Milliyet Sanat
Ekim 2016

Suikastçı

Katil, ölüm meleğiyle tanışınca"96 Saat"in (Taken) yönetmeni Pierre Morel tarafından beyaz perdeye uyarlanmaya başlayan roman Paris'te pusuya düşürülen Victor'un hikayesi etrafında dönüyor.
Tom Wood
Çev: Murat Karlıdağ
İthaki Yayınları
Fiyatı: 25 TL
 
Şebnem Soral Tamer
 
American Magazine’in 1928 yılının Eylül ayında yayımlanan sayısında çok ilginç bir makale yer alıyordu: "Polisiye Romanın Altın Kuralları". Makalenin yazarı, S. S. Van Dine imzasını kullansa da, 20. YY.'ın önemli eleştirmenleri arasında yer alan Willard Huntington Wright’tan başkası değildi. Muhtemelen ne Wright ne de o dönemde makaleyi okuma şansına erişenler, alt alta sıralanan bu kuralların, bir süre sonra polisiye yazarlık oyununu belirleyecek kriterlere dönüşeceğini bilmiyordu. Kurallara gelecek olursak; elbette tek tek saymayacağız fakat polisiye yazarlığını entelektüel bir oyun olarak belirleyen bu maddeler kısaca, okumaktan bıktıran klişeleri sıralıyordu. “Katil, uşak olmamalıdır” diyerek başlayan, bugünün dünyasından bakınca gülümseten, serzeniş dolu maddeleri okuduğunuzda Wright’ın nasıl bir etkiye maruz kaldığını tahmin etmeniz pek zor olmuyor... İthaki Yayınları tarafından okurla buluşturulan "Suikastçı" romanının yazarı Tom Wood hakkında söyleyebileceğimiz ilk şey, Van Dine kurallarını ezbere bildiği olabilir. Bu hikayede otomatik olarak uşağa yer yok çünkü katil ve hedef aynı kişi. 
 
Beş dakikada değişir işler
 
Victor, işini sevdiği çok belli olan, hakkını vererek yapan, 'alanındaki en iyisi' olarak görülen bir kiralık katildir. Bir soyadı ve açıkça anlatılmış, belirleyici kişisel özellikleri yoktur. Duygular, acıma hissi, vicdani refleksler ve insan olmayı hatırlatan bilumum özellikten muaf, ödemesini bir an önce almak için elini çabuk tutan bir ölüm makinasıdır. Paris’teki ‘rutin’ suikast işini tamamlayıp geceyi geçireceği otele döndüğünde hayatın akışı birkaç dakika içinde değişir. Otel onu öldürmek isteyen kişilerce ablukaya alınmış, canını alacak silahlar Victor’ın ilk zayıf anını kollayan ellere teslim edilmiştir.
 
Kıtalararası bir takip
 
Bu noktada kitabın tanıtımında yer alan, "Avcı, av olduğunda..." sloganını tam anlamıyla realize etmemiz mümkün: İnsanları öldürmeye programlanmış birinin, ölüm namlusunun ona döndüğü anda yapabilecekleri, çevikliği, yaşamak için koşmaya başlaması, av ve avcıyı ölüm karşısında aynı kefeye koyar. Victor kaçmakta iyidir ancak onu öldürmek isteyenin kim veya ne olduğunu bilmek ister. Bu da onu Paris’te başlayıp Amerika’ya kadar götürecek kıtalararası takibin içine sürükler. 
"Suikastçı" yazarı Tom Wood’un da söylediği gibi, bir sinematik roman. Anlaması çaba isteyen paragraflar, detaylı karakter analizleri veya sayfalarca süren atmosfer tarifi yerine, ölümü emredilmiş bir kiralık katilin hayatı için gerçeği bulma mücadelesi sahne sahne resmedilmiş. James Bond ile başlayıp Jason Bourne ve Jack Bauer’e kadar uzayan nice benzer öykünün ardından yurtdışında nasıl bu kadar büyük bir okur kitlesini kucaklayabildiği sorusu, romana başlamadan önce yanı başınızda duruyor, cevabını ise okudukça anlıyorsunuz: İki saat içinde bitip gidecek bir beyazperde macerası, Tom Wood’un ustaca kaleme aldığı bu uzun soluklu maceranın yerini pek tutmuyor.
 
"Sabun yutmuş gibi"
 
Peki, yazarın bir mesajı ya da politik kaygıları olduğundan söz edebilir miyiz? Muhtemelen bu sorunun cevabı, kitabı okuyan her kişide farklı olacaktır. Örneğin, öldürme eylemine alışkın bir kişinin kendi ölümünün emredilmesi durumundaki tutumundan, gizlemeye çalıştığı ürkekliğinden, bilinçaltına gizlice yeşeren empatiden söz edebiliriz belki... Ve hatta çıtayı yükseltip yeni dünya düzenine, çarpık bürokratik sistem eleştirisine kadar varabiliriz. Ancak Wood, aynı fikirde olmayacaktır. Zira yurtdışında verdiği röportajlarda, benzer sorulara karşın yanıtı neredeyse hep aynı olmuş: “Kitaplarımı sadece insanları eğlendirmek için yazıyorum. Mesaj kaygım yok, çünkü o tür kitapları, yani bir fikri açık etmeye çalışan eserleri okuduğumda kendimi bir kalıp sabun yutmuş gibi hissediyorum.”
 
Roman boyunca Victor’ın tüm soruları tek tek cevaplanıyor, ancak okuyan için cevaplaması güç bir soru olduğu yerde kalıyor: “Victor iyi biri mi, değil mi?” Soru basit fakat yanıtlaması çok zor. Kitabı sıradışı kılan da bu soru üzerinde inşa edilen okuma eylemi, çünkü bir katilin kurban haline gelmesi onu sıradan, masum bir kurbandan farklı kılıyor. Ölümle her burun buruna gelişinde ‘kahramanımız’ın öleceğinden endişe edebiliyor muyuz bu şartlar altında? Yoksa Victor’ı bekleyen yok oluş tehdidi karşısında biz de onun diğer insanların ölümüne duyduğu kayıtsızlığı mı sahipleneceğiz? Kitabı okuyanlarla bu konuda sohbet edebilmeyi gerçekten çok isterdim, bir de kitaba başlamadan önce yazarın biyografisini okuyabilmeyi... Böyle bir hikayeyi ölmüş kardeşinin aziz hatırasına adayan yazarın hayatını bilmek isteyebiliriz çünkü... Ayrıca yazarını tanımadığınız hikayeler, bir hayli eksik değil midir? Biz meraklılar için umarım bu istek bir şekilde not edilir ve serinin diğer kitaplarında eksiklik giderilir. 
 
 
 
 
Etiketler: tom wood  suikastçı