Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ağlatan hesaplaşma
11 Aralık 2012 - 10:12 | Özge Özel, Berkun Oya, Öner Erkan ve Şerif Erol, Krek'in "Babamın Cesetleri"nde.
Berkun Oya'nın merakla beklenen yeni oyunu "Babamın Cesetleri", bir hastane odasında geçen aile hesaplaşmasını anlatıyor. Krek'in Santralistanbul'daki camla kapalı sahnesinde oynanan oyun, seyirciyi gözyaşlarına boğuyor
Berkun Oya'nın merakla beklenen yeni oyunu "Babamın Cesetleri", bir hastane odasında geçen aile hesaplaşmasını anlatıyor. Krek'in Santralistanbul'daki camla kapalı sahnesinde oynanan oyun, seyirciyi gözyaşlarına boğuyor.

Çok beğenilen, çok konuşulan bir iş yapmak zordur... Sonraki adımınıza fazla beklenti yüklenir... Krek'in yeni oyunu da bu yüzden sezonun en çok merak edilen işlerinden biriydi, geçen hafta nihayet seyirciye 'kavuştu'. Gerçi yazarı - yönetmeni Berkun Oya, Radikal'den Bahar Çuhadar'a verdiği röportajda, her yazdığı oyundan sonra başına bunun geldiğini, dolayısıyla artık üstünde bir baskı hissetmediğini söylüyor ama bence Türkiye'de pek az oyuna nasip olan bir durumu vardı "Güzel Şeyler Bizim Tarafta"nın. İki senedir eleştirmeninden izleyicisine kime bir 'en iyiler' listesi yaptırmaya kalksan bir numarada yer alıyordu.

Yeni oyun "Babamın Cesetleri", yine Krek'in Santralistanbul'daki salonunda, camla çevrili sahne 'kutusu' içinde oynanıyor. Yani Berkun Oya cam kutunun içine dört başı mamur bir ses sistemi kuruyor, seyirci oyunu kulaklıklarla izliyor. Böylelikle oyuncunun ses duyurma sorunu ortadan kalkmış oluyor, biri elma ısırsa siz onun sesini net bir şekilde duyuyorsunuz ve oyun boyunca - ki bu örnekte 2,5 saat - kendinizi yoğun bir şekilde o atmosferin içinde hissedebiliyorsunuz. Zaten Oya'nın başarısında en büyük pay, atmosfer kurma yeteneğinin. Ve tabii kuvvetli kaleminin.

Öner Erkan ve Defne Kayalar, sorunlu bir çifti canlandırıyorlar.


Ağır bir aile dramını anlatan "Babamın Cesetleri", bir hastane odasında geçiyor. Hayatını Ruanda'da, Bosna'da, nerede çatışma varsa dünyanın o köşesinde geçirmiş ünlü bir foto muhabiri, ölüm döşeğinde. Başucunda iki oğlu, bir gelini ve hayatının tüm 'cesetleri' resmi geçit yapmaktalar. Herkes kendi meşrebince hesaplaşıyor, son hikayelerini anlatmakta olan babayla. Büyük oğlan, hayatının filmini çekmek için neyi beklediği belli olmayan bir yönetmen... Küçüğü, görünüşte kendisini tamamen karısıyla kızına adamış bir aile babası. Ama karısıyla aralarında gözle görülür bir duvar var. Ve kadınla kayınbiraderi arasında da elle tutulur bir elektrik... Neticede kimse hayatını istediği gibi yönlendiremiyor. Ve bu yüzden oğlanların ikisi de, o güne dek istediği gibi yaşamış babalarından alacaklı hissediyorlar kendilerini. Bu hesaplaşmanın oyunu, "Babamın Cesetleri"... İyi insan olmak nedir, iyi baba olmak nedir? İnsan çocuk sahibi olurken neleri gözden çıkarmalıdır? Hayatının iplerini kendi elinde tutmanın bedeli nedir ve bunu kimler öder? gibi bir dolu soruyla yüzleştiriyor karakterlerini de, seyirciyi de.

"Babamın Cesetleri" için yapılan oyuncu seçmelerine 700 kişi katılmış. Sonuç: Özellikle küçük oğlanı oynayan Öner Erkan çok başarılı. Her hafta "Yalan Dünya"da izlediğiniz bir yüz olduğu aklınıza bile gelmiyor oyun boyunca. Oyunun tamamına yakınını hasta yatağında geçiren babada Şerif Erol ve ilk kez tiyatro sahnesine çıktığı halde müthiş bir doğallık yakalayan Defne Kayalar da oyunun diğer parlayan yıldızları. Abiyi oynayan Kaan Taşanlar'ın ise duygu değişimlerini yansıtmakta biraz eksik kaldığını belirtmeliyim. Oyunun duygu yoğunluğu sona doğru giderek artıyor, abi biraz dışarıda kalıyor. Hikayenin asıl 'alacaklı'sı anneyi Ülkü Duru'nun sesi olarak duyuyoruz oyunda. Ulaş Tuna Astepe ve Özge Özel de birer sahnede gördüğümüz diğer oyuncular.

Öner Erken ve Kaan
Taşaner.
Duygu yoğunluğu demişken, "Babamın Cesetleri", gözyaşları içerisinde nihayete eriyor. Özellikle babasıyla sorunlar yaşamış, onu anlamakta eksik ya da daha fenası geç kalmış seyirciyi can evinden yakalayabilecek bir oyun. Buna karşılık, melodram dozunun biraz fazla, oyunun genelinin biraz uzun, özellikle birinci perdenin biraz ağır geldiğini söylemeliyim. Hele hele babanın oyunun çatısını oluşturan Ruanda hikayesini anlattığı, tahminlerime göre 20 dakika kadar süren monolog boyunca dikkati ayakta tutmak zor oluyor. Berkun Oya'nın kendine has absürd kara mizahının yakalandığı sahneler ise yine çok parlak...