Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Fırat Tanış'a kulak asmamalı mı?

Fırat Tanış'a kulak asmamalı mı?

04 Aralık 2012 - 07:12
Tanış, üslubunun sertliği bir yana, son derece üzerinde düşünülesi şeyler söylüyorTiyatroda olsun, sinemada olsun karşılaştığım en yetenekli oyunculardan biri olan Fırat Tanış'ın "Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam" dizisinden ayrıldığını gazetelerde okuduk. 'Gerekçe göstermeden' çekime gelmediğini, neye kızdığını anlamadıklarını, yapımcının sete noter çağırıp zabıt tutturduğunu...

Dizide Patrona Halil'i oynayan Tanış da, ertesi gün izleyicilerine yönelik uzun bir mektup yazdı, diziden neden ayrıldığını anlatan... Katılınacak yerleri, karşı çıkılacak yerleri olabilir ama her şeyden önce önemli bir çıkıştır bence. Bu piyasada iş yapan, mektubunda 'yapımcı ev taksitlerimi ödeyecekti, sözünü tutmadı, o yüzden icra takibi başlatıldı' gibi bir madde de yer aldığına göre yapmaya devam etmeye ihtiyacı da olan birinin sistem üzerine bu derece gözükara açıklamalar yapması, belki oturulup bir takım şeylerin yeniden düşünülmesi ve düzenlenmesi için bir uyarıdır.

"Ajanslarda kelle-başı hesabıyla, neredeyse market raflarında pazarlanan, asıl emekçisinin dışında, sanki sağmal hayvanmış gibi, etinden, sütünden, reklamından, gündeminden, magazininden nemalananlara büyük kar getiriyor olmasına rağmen; hala bir iş grubu altında tanımı bile yapılmamış mesleğim" diye söz ediyor çünkü Fırat Tanış, oyunculuktan. Ve 20 saati aşan çalışma sürelerine, sağlık bozan ortamlara, sosyal güvenlik yoksunluğuna değiniyor. Ajanslara da ateş püskürüyor sonra... Genç oyuncu adaylarına önerilerde bulunurken "Sizlere gelecek, para, şöhret, yetenek, aidiyet, güvenlik, itibar vaad eden yahut etmeyen hiçbir oyuncu ajansına veya ajans sahibine itibar etmenizi tavsiye etmiyorum. Hiçbir ajans sizin daha iyi, daha usta bir oyuncu olmanızı sağlamaz. Sosyal güvenliğinizi teminat altına almak ve kurumsal bir aidiyet dugusu hissetmek için Oyuncular Sendikası üyesi olmanız yeterli" diyor.

Ve üslubunun sertliği bir yana, son derece üzerinde düşünülesi şeyler söylüyor. Ve farkındaysanız bu tip isyanları giderek daha sık duyar olduk. Az zamanda çok iş yapılan bir maratona dönüşen dizi piyasasını taşıyan ayaklardan biri, böyle sık sık çatırdamaya başladıysa ortada durulup düşünülmesi gereken bir mesele yok mudur? Çatlak bir ses deyip geçilmeli midir?

Beyoğlu'nu terk etmeyin!

Sinepop Sineması'nı da tarihe yolcu ettik hafta sonu. Sessiz sedasız. Bir zamanlar Beyoğlu sinemaya gidilen bir yerdi. Yakın bir zamanda bu bilgi de tarihe karışacak. Sinema dediğinde yeni kuşaklar, 'alışveriş merkezlerinin içine kurulmuş salon' anlayacaklar. Çünkü sadece Beyoğlu'nun değil, İstanbul'un sinemaları bir bir tarih oluyor. Evet, korsanın da payı var bunda, evet sinemaya gitmek artık bir lükse dönüştü, evde oturup DVD izlemek varken...

Ve bu seyircisizlik hali, en çok da salonlarını, teknik olanaklarını yenilemekten aciz sinemaları vuruyor. Sinepop gibi... Alkazar gibi... Salon kötü diye seyirci gelmiyor, seyirci yok diye salon adam edilemiyor, sonunda kapıya kilidi vurup rahat ediyoruz. Sinema salonlarının korunması gereken kültür varlıkları olduğu bir ülkede değiliz ki devletten onları yenilemeye bir kaynak ayrılsın, kapatmak daha kolay...

Bu sese kulak verin: Sırada Beyoğlu Sineması var. Avrupa sinemasının, iyi yerli filmlerin gösterim imkanı bulabildiği son kalelerden Beyoğlu Sineması. Mümkün olduğunca oranın programını takip etmeniz, orada görebileceğiniz filmler için üşenmeyip Beyoğlu'na gitmeniz, bu salonu da kaderine terk etmemeniz çok önemli. Üç gün sonra da onun arkasından ağlayıp iyice tek tip filmlere mahkum olmamak için.