Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Ebru Demetgül | Fotoğraf iki boyutu terkediyor

Fotoğraf iki boyutu terkediyor

18 Şubat 2013 - 10:02 | (Soldan sağa) Daniel Gordon, Gwon Osang ve Szymon Roginski, fotoğrafın tekniğine farklı biçimde yaklaşıyorlar, ancak bu yaklaşım fotoğrafın "sanat" değerini arttırıyor mu?
Fotoğrafın üzerindeki grafik uygulamalar giderek artıyor, kenarlarına yazılar yazılıyor, bu eklentilerin de kısa zaman içinde yetmeyeceği hissedilmiş olacak ki artık fotoğraf da iki boyutun içinden çıkmaya hazırlanıyorYaşadığımız dönemde, görselliğin iktidarında neyin abartılıp neyin göz ardı edildiğini takip etmek gittikçe zorlaşıyor. İhtiyaçlarımız sınırları zorlar nitelikte. Teknolojinin ve sanatın bize verdiklerini takipte zorlandıkça beklentimiz de artıyor. Aldığımız şeyleri tam olarak yaşayamadan bir diğerine geçiyoruz. Bu hal bazı sektörlere ciddi paralar kazandırırken bazılarına da hızla kaybettiriyor. Sinema, kaybedenlerden bir tanesi. Korsan DVD’nin acımasızlığı yeterince kaybettirmişken, ‘3 boyut’ sinemanın yalnızlığını iyice hızlandırmış durumda. Eğer film 3 boyutlu değilse veya başka özel bir durum yoksa koltuktan kalkıp sinemaya gitmeyi aklıma getirmiyorum haince.

Sanat aklımıza yeni ihtiyaçlar mı sokuyor yoksa ihtiyaçlarımız mı sanata yön veriyor bilemiyorum ama sanatçıların teknik açıdan kendilerini zorladıkları kesin. Sinemada gözlüklerimizi takıp oturmuşken ve bundan zevk alıyorken, fotoğraftan da bir şeyler beklememiz normal sayılabilir. Fotoğrafın üzerindeki grafik uygulamalar giderek artıyor, kenarlarına yazılar yazılıyor, üzerine çizimler yapılıyor, hatta fotoğrafı kumaş gibi kullanarak üzerine inciler dizen bile var. Bu eklentilerin de kısa zaman içinde yetmeyeceği hissedilmiş olacak ki artık fotoğraf da iki boyutun içinden çıkmaya hazırlanıyor. Bu geçişi iyi bir şekilde uygulamış üç fotoğraf sanatçısından bahsetmek isterim.

Daniel Gordon'ın çalışmaları düşük bir teknoloji ile yapılmalarına rağmen çok yenilikçi.


Daniel Gordon; 1980, Boston doğumlu, New York’ta yaşayan, MOMA koleksiyonuna girmeyi başarmış bir sanatçı. New York Times kendisinden şu şekilde bahsetmiş; “Kesilmiş, yırtılmış fotoğraf ve kağıtlardan temsili figürler yapıyor ve sonra onları tekrar fotoğraflıyor. Motivasyonu tamamen insan vücudu takıntısı ve bir vücuda sahip olmanın verdiği rahatsızlık üzerine kurulu.” Çalışmaları, son derece düşük bir teknolojiyle uygulanıyor olmasına rağmen oldukça yenilikçi. Frankenstein filmlerindeki laboratuarlara benzer bir ortamda, internetten indirdiği düşük çözünürlüklü görsellerin çıktılarını yapıştırıcılarla birleştirip, perspektifi bozuk vücut parçaları yapıyor. Her biri geçici bir heykel olan bu parçalar birleştirilip fotoğraflandığında ise ortaya yepyeni bir “3 boyutlu görüntü” yorumu çıkıyor.

Gwon Osang, birçok açıdan yüzlerce kez fotoğrafladığı modellerinden, bu fotoğrafları birleştirdiği heykeller yaratıyor.


Gwon Osang, 1974, Kore doğumlu. Heykel ve fotoğraf arasındaki bağlantıyı kuran ilk isimlerden. Önce modelini dirseğinden saç tellerine kadar birçok açıdan fotoğraflıyor. Sonra elindeki yüzlerce yüksek çözünürlüklü fotoğrafı bastırıp, modelinin duruşunun aynısını; fotoğraflarla, orijinal boyutuna eşit olacak şekilde tekrar inşaa ediyor. Oldukça pahalı ve zor olan bu sürecin sonunda çıkan heykeller, “3 boyutlu fotoğraf” kavramının ilk örnekleri ve oldukça ilgi toplamış durumda. Bu yenilikçi çıkış, galeri sahipleri ve koleksiyonerler için de yeni bir alan yaratıyor. Osang, yaptığı şeyi “bozulmuş gerçeklik” olarak tanımlıyor. Daha çok teknik yönüyle ilgi toplayan bu çalışmaların, pop kültürün bir parçası olduğunu ve zaman içinde eriyip gidebilme ihtimali de olduğunu düşünüyor.

Polonyalı sanatçı Szymon Roginski, eserlerinin kübizm etkisinde olduğunu (görenleri şaşırtmayacak şekilde) belirtiyor.


Szymon Roginski, 1975 Polonya doğumlu, Varşova’da yaşıyor. Kendi ülkesi sınırları içinde mütevazi bir şekilde fotoğrafla ilgilenen Roginski, 2009’da fotoğraflarına 3. boyutu eklemesiyle bir anda dikkatleri üzerine çekiyor. Kasia Korzeniecka ile ortak çalışmaları olan “O Mia O” projesi, heykelleştirilmiş moda fotoğraflarından oluşuyor. Osang’ın yöntemine benzer şekilde, aynı kadraj değişik açılardan defalarca çekilip, sonrasında 3 boyutlu geometrik yüzeyler üzerine yapıştırılmış. Doğru perspektifi koruma derdi olmadan oluşturulan maketler tekrar fotoğraflanarak 3 boyutlu fotoğraflara dönüştürülmüş. Roginski, ilham kaynağının kübizm olduğunu belirtiyor. 20’lerde resmin 2 boyutluluğunu bozmaya çalışan kübistlerin yaptığını fotoğrafa uyguladıklarını söylüyor.

Fotoğrafın bu yeni hali oldukça hoşuma gitti. Ama tüm bu teknik detayların arasında sanatçıların iç dünyalarına ve motivasyonlarına dair pek bir ayrıntı bulamadığımı söylemeliyim. Şaşırtmayı ve etkilemeyi başarıyorlar da gerçek duygularımıza ne kadar yaklaşabiliyorlar bilmiyorum. Bu gösteriş deneyimi sizce bizi alıp nereye bırakıyor?