Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | İlle sözleşme mi gerekiyor?

İlle sözleşme mi gerekiyor?

22 Nisan 2014 - 12:04 | Derya Alabora ve Gonca Vuslateri, iptal edilen "Gertrude-Çığlık" oyununda beraber rol alacaklardı. Fotoğraf: Mehmet Turgut
Tiyatromuzda olduğu iddia edilen seyirci sorunu kadar, hatta çok daha önemli bir oyuncu sorunu var. Özel tiyatrolardaki bu rahatlığı neyle açıklayacağız? İlle sözleşme mi gerekiyor birini kendi hür iradesiyle kabul ettiği işe bağlamak için?
9 Mayıs’ta başlayacak olan İstanbul Tiyatro Festivali programındaki oyunlardan en çok heyecanlandıklarımdan biri ‘Gertrude-Çığlık’tı. Howard Barker’ın Shakespeare’in ‘Hamlet’ine bambaşka bir gözle bakan, annesi Gertrude’a yaklaşımındaki ahlakçı bakışı ters yüz eden metni ülkemizde ilk kez sahnelenecekti, Ata Ünal’ın rejisiyle.
 
Derya Alabora, Gonca Vuslateri, Alican Yücesoy, Turan Günay, Ruhi Sarı ve Özden Çiftçioğlu oynayacaktı.
 
Sezonda da sürmesini umduğum bir projeydi. Provaları da epeydir devam ediyordu.
Hafta sonu, provaların nasıl gittiğini sormak için Derya Alabora’yı aradım ve hiç beklemediğim bir cevapla karşılaştım: Oyun oynanamayacaktı.
 
Bu oyun fikri Derya Alabora’nın başının altından çıkmıştı, biliyorum ne kadar uğraştığını, özellikle de kadro oluşturma kısmıyla... Ne olduğunu sordum, oyunculardan ayrılanlar olduğunu söyledi... Artık oyunun sahnelenmesine bir ay kala ne yeni kadro oluşturacak, ne yeniden provaya girecek halleri yoktu; iptal edeceklerdi...
 
Bu, oyuncuların bir sebeple yarı yolda bıraktığı ne ilk, ne de son proje...
 
O kadar çok örneğini duydum, gördüm ki...
 
Bu yüzden de şimdi yazacaklarım kimseye yönelik değil, genel bir durum tespiti yapma çabası: Tiyatromuzda olduğu iddia edilen seyirci sorunu kadar, hatta çok daha önemli bir oyuncu sorunu var.
 
TV işi olsa...
 
Sorarsanız sahne herkesin burnunda tütmekte ama provada yaşanan bir tatsızlık, bir çatışma ya da misal bir televizyon dizisi teklifi, provalarına girilmiş, müziği, dekoru, koreografisi yapılmış, hatta ‘Gertrude’ gibi bütün biletleri satılmış bir oyunun pat diye bırakılmasına sebep olabiliyor. Nasıl olsa bir yaptırım yok, söz üzerine kurulu bütün sistem. Hani meşhur tiyatro etiği var ya, onun üzerine...
Hayır, bir televizyon işini böyle yarıda bırakabilir misiniz? Ödeyeceğiniz tazminatın haddi hesabı olmaz.
 
Ya da bir kurum tiyatrosunda oynadığınız oyundan kapıyı vurup çıkabilir misiniz? Mümkün değil!
 
Öyleyse özel tiyatrolardaki bu rahatlığı neyle açıklayacağız? İlle sözleşme mi gerekiyor birini kendi hür iradesiyle kabul ettiği işe bağlamak için?
 
Çeşme'de şu sıralar ne yapabilirsiniz?
 
Mehmet Tez, Milliyet Pazar ekinde 13 bahar alametini listelemişti.
 
Bir tanesi de köşe yazarlarının yazın kalabalık olur bahanesiyle yıllık izinlerinin bir bölümünü kullanıp gezdikleri yerleri yazmaya başlamalarıymış ki, ben de şu an tam bunu yapmaya hazırlanıyorum.
 
Buyrunuz...
 
Yıllık iznimin bir bölümüyle değil, tamamen hafta sonu bahanesiyle sezonda gitmekten ödümün patladığı Çeşme’ye gittim.
 
Öncelikle, evet yazın çok kalabalık ve çok kazık oluyor, Çeşme’ye şimdi gidin.
 
Herkesin birbirini kestiği bir belediye otobüsü havasında tatil yapmak istemiyorsanız; cumartesi öğle saatlerini geçirmeden Alaçatı’ya gidin, pazarını gezip kaçarak uzaklaşın. Kaçarken torbanızda şevketi bostandan arapsaçına, çiçeği üstünde Girit kabaklarından minik enginarlara birbirinden kıymetli lezzetler olabilir.
 
Çeşme çarşısındaki eski İmren lokantasında bunların pişmiş hallerini bulabilir, yediklerinizden ve de çiçekler içindeki bahçesinden memnun ayrılabilirsiniz.
 
Çiftlikköy’de Langusta’da ıstakoz yiyebilir, finalde şahane sakız likörü içebilir, hatırı sayılır bir hesap ödeyip pişman olmayabilirsiniz.  Çünkü hâlâ ödediğiniz İstanbul’da ödeyeceğinizin yarısıdır!
 
Adada daha ucuz
 
Sörf okulları harıl harıl çalışıyor, aslında tam sırası, oralar insan deryasına dönmeden öğreneceğiniz varsa öğrenebilirsiniz.
 
Fıstık reçelinden sonra Çeşme’nin meşhur incir reçelinin de Yunan etiketlisinin satıldığını görüp, “Biz niye hiçbir şeyimizin kıymetini bilemiyoruz?” diye hayıflanabilirsiniz.
 
Bir de tabii pasaportunuz yanınızdaysa atlayıp Sakız adasına gidebilirsiniz, orada her şey daha ucuz...
 
Belki böyle böyle bizim esnaf da “Sezon iki ay, yakaladığımızı soyup soğana çevirmeden göndermeyelim” diye düşünmekten biraz vazgeçer...