Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Toprağımdan Yeryüzüne
Şubat 2017

Toprağımdan Yeryüzüne

İçerden bakmakFotoğraf sanatının efsane isimlerinden Sebastião Salgado'nun otobiyografik özellikler taşıyan kitabı onun fotoğraf yaşantısının en önemli izleklerinden.
Yılmaz Ruhi Demir
 
Disiplinlerarası tartışmaların en ateşlilerinin bir paydası olan fotoğraf, onun en tartışmalı olduğu isimlerden biri olan Sebastião Salgado ile karşımızda: "Toprağımdan Yeryüzüne". Ve hayır, kitap Sagado’nun fotoğraf serüvenini değil, daha çok fotoğrafın onun kişisel serüveni içinde nasıl bir belirlenen olduğunu anlatıyor. "Toprağımdan Yeryüzüne", kitabın orijinal adı olan "De ma terre a la Terre"den çok daha kolaylıkla anlaşılabileceği üzere, gerçek bir otobiyografik metin olma özelliği ile yaşayan bir efsanenin, bir yanlışı düzeltircesine kendini anlattığı, kıymeti arşivlik vasfı ile kabul edilecek bir kitap. 
 
Kitaba geçmeden hemen önce fotoğrafın, başta iletişim ve sanat alanlarının genç fakat yüksek nabızlı tartışmalarından ve kitleleri harekete geçirici, farkındalık yaratıcı işlevinden propaganda imkanı yaratan doğasına; bir sanat dalı olup olmadığından sinema ve resim karşısındaki çetin tutumuna uzanan çok geniş bir alan için enfes bir çıkış noktası olduğu hatırlanmalıdır. Böylelikle Salgado’nun bu kitapla neyi hedeflediği de daha kolay anlaşılır. Çünkü belli ki Salgado ne doğrudan bir fotomuhabiri ne de fotoğraf sanatçısı olarak anılmak istiyor ne de ‘öylesine’ dünyanın seyrini değiştiren bir hadiseyi belgeleyen önemli bir tanık olarak hatırlanmak... İstediği şey daha çok çerçevesini kabaca çizdiğimiz fotoğraf tartışmaları içinden usul usul geçip ‘kendi yeryüzüne’ dönmek gibi görünüyor. 
 
Alana saygı
 
Salgado’nun fotoğraf yaşantısının çok net bir izleği olan ve sekiz yılını ayırdığı "Genesis" projesi için Galapagos’ta çektiği fotoğraflarından birisi olan Dev Kaplumbağa’yı anlatırken sarf ettiği şu sözler ise bu tutumunu pekala açıklıyor: "Onun alanına saygı duyduğumu anlamasını sağlamak koca bir günümü almıştı." İşte Salgado’yu fotoğraf tekniği, fotoğrafçılık etiği ve fotoğraf işlevleri bakımından ayrı tutan şey tam da burada gizli ve kitap baştan sona şu konu üzerinde duruyor: İçerden bakmak. Aslında bir anlamda fotoğraf tartışmalarında tuttuğu tarafı böylece açık ediyor fakat bunu herhangi bir endişe ve niyet içinde olmaksızın yapıyor. Çünkü o esnada Salgado, yüz yüze olduğu canlının yeryüzü ile hemhal oluyor. Bir zoolog ya da gazeteciden beklenenin aksine, sözgelimi kaplumbağanın hayatına onun dengi olarak giriyor. 
 
Salgado'nun 'terra'sı
 
Tüm bunlar Salgado’yu elbette elinde yüksek teçhizatıyla yıllık izninde dünyayı gezen bir turiste çevirmiyor. "Toprağımdan Yeryüzüne" bu anlamda, kitabın ve ondan bir yıl sonra oğlu Juliano Ribeiro Salgado ve Win Wenders tarafından çekilen "Toprağın Tuzu" (2014) belgeselinin pek çok anında Salgado'nun ve karısının gençliğinden bugüne hayatlarına tanıklık ediyoruz. Lelia ve Sebastião Salgado’nun, Brezilya’daki askeri diktatörlük günlerinden, yani ilk gençlik yıllarından başlayıp bugüne dek aktivist bir çift olarak içinde bulunduğu tüm faaliyetleri, bazı yüksek insani hedeflerin yolunda bir araç olarak kullandıklarının belgesi. 
 
Bu belgenin tüm sayfaları bize Salgado’nun açlık salgınlarından kuraklığa, sığınmacılardan iç savaşlara varan bir çalışma alanında bir ‘yetkili’ olarak bulunduğunu gösterirken eşi Lelia’nın da bu duyarlılıktaki büyük katkısını gösteriyor. Öyle ki Salgado’nun anıtsal fotoğraflarının ve büyük yardım tasarımlarının Leila’sız anılamayacığını görüyoruz. Salgado’nun ‘düzelttiği’ yanlışlardan bir tanesi de bu. Tıpkı ‘ABD Başkanı Ronald Reagan’ın vurulma anını çeken fotoğrafçı’ olarak anılmak istemediği için yaptıkları gibi. Belki tam da bu yüzden ‘terra’, yani toprak Salgado lügatında vazgeçilmez bir kelime. 
 
Kendi ağzından
 
Salgado "Toprağımdan Yeryüzüne"de, bu anlamda eylemini gerçekleştirdiği herşeyi tam olarak bir yeryüzü insanı olmak yolunda yaptığını anlatıyor. Bunun sancılarını ise, özellikle Ruanda’da geçirdiği günlerden bahsederken, fotoğraf makinesini defalarca bırakmak zorunda kaldığı ve ağladığı anları aktarırken içtenlikle ifade ediyor. Susie Linfield’in tanımıyla Salgado, "Bir fotoğrafçı olarak ‘felsefi ve estetik bir radikal’ değil." 
 
Onun fotoğrafını ‘duygusal röntgenci ve hakaret edici’ bulan pek çok kuramcının yanı sıra elbette ona, Jose Saramago gibi büyük hayranlık duyan pek çok insan da var. "Toprağımdan Yeryüzüne" ise bu anlamda bir fotoğraf kitabı olmamasın avantajını da kullanarak Salgado için ne düşüneceğimizi, onu kendi ağzından dinleyerek şekillendirebileceğimiz çok değerli bir kaynak. 
Salgado’yu son olarak çağdaşı Eduardo Galeano’dan dinlersek belki de onu tanıma konusunda bir adım daha öteye geçmiş oluruz: “Salgado’nun fotoğrafları insan acısının çok yüzlü bir portresini sunuyor. Aynı zamanda bizi insan onuruna saygı duymaya davet ediyor. Bu açlık ve acı görüntüleri, yabani açık yürekliliğin ürünleri ama aynı zamanda saygılı ve edepli. Sefalet turizmiyle hiçbir ilgisi yok. Bu çalışmalar insan ruhunu lekelemiyor, onu açıklamak için nüfuz ediyor. Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder. Salgado içeriden fotoğraf çekiyor; dayanışarak.”