Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | İçinizi donduran bir aile dramı

İçinizi donduran bir aile dramı

29 Nisan 2014 - 10:04 | Damla Sönmez, Tilbe Saran, Erkan Avcı, Sermet Yeşil ve Ecem Uzun, Pürtelaş Tiyatro'nun sahnelediği "Savaş"ta.
Nihayet görebildim ve ilk önce son cümlemi edeyim: Ne yapın edin, yeni kurulan Pürtelaş Tiyatro’nun Kadir Has Üniversitesi’nde oynadığı ‘Savaş’ı görün
Gören birçok kişiden aynı cümleyi duymuştum: “Bu yılın en iyi oyunu.” Nitekim Türkiye Eleştirmenler Birliği de yılın oyunu seçti ‘Savaş’ı.
 
Ben de nihayet görebildim ve ilk önce son cümlemi edeyim: Ne yapın edin, yeni kurulan Pürtelaş Tiyatro’nun Kadir Has Üniversitesi’nde oynadığı ‘Savaş’ı görün...
 
İsveçli yazar Lars Noren’e hayran kalacaksınız öncelikle. Neden bugüne kadar bizde hiçbir oyununun sahnelenmediğini merak edeceksiniz bir de.
 
“Savaşı bir aile üzerinden anlatıyor” cümlesi size ne kadar beylik, çok duyulmuş ve aslında içi boş görünüyorsa, işte onun tam tersini yapıyor oyun.
 
Savaşın izleri
 
Bir anne ve iki kızının yaşadığı o evde sahici bir savaş atmosferi kuruyor. Savaş bitmiş sözde ama hayatın içinde öyle izler bırakmış, kalpleri öyle taşlaştırmış ki geriye kalanların ne savaşın bittiğine sevinmesi mümkün, ne hayatta kaldıklarına...
 
İki yıldır kayıp olan, öldü sandıkları babaları bir gün çıkıp geliyor ve ne buluyor evinde? Bir enkaz... Hiçbir umudu kalmamış, hayatta kalabilme ruhlarını kaybetmiş insanlar... Ölüm, en sıradan şey. “Nasıl öldü?”, önemli bir soru ama... Hangi işkenceleri yaşadı, ne acılar çekti, nelere tanık olmak zorunda kaldı... Kan dondurucu olayları küçük ipuçlarından öğreniyorsun ve diyelim ki birini yargılayacak oluyorsun, kendi içindeki şiddete meyilli ses el ediyor oradan: “Sen ne yapardın ki aynı durumda?”
 
Ürkütücü bir oyun
 
Yazar, Bosna Savaşı’nın ardından yazmış oyunu ama her tarihte, her coğrafyada, savaşın yaşandığı her noktada geçiyor olabilir.
 
Savaşın girdiği kapıdan insanlık onuru denen şeyin çıktığını öyle de serinkanlı ve çıplak bir şekilde vuruyor ki seyircinin yüzüne, ne kendinizi kaptırıp bir aile dramına ağlayabiliyorsunuz, ne herhangi bir karaktere yakınlık hissedebiliyorsunuz...
 
İki gözyaşı döktürüp rahatlatmıyor yani, bu yüzden ürkütücü bir oyun... Sanki içiniz buz tutuyor bir buçuk saat boyunca...
 
Serdar Biliş’in rejisi de bir o kadar serinkanlı ve mesafeli... Gamze Kuş’un sahne tasarımı da bunu güçlendiriyor zaten.
 
Ve oyuncular... “Tilbe Saran var, daha ne olsun?” diyebilirdim başka bir oyun olsa ama burada ışık saçan en genç oyuncu Ecem Uzun’dan Reha Erdem’in ‘Kozmos’undan beri hayretle takip ettiğim Sermet Yeşil’e, ‘Zenne’nin unutulmaz oyuncusu Erkan Avcı’dan yeni kuşağın parlayan yıldızlarından Damla Sönmez’e tam bir iyi oyuncu takımı var.
 
Ve başladığım noktaya geri dönüyorum: ‘Savaş’ı mutlaka görün.
 
Hırsızı herkes tanıyor
 
Yıllardır duyarım bütün restoran sahiplerinin alışveriş ettiği Kasımpaşa’daki İnebolu Pazarı’nı, bu hafta sonu gidebildim.
 
Pazarın kendini şöhret sarhoşluğuna kaptırıp yeşil biberin kilosuna 10 lira fiyat çektiği bir dönemine denk gelmiş oldum ama yine de şehrin göbeğinde tazecik sebzelerle, şimdi tam zamanı olan binbir çeşit ot ve mantarla karşılaşmak da az şey değil.
 
Tezgahlardan bir tanesinde ıspanak mı alsam, madımak mı diye bakınırken kenara itildim... İki kadın adeta üstüme çıktı ve kendimi çemberin dışına attığımda bir baktım çantam açık, cüzdanım yok.
 
Çetenin 3'cüsü
 
Cüzdan gitti derken hemen o iki kadını aradım, az ötedeydiler, ben onları tespitleyince tezgahtar da, “Şu ikisi hırsız abla, koş” demez mi? Koştum sahiden ve utanıp sıkılarak ellerindeki torbaya bakmak zorunda olduğumu söyledim.
 
Ne şaşırdılar ne itiraz ettiler. Ama o arada bir tuhaflık daha oldu, birileri bir yerlerden ellerinde cüzdanımla belirdiler, “Size bunu yolladılar” diye... Cüzdan eksiksiz döndü bana.
 
Ben uzun süre, “Peki nasıl oldu bu?” diye debelendim, baktım benden başka şaşıran yok. Öyle anlaşılıyor ki çetenin bir de üçüncü elemanı vardı ve ben diğerlerini yakaladığım için cüzdanı verip kurtulma yoluna gittiler.
 
Burada asıl ilginç olan istisnasız herkesin, “Üç kadın onlar” dedikleri hırsızları tanıması. Ve onların buna rağmen topu topu bir sokak boyu olan pazarda faaliyetlerini sürdürmeleri...
 
Acaba bu herkesin tanıdığı profesyonel hırsızlardan polisin haberi yok mu diye merak ediyor insan...