Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Elif Tanrıyar | Babalar ve oğullar, ödüller ve tesadüfler…

Babalar ve oğullar, ödüller ve tesadüfler…

01 Ağustos 2017 - 11:08
Orhan Pamuk'un Lampedusa Edebiyat Ödülü alan romanı "Kırmızı Saçlı Kadın" ile Man Booker’ın uzun listesinde yer alan George Saunders’ın "Arafta"sı benzer temalarla haşır neşir oluyor
Geçtiğimiz hafta, dünya edebiyat gündemindeki iki prestijli edebiyat ödülüne dair haberler, ne tuhaftır ki aynı zamanda tam da edebiyata yaraşır tesadüfler içeriyordu. İlk haber Orhan Pamuk cephesinden geldi. Her yıl İtalya'da Sicilyalı büyük yazar Giuseppe Tomasidi Lampedusa adına verilen Lampedusa Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi “Kırmızı Saçlı Kadın” adlı romanıyla Orhan Pamuk olmuştu.Bütün dünyada, Türkçe’ye de çevrilen "Il gattopardo / Leopar" adlı romanıyla ve ünlü yönetmen Visconti'nin romandan yaptığı "Leopar" adlı filmle tanınan yazar Lampedusa, Sicilyalı aristokrat bir ailenin son temsilcisiydi. On beş yıldır verilen ve edebiyat eleştirmenleri ve profesörlerinden oluşan bir jürinin kararlaştırdığı ödülü daha önceki yıllarda Mario Vargas-Llosa, Kazuo Ishiguro ve Javier Marias gibi yazarlar almıştı. Pamuk'a ödülü 12 Ağustos Cumartesi akşamı Sicilya'da Visconti’nin filminin de çekildiği Santa Margherita Belìce kasabasında şehir meydanında yapılacak törenle verilecek. 
 
Orhan Pamuk. Fotoğraf: Ercan Arslan
 
"Kırmızı Saçlı Kadın", hatırlarsanız bir yaz bir kuyucunun yanında çıraklık yapan Cem’in o yaz esrarengiz bir ‘kırmızı saçlı kadın’la tanışması ve ustasından dinlediği efsanelerin ardından tüm yaşamının değişmesi çerçevesinde, asıl olarak babalarla oğulların ve doğuyla batının hikayesini anlatıyordu. Batının, babasını bilmeden öldüren Kral Oidipus efsanesi ile Doğu’nun oğlunu bilmeden öldüren Rüstem ve oğlu Sührab’ın hikayeleri üstüne bir ömür boyu kafa yoran Cem, nihayetinde kendi babası, manevi babası olan ustası ve hiç görmediği oğlu arasında gelişen bir hikayenin kurbanı oluyordu. Nihayetinde hayat efsaneleri taklit ediyordu yani. Çokça tesadüfün, geri planda İstanbul’un, aşkın, ölümün, belleğin, ‘devlet baba’ ile ‘devlet ana’nın, efsane ve mitosların, krallar ile sultanların ve edebiyatın yer aldığı bu 200 sayfalık novellada; Pamuk “İnsanın sevdiği, kıymetli bir şeyini kuyuda bırakıp sonra da unutması acaba neyin işaretiydi?” gibi iç içe geçmiş metaforlarla büyük bir çemberi tamamlıyordu.
 
Derken dünyaca ünlü edebiyat ödülü Man Booker’ın bu yılki, 144 eserden oluşan uzun listesi açıklandı. Listede Delidolu Yayınları’nın Şubat 2017’de Amerika ile aynı anda Türkçe’ye kazandırdığı George Saunders’ın "Arafta" adlı ilk romanı da vardı. Ve "Arafta", her zaman söylediğim ‘edebiyat tesadüfleri sever’ sözünü doğrularcasına, bir baba-oğul hikayesini anlatıyordu. Üstelik herhangi bir baba ile oğulun değil, bir anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin de babası olan Abraham Lincoln ile oğlu Willie’nin…
 
George Saunders.
 
Amerikan İç Savaşı’nın kahramanı, eski ABD Başkanı Abraham Lincoln’ın yedi yaşındaki oğlu Willie Lincoln’ı kaybetmesinin ardından girdiği içsel serüveni, arka planda Amerika Birleşik Devletleri’nin o dönemdeki gelişmeleriyle harmanlayarak bir araya getiren "Arafta"; zihin zorlayan kurgusu, özgün biçimi ve acıyı mizahi bir öge haline getirebilen üslubuyla dikkat çekiyor.
 
“Ölmek nasıl bir şey?” Yaşayan en iyi öykücülerden biri olarak gösterilen George Saunders, uzun süredir merakla beklenen ilk romanında, bu can alıcı sorunun yanıtını arıyor. Oysa bu sorunun yanıtı meçhul; kimsenin bilmediği, bilse bile insanlara nasıl aktaracağını bilemediği, gizemli bir yanıt bu. Arafta kalan kişi, Amerikan İç Savaşı’nın kahramanı, eski başkan Abraham Lincoln’ın oğlu Willie Lincoln; ve ona eşlik eden onlarca başka hayalet… Herkes geriye dönmenin, Lincoln ise devam etmenin ve huzura kavuşmanın peşinde. Ancak bilmedikleri önemli şeyler var: Bazı darbeler, kırılgan insanlara fazla ağır gelebilir; darbeler insanı bitirebilir ya da zirveye taşıyabilir…
 
Ezber bozan kalemiyle George Orwell, Kurt Vonnegut gibi yazarlarla karşılaştırılan George Saunders’ın, Lincoln’ın yedi yaşındaki oğlunu kaybetmesinden yola çıkarak, teatral bir atmosferde ve deneysel bir anlatım biçimiyle kurguladığı bu olağanüstü etkileyici kitap, ölüm, kayıp ve yas kavramlarına okurun hiç alışık olmadığı bir perspektiften yaklaşırken, dönemin Birleşik Devletleri’nin arka planını anlatmaktan da geri kalmıyor. Folio Ödüllü yazar, klasik roman kalıplarını yıktığı "Arafta"da, sanat tarihinin heykel başyapıtlarından Michelangelo’nun kucağında ölü İsa’yı tutan Meryem Ana’yı gösterdiği ünlü "Pietà" eserine de çeşitli göndermelerde bulunurken; biz de kucağında ölü oğlu Sührab’ı tutan Rüstem figürüyle Doğu resim sanatında ünlenmiş Rüstem ile Sührab’ı anımsayarak, adeta "İşte bir tesadüf daha!" diyoruz. 
 
"Arafta"da “Sevdiğimiz her şey sonlanmak zorundaysa sevmeye ve yaşamaya nasıl devam ederiz?” diye soran Saunders’ın Delidolu Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan "Aralığın Onu", "Phil’in Dehşet Verici Kısa Saltanatı", "Pastoralya", "İkna Ulusu" gibi dört öykü kitabı daha bulunuyor. "Aralığın Onu" adlı öykü seçkisiyle 2014 Folio Ödülü’nü kazanan George Saunders, 2002’de The New Yorker tarafından “40 Yaşın Altındaki En İyi Yazarlar”dan biri seçilmiş ve 2013 yılında Time Dergisi’nin “Dünyadaki En Etkili 100 Kişi” listesinde yer almış.
 
Tam da Pamuk’un romanında üstüne kafa yorduğu ‘babalar ve oğullar/ devlet ve birey kavramının Batı’da ve Doğu’daki farklı ve ortak yanlarının’ bir anlamda Batı’dan ve Doğu’dan iki roman üstünden paralel olarak okunmasını sağlayan bu iki ödüllü/ ödül adaylığı bulunan eserde; babalar ve oğullar kadar acı, kayıp ve masumiyet üzerine de yazdıklarıyla benzeşen iki yazarın tesadüfler tanrısıyla yaptığı edebiyat dansını izlemek ise kuşkusuz biz okurlar için harika bir deneyime sebep oluyor.