Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Özpetek'in dünyasına ziyaret

Özpetek'in dünyasına ziyaret

18 Mart 2014 - 11:03 | Kasia Smutniak ve Francesco Arca, Ferzan Özpetek'in yönettiği "Allacciate le cinture / Kemerlerinizi Bağlayın" filminin başrollerinde.
‘Kemerlerinizi Bağlayın’, benim için yine Ferzan Özpetek’in o hüzünle neşeyi sürekli iç içe tutan dünyasına yolculuk anlamına geldiği için keyifli bir deneyimdi
Ferzan Özpetek’in filmleri benim için özlediğim bazı arkadaşlarla yeniden buluşma gibi bir anlam taşımaya başladı. Sanki onlar orada, İtalya’da yaşamaya devam ediyorlar, biz arada ziyaretlerine gidiyor, yeni maceralarını izleyip dönüyoruz. Yönetmenin onuncu filmi ‘Kemerlerinizi Bağlayın’ da aynı etkiyi yarattı, bu kez Elena, Fabio ve Antonio’nun hayatlarının on üç yılına tanık olup döndük.
 
20’li yaşlarındaydılar biz onları gördüğümüzde. Yağmurlu bir günde başlıyor hikaye ki sinema eleştirmenleri bunun enfes bir açılış sekansı olduğunda hemfikirler.
 
Yağmurdan kaçıp bir saçak altında buluşan insanlar arasında Elena ve Antonio’yu tanıyoruz. O iki dakika içinde ikisi hakkında da fikir sahibi oluyoruz. Araba tamircisi Antonio’nun faşist fikirlerine şahit oluyoruz örneğin ve kaslarıyla zekası ters yönde gelişmiş bu adamdan hiç hoşlanmıyoruz.
 
Hayatından çıkmamak üzere
 
Derken Antonio, Elena’nın en yakın arkadaşı Silvia’nın sevgilisi olarak giriyor hayatımıza... Bir daha çıkmamak üzere... Elena’yla Silvia’nın bir de gay arkadaşları var; Fabio, bu üçü adeta bir aile gibiler. O çok iyi bildiğimiz seçilmiş bireylerden oluşan Ferzan Özpetek ailelerinden...
 
Ama işte bu görünüşe göre kaslarından başka bir marifeti olmayan Antonio, kısa sürede Elena’nın da kalbini çalıyor bir şekilde... Ve yine o çok iyi bildiğimiz güneşli deniz kenarlarında biz ikna olsak da olmasak da, rüya gibi bir aşk hikayesi başlıyor... 13 yıllık zaman atlamasıyla devam edecek bir hikaye...
 
Senaryo zaafları, hikayenin eksik tarafları gibi sebeplerle Özpetek’in en zayıf filmi kabul edenlerin çokça olduğu ‘Kemerlerinizi Bağlayın’, benim için yine Ferzan Özpetek’in o hüzünle neşeyi sürekli iç içe tutan dünyasına yolculuk anlamına geldiği için keyifli bir deneyimdi. Özellikle sürekli didişen anne ve teyze, Elena’nın hastanedeki oda arkadaşı Egle ve ailenin durup durup bir hikmet yumurtlayan küçük kızı, uzun süre unutulmayacak karakterlerdi.
 
Bu kez bir Sezen Aksu değil Aynur Doğan şarkısı ‘Bexo’ydu filmin sürprizi... Her koşulda Ferzan Özpetek dünyasını sevenlere önerilir...
 

Saygı albümü görevini yaptı

 
 
Ahmet Kaya’ya saygı albümü "... bir eksiğiz’ büyük ölçüde hayal kırıklığı yarattı, dinleyenlerde, duyduğum ve okuduğum kadarıyla...
 
Ben fikrimi baştan söyleyeyim, böyle düşünenlerden değilim. Bir kere saygı albümlerinin farklı kriterlerle değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Burada herkes kendi sesine, nefesine göre yorumluyor şarkıları. Onlarda şarkıların asıl sahibinin izlerini aramak doğru değil diye düşünüyorum. Zaten işin tadı tuzu da orada... Ne bileyim, bir Bülent Ortaçgil’den ‘Mahur’ dinlemek, kendi başına bir sürpriz zaten. Onda Ahmet Kaya tadı aramamalıyız, öyle değil mi? Kendisi gibi söylemiş işte, ne bekliyorduk?
 
Olsa olsa albümde yer alacak isimlerin seçimi eleştirilebilir ama bu konuda da herkesi memnun etmek diye bir şey söz konusu olamıyor. Böyle bakınca, benim çok sevdiğim şarkılar da oldu albümde, hiç tahammül edemediklerim de... Evet, şarkıları hiç anlamamış olduğunu düşündüklerim de, “Bu da farklı bir tat” diye alıp başucuma koyduklarım da...
 
 
 
 
Kaya’nın mesajı
 
Ama benim için asıl ve en önemlisi, Gülten Kaya’nın albüm kapağına yazdığı satırlar oldu: “Kalbimle hayatın arası çok açıktı” diyor Kaya, “Geldiniz, çok incelikliydiniz, daha da iyileştirdiniz. Su olsun sesleriniz.”
 
Evet, Ahmet Kaya şarkıları çok özel, kimse onun gibi söyleyemiyor. Ama eğer birilerinin çok geç de olsa Ahmet Kaya şarkılarını sahiplenmesi, onlara ses vermesi yaralı bir kalpte bu etkiyi yarattıysa, o albüm görevini yapmıştır bence.