Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Bir tiyatro oyunu insana neler yapar?

Bir tiyatro oyunu insana neler yapar?

26 Mart 2013 - 10:03 | Josef Bierbichler (solda) ve Leon Klose (sağdan birinci), Mann'ın öyküsünden uyarlanan oyunun iki baş karakteri Gustav von Aschenbach ve aşık olduğu Polonyalı çocuk Tadzio'yu canlandırıyorlar.
Berlin Schaubühne tiyatrosunda sahnelenen, Avrupa tiyatrosunun dahi ismi Thomas Ostermeier'in yönettiği "Venedik'te Ölüm / Tod in Venedig + Kindertotenlieder", "tiyatro çağdışı kaldı" diyenlere cevap niteliğinde
Berlin’e gittim geçen hafta. Gitmeden önce de, “Schaubühne’de hangi oyunu yakalayabilirim?” diye baktım. Nitekim, Ostermeier’in yeni oyunu başlamış: ‘Venedik’te Ölüm’.

Derhal bilet aldım almasına ama itiraf etmeliyim, çok umutlu değildim göreceğim işten. Tamam, Thomas Mann’ın metnine saygım sonsuz da neticede tek kelime anlamadan izleyeceğim ve ‘Venedik’te Ölüm’den ne gibi bir görsel şölen veya baş döndürücü reji marifeti falan umulabilir ki ki?... Diye düşünmekteyim. “Neyse ki 75 dakika” bile geçiyor aklımdan... Schaubühne ve orada ne tür oyunlar sahnelendiğine dair son derece bilgi ve fikir sahibi olan taksi şoförü bile hafiften dalga geçiyor, anlamadığım bir dilde oyun izleyecek olmamla... İyice tedirgin oluyorum...
Ama salona girip koltuğuma oturduğum andan itibaren bütün bu düşünceler uçup gidecek; çünkü gözümü, aklımı ve bütün dikkatimi bir daha alamayacağım sahneden.

Bir Schaubühne-Bretagne Tiyatrosu ortak yapımı, oyun. Avrupa tiyatrosunun dahi ismi Ostermeier, Thomas Mann’a ‘Venedik’te Ölüm’ün ana karakteri Gustav von Aschenbach için ilham kaynağı olan Mahler’in müziğiyle birleştirmiş teksti. Bir anlatıcı koymuş, mikrofonla eseri seyirciye okuyan... Dansçılar, özellikle finalde, kahramanımız Gustav von Aschenbach’ın karanlık ve ölümcül tutkusunu muhteşem şekilde dile getiren... ‘Hamlet’te olduğu gibi müthiş kamera kullanımı var. Hem zaman zaman sahnede dolaşan bir kameraman, hem de hiç görmediğimiz yerlere gizlenmiş kameralar, arkadaki perdeye olmadık detaylar yansıtıyorlar. 14 yaşındaki çocuğa tutku duyan yaşlı adamın tabağının içinde bile kamera var mesela, biz onun çiğnediği lokmaya kadar görebiliyoruz.

Bir sahne ve ışık tasarımı var, sadece üç büyük pencereyle Venedik’in bütün duygusunu getirip koyuyor seyicinin önüne. O üç pencereden şahane bir Akdeniz ışığı sızıyor içeri, perdeler hafif hafif uçuşuyor ve biz arkada bir Venedik kanalı olduğundan emin oluyoruz.



Yolunuz düşerse...

Ve Josef Bierbichler... Başrol oyuncusu...
Mahler’in ‘Kindertotenlieder’ini (çocuk ölümleri için şarkılar) piyano eşliğinde mükemmel şekilde seslendirdiği için operacı olduğunu düşündüğüm, o yüzden bu kadar iyi oyuncu olmasına şaşakaldığım aktör. Döndükten sonra çok baktım, Almanya’nın önemli bir tiyatro oyuncusu olduğunu, aralarında Haneke’nin ‘Bilinmeyen Kod’u ve ‘Beyaz Bant’ının da olduğu filmlerde oynadığını öğrendim. Müzik eğitimine dair bir şeye rastlamadım... Neticede kusursuz bir yorumcu, büyük bir aktör, durum bu.

14 yaşındaki Tadzio’da Leon Klose bütün masumiyeti ve güzeliğiyle boy gösteriyor... Kız kardeşlerini oynayan üç dansçıya ise, finaldeki baş döndürücü performansta iyiden iyiye hayran oluyor izleyici.

Yolunuz Berlin’e düşecek olursa, bir tiyatro aşığı olmasanız bile, ‘Venedik’te Ölüm’ü görmeye gayret edin. Tiyatro ölüyor mu, can mı çekişiyor, çağdışı mı kaldı gibi soruların hepsini anında unutacağınızı iddia ediyorum. 100 yıl önce yazılmış bir metnin nasıl mükemmel bir çağdaş tiyatro oyununa dönüştürülebileceğini görmek için, ‘tiyatroda reji nedir, ne işe yarar’ gibi sorulara yanıt bulmak için, ‘peki biz neler yapıyoruz ya da aslında ne yapmalıyız?’ı düşünmek, ya da hepsini boşverin, sadece büyüleyici bir 75 dakika geçirmek için bunu deneyin... Sinemanın yapamadıklarını yapar çünkü tiyatro aslında insana...

27 Mart Dünya Tiyatro Günü şimdiden kutlu olsun...