Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Okumak için kafe: Cafe Fernando
Temmuz 2014
Okumak için kafe: Cafe Fernando
Cafe Fernando ismini verdiği bloğuyla New York Times ve Washington Post'ta haberleri çıkan yemek bloğu yazarı Cenk Sönmezsoy, tariflerini genişletip "Cafe Fernando" isimli kitabında yayımladı.
Levent Özata
“Yavrum neden düzgün bir işte çalışmıyorsun sen? Ne olacak senin sonun?” denilen, kolunda bir altın bilezik olsun diye okula gönderilen çocukların zaferi "Cafe Fernando". 10 yıl sonra kendini Big Sur’daki uçurumun tepesindeki evinde yumuşacık bir koltuğa gömülmüş, üzerinde battaniye, Altın Kızlar izlerken gören, kurduğu düzenek sayesinde yerinden bile kalkmadan kucağına buzluktan dondurmalar düşen bir adamın hikayesi "Cafe Fernando".
Ancak midesini, koltuktan daha çok sevdiğinden olsa gerek, bir tarifi en iyi lezzeti bulmak için defalarca üst üste yapıp, bunun günlerce fotoğrafını çektikten sonra, bir de üzerine bir şeyler yazmayı, hem de bunu layığıyla yapmayı başarmış Cenk Sönmezsoy'dan söz ediyorum.
‘Klasik bir iyi eğitimli Türk genci’ hikayesi bu. Bilkent Üniversitesi’nde işletme lisans eğitimini tamamladıktan sonra, master için San Fransisko’ya gidiyor. Orada yemenin içmenin yanı sıra eğitimini de tamamlayıp, iyi de bir iş buluyor. Sonrasında, her vatanına faydalı genç gibi memleketine dönüyor da aklı San Fransisko’da kalıyor; CCTV kameralarından, Google Maps’ten sürekli şehri geziyor. Türkiye’de en başta hatırı sayılır bir şirkette çalıştıktan sonra aile şirketine geçiyor geçmesine ama orada da çok fazla tutunamıyor. Aklı sürekli yaptığı yemekleri ifşa ettiği ve gittikçe daha da popülerleşen bloğunda. Nihayetinde, aile şirketinden de ayrılıp sadece Cafe Fernando ismini verdiği bloğuna odaklanıyor, bu işten de midesi en karlı biz çıkıyoruz.
İştah açan tarifler, fotoğraflar
Çocukluğundan beri yemeye meraklı değil, oturup annesi veya anneannesi hamur açarken bir avuç da o alıp şimdiki gibi macaronlar, fıstıkella adını verdiği kurabiyeler yapmaya çalışmıyor. Yemek yapmaya üniversitenin paylaşımlı mutfağında zorunluluktan başlıyor, telefonla aradığı annesinden tariflerin püf noktalarını alarak.
Bir süre sonra zorunluluk ortadan kalkıyor, bu sefer keyfine oluyor yapılan yemekler. O noktada fark etmeye başlıyor belki de zengin zannedilen ‘Türk mutfağının’ yeteri kadar lezzeti yansıtamadığını. Binlerce yıllık geleneğin, onlarca yemek kültürünün birikiminin çok pişmiş kebaplara, şeker basılmış baklavalara indirgenmesinden rahatsız olan biri daha ortaya çıkıyor. İstanbul’da eli yüzü düzgün bir brownie, işe yarar kek kalıpları bile bulamıyor. Böylece başlıyor kendi mutfağını yaratmaya.
Önce en zorlarından başlıyor. Değme pastanelerin bile altından kalkamadığı macaronları yapıyor. Hem de çikolata ve lavantalı gibi en havalısından ayva ve kaymak gibi en buralısına... Brownie’yi tek çeşit sevmiyor, üzerini bazen antep fıstığıyla 'kendince' yiyor, bazen Dolce & Gabbana sponsorluğunda fındık ezmesiyle giydirip, çikolata danteliyle süslüyor. Sonra en sevdiği olan dondurmaya geliyor, klasik tatlarla sınırlı kalmıyor, üzümlüsünü de yapıyor, narlısını da. Sonunda bloğunda afiyetle yediği pozlar vererek iştah açıyor.
'Yazan, yöneten, oynayan'
Fotoğraflardan bahsetmişken, 'yazan, yöneten, oynayan kendisi' olanlardan Cenk Sönmezsoy. Tariflerin içeriğinden, kitabındaki instagram'cıları kıskandıracak fotoğraflara, kapak tasarımından, mizanpajına kadar her şeyi kendisi yapmış, bunu yaparken yardım almış almasına ama mutfağına da pek kimseyi sokmamış. Bütün bunları yaparken, yemek bilgisi en alt seviyede olanların bile onun gibi üşenmeden kolayca yapabileceği tarifler vermeye dikkat etmiş, yalnız tek bir şartı var: Tariflerde yazan ölçülere ve sürelere harfi harfine uyulacak, yoksa hayal kırıklığına uğrarsınız.
Bitirmeden, en klasik, en kolay ve mevsime en uygun tarifi ben kendi kelimelerimle vereyim, siz sahisini kitapta bulursunuz.
Çikolatalı dondurma:
Çikolatayı iri parçalara gelişi güzel kırıp, kakao ve tuzla beraber büyük boy bir karıştırma kabına alın. İsterseniz, vanilya özütü ilave edip üstüne kaynar su dökmek suretiyle pürüzsüz bir kıvam alana kadar karıştırın. Üzerine tel bir süzgeç koyup bir kenarda bekletin.
Sütü, kremayı ve yarım su bardağı şekeri orta boy bir tencere atıp, orta ateşte ısıtın. Bu sırada yumurta sarılarını iki yemek kaşığı şekerle rengi açılana kadar çırpın durun.
Sütlü karışımdan buhar çıkınca ateşten alın ve yumurta sarılarının üzerine çırpıcıyla karıştırarak azar azar dökün. Sonrasında bu karışımı sütlü kalan tencereye dökün, tencereye koyduğunuz termometre 80 dereceyi gösterene kadar diplerini sıyırarak karıştırın.
Ateşten aldığınız sütlü yumurtalı karışımı, çikolata karışımının üzerine süzgeçten geçirerek dökün ve iyice yedirin.
Oda sıcaklığına gelmesini bekledikten sonra, streç filmle sarıp en az 8 saat buzdolabında soğutun. Bundan sonra bir dondurma makinesine ihtiyacınız olacak. Soğuyan karışımı biraz daha karıştırarak dondurma makinanızın talimatlarına göre hazırlayın, hava geçirmez bir plastik kaba aktarın ve yine en az 8 saat buzluğa atın.
Gerisi çok keyifli; hazırlanan dondurmanızı buzluktan çıkarın ve afiyetle yiyin.
Cenk Sönmezsoy’un eline sağlık, bir pasta yapmış, yanağınızı dayar uyursunuz, bir kitap yazmış, yeri geldiğinde mutfaktaki en iyi rehberiniz, yeri geldiğinde kesme tahtanız olur.