlar yaşadığı mahallenin kahramanlarını dinledikçe, görünürde onların ama asıl olarak kendi geçmişinin hakikatinin peşine düşüyor. Romanın bir yerinde diğer karakterler için “Tarihimi ardımda kalanları hatırlamadan ve öğrenemeden gereğince inşa edemeyeceğimi bildikleri için beni bir zamanda bekliyorlardı…” diyen anlatıcımız, kendi belleğinde anımsadıklarıyla yola çıktığı bu hakikat arayışında, asıl olaraksa kendine ve bize hakikatin her bakışta değişen çok yüzlü bir yapıya sahip olduğunu göstermiş oluyor. Kendi hakikatini ise romanın sonuna dek bizden saklamayı başarıyor!
 
Anlatıcı karakterden bahsettik ama her kitabında farklı anlatım ve biçim tekniklerini arayıp denemeyi seven Mario Levi, bu konuda da okurunu ters köşeye yatırıp işin içine ikinci bir üst anlatıcı daha ekliyor! Anlatıcı karakteriyle çatışıp hikayeye her seferinde yeni perspektiflerin de eklenmesini sağlayan bu üst anlatıcının da katılımıyla, adeta üç farklı boyutta ilerleyip iç içe geçen (karakterlerin kendi hikayeleri, anlatıcının ekledikleri ve üst anlatıcının dış yorumları) bir hikayeler evreni doğmuş oluyor. Ve böylece Levi, bir hakikatin ilk bakışta görünmeyen pek çok farklı yüzüne de bakış atmamızı sağlayarak, onu anlatabilmenin en yakınına erişmiş oluyor. En yakını diyorum çünkü görünürdeki tek bir hakikati anlatabilmek için bile olaya dahil olmuş herkesin kendine özgü hikayesini dinlemek gerektiğini ve her yeni hikayeyle de hakikati tam ele geçirecekken aslında sonsuz sayıda ihtimale doğru ilerlediğine de vakıf oluyoruz. Anlatıcının hakikat konusundaki arayışı ve üst anlatıcının zaman zaman adeta biz okurları da sorularıyla işin içine davet etmesiyle roman farklı katmanlarda devam ediyor. Bu arada hakikat derken ortada çözülmesi gereken belli bir olay, bir muamma var sanmayın. Yazarın hakikatten kastı aslında tam anlamıyla yaşamın hakikati, bir mahalle ölçeğinde bir araya yaşayarak hayat hikayelerini ve geçmişlerini birlikte şekillendiren insanların ortak hakikati…
 
Bu çok katmanlı haliyle üst okumalara da açık olan hikaye; öte yandan görünürde de birbirinden renkli pek çok karakterinin hüzünden mizaha, trajediden romantizme, polisiyeden gerilime (ve hatta bir parça erotizme) ilerleyen, görsel yönü de zengin öyküleriyle bir kar topu gibi büyüyerek ilerlediği yolunda, sizi de soluksuz bir şekilde peşinden sürüklüyor. Levi bu soluksuzluğu sağlamak için klasik olay örgüsüne dayanan hikaye tekniğini kullanmadan, asıl ustalığını görünürde sıradan insanlardan oluşan sıradan bir mahallenin hikayesini hakikatin yüzünü her yeni hikayeyle bir parça daha değiştirerek sağlıyor.
 
Mario Levi, daha önce “İstanbul Bir Masaldı” demişti. Bu romanında da artık gerilerde kalmış bambaşka bir İstanbul ve onun mahallerinden birine konuk oluyoruz yine. Romanın kahramanlarının başlarına pek çok trajik olay gelse de, naifliklerini ve mahalle değerlerini yine de kaybetmiyorlar. Ayakta kalmayı ise birbirlerinin ortak sırları ve günahlarına dayanarak, bundan ortak bir kuvvet alarak durmakla başarıyorlar. Hüznü ve hayatın derinliğini anlattığı için ‘mavi’ bir roman olarak tanımlayabileceğimiz “Yanlış Tercihler Mahallesi”nin içinde de sık sık ‘gece mavisi’ ile karşılaşıyoruz. İnsanlar kadar bağlı olduğumuz eşyalardan, sesler, renkler ve tatlardan da bahseden bu çok katmanlı, çok yüzlü hikayenin içine Levi; okurları için sürpriz oyunlar, bulmacalar da saklamış! Meraklı okurunun dikkatinden kaçmayacağını düşündüğümüz bu sırları ve bulmacaları bakalım önce kimler keşfedecek?
 
Yine de tüm bunlar bir yana, bence Mario Levi’nin eserlerini okumanın en güzel yanı, tüm canlılıklarıyla neredeyse sayfalardan atlayıp yanınıza gelecekmiş gibi duran karakterleri aracılığıyla, insan oğlunun ruhunun aynı anda hem en karanlık ve gizli hem de en aydınlık ve renkli yüzüyle karşılaşıyor olmamız… Belki de yıllarca suçlayıp kinlendiğimiz ya da ön yargılarla uzak durduğumuz pek çok kişinin hikayesini dinlesek hakikatin hiç de sandığımız gibi olmadığını göreceğiz. Belki de cehennem dediğimiz şey, ne birbirimizi ne de kendi iç hakikatimizi dinlemediğimiz, her şeyden önce yüzleşmeyi göze alamadığımız için kendi ellerimizle kurduğumuz bir kapandır ve kaybolan cennete giden yolsa ‘anlatmaktan’ ve ‘dinlemekten’ geçiyordur. Kim bilir…
 
Not: Mario Levi ile romanı hakkında yaptığımız söyleşiyi Milliyet Sanat Dergisi’nin Ekim sayısında okuyabilir ve hikayeye dair benim burada anlatamadığım asıl gizleri, bizzat Levi’nin ağzından öğrenebilirsiniz.