Milliyet Sanat
Mart 2017

Heptameron

Zor zamanlarda rübâileri tartışmak"Heptameron", Enis Batur’un kriz zamanlarında soyut düşüncenin nasıl konumlandırılacağına ve şiirde ses-anlam ilişkisine dair tasarladığı bir tartışma/derleme kitabı. Çalışma, Batur’un Ömer Hayyam’ın bir rübâisi üzerine kaleme aldığı metnini iki soru(n) eşliğinde tartışmaya açmasına dayanıyor.

Ekrem Buğra Büte 

“Dünya, Bölge, Ülke: Kaynayan, kızgın suları ikide bir taşan bir kazanın altındaki ateşin durmadan körüklendiği zamanların içinden geçiyor, dumanın gözden uzak tuttuğu ufuk çizgisini göremez hale geldiğimiz için çıkış noktasını, varsa olabilecekse bir gün, seçemiyoruz.” 

Yukarıdaki satırlar, Enis Batur’un "Heptameron - Ku Ku Ku Ku ya da Şehir Düşerken Meleklerin Cinsiyeti Üzre Tartışmaya Dair" kitabı için yazdığı giriş metnine ait. Bu, aynı zamanda kitabın ortaya çıkma şekline dair de bir ipucu veriyor. İnsanlığın uzun yıllardır karşı karşıya olduğu sorulardan biri, dışarıda 'kriz' zamanları yaşanırken, etrafta daha 'mühim' dünyevi meseleler varken soyut düşüncenin herhangi bir şekilde 'açıklanabilir' bir varlığı olup olamayacağına dair kadim soru, Enis Batur’un tasarladığı kitabın ortaya çıkmasına da öncülük eden merak unsurunu oluşturuyor. 

Batur, giriş metninde 2016 yılının nisan ve mayıs aylarını Ömer Hayyam’ın bir rübâisi üzerine 'çalışarak' geçirdiğinden ve bu çalışma esnasında konunun etrafta olan bitenle alakasızlığını bir gölge gibi arkasında hissettiğinden söz ediyor. Bu his, Batur’u konu üzerinde düşünmeye ve bir çıkış aramaya itmiş. Soyut düşünceyle ilgili herhangi bir tartışmada hemen gündeme geliveren o meşhur ve müstehzi anekdotu, Bizanslı din âlimlerinin 1453 Mayısı’nda Konstantinopolis’in surları dövülürken meleklerin cinsiyetini tartışmaya devam etmiş oldukları durumunu düşünürken bulmuş kendisini. 

Batur, kendi yaşadığı bu durumu tartışmaya açmak istemiş ve aralarında yazarlar, şairler, çevirmenler ve müzisyenler bulunan 7 farklı düşünce insanını bu konuyu tartışmaya davet etmiş. Ömer Hayyam’ın rübâisi üzerine yazdığı metni, iki farklı soru(n) eşliğinde bu kendi alanlarında epeyce tecrübeli kişilere göndermiş ve her birinden konuyla ilgili metinler rica etmiş. Sonuç olarak da "Heptameron" kitabı ortaya çıkmış. “Heptameron” adı, genel olarak Marguerite de Navarre’ın 16. YY.'da Boccaccio'nun Decameron’undan esinlenerek yazdığı eserle biliniyor. Batur’un kitap için Yunancada 'yedi gün' anlamına gelen bu terimi seçmesinin sebebi ise terimin Marguerite de Navarre’ın eserine de gönderme yapan “Bir eylemi, yazın eylemini çağrıştıran daveti” işaret ediyor olması.  

İki soru(n) 

Temel olarak Batur’un kitabın oluşma hikâyesini açıkladığı giriş metninin ardından Ömer Hayyam’ın rübâisi üzerine kaleme aldığı metni okuyoruz. Batur, metninde Ömer Hayyam’ın bir rübâisinde kumru kuğurdamasını çağrıştıran 'kû' sesinin aynı zamanda Farsçada 'nerede' anlamına geldiğini, bunun rübâide nasıl kullanıldığını, sesin ve anlamının yabancı dillere nasıl nakledildiğini ve bunlar üzerinden şiirde anlam-ses ilişkisini, dahası şiir çevirisinde bunun nasıl bir ikileme dönüştüğünü tartışıyor. Kitabın ikinci adı “Ku Ku Ku Ku” da bahsi geçen rübâiden alınmış. 

Bunun ardından Batur’un bu metnine ve yanına iliştirdiği iki soru(n)una cevaben yazılmış yedi farklı metni okuyoruz. İlk soru(n), temel olarak soyut düşüncenin 'kriz' zamanlarında nereye konulacağına dair: “Türkiye’nin, Dünya’nın ‘hal’i ortadayken, 2016 yılının herhangi bir ayında, biri(leri)nin bir rübâi üzerinde odaklanması eşittir 1453 Mayısı’nda meleklerin cinsiyeti üzre tartışmak mıdır?” 

İkinci soru ise daha çok Batur’un Ömer Hayyam üzerine yazdığı deneme metninde uğradığı düşünce duraklarına temas eden bir tartışma daveti niteliği taşıyor: “Şiirde, şiir çevirisinde, söz destekli ezgide anlam-ses ilişkisi düğüm ya da kördüğüm müdür, aşmanın değilse bile zorlamanın eşikleri size göre nedir - bu bağlamda kişisel deneyim deponuzdan aktaracaklarınız var mıdır?”

Yedi metin 

Şavkar Altınel, Yiğit Bener, Tarık Günersel, Cavit Mukaddes, Mehmet Nemutlu, Saliha Paker ve Tolga Tüzün tarafından tartışılan bu iki konu tabii ki her bir yazar nezdinde başka dallara açılan, kendi katmanlarını yaratan bir yapıda ele alınmış. Bu da kitaba çağrışımsal bir çok seslilik katıyor. Kitap boyunca genel olarak şiirde anlam - ses ilişkisinden yola çıkan, buna mukabil konunun müzikteki yansımalarından şiir çevirisindeki açmazlarına, ses ve söz ayrımından bunun edebiyattaki yansımalarına dair birçok alana dokunan metinler okuyoruz. 

Öte yandan birisi konunun içeriğine, diğeri de bunun pratik edilmesine dair olan iki farklı soru(n)a farklı yazarlar tarafından ne şekilde yaklaşıldığını görmekse başlı başına zihin açıcı bir okuma deneyimine olanak tanıyor. Yazarlardan bazıları şehir düşerken meleklerin cinsiyetini tartışmanın sebepleriyle ilgilenirken bazıları bunu neden yaptığını tartışmayı en baştan reddedip Ömer Hayyam’ın farklı dillere nasıl nakledildiğine ve şiir çevirisinde anlam-ses ilişkisine odaklanıyor. Bu da okuru bu iki meselenin birbirini kapsayıcılığına ve gerçekten içinden geçtiğimiz bu buğulu, huzursuz zamanlarda sürekli aklımızın köşesinde durup duran “Ne yapmalı?” sorusuna dair düşünmeye davet ediyor. 

Bakış açısı meselesi

Enis Batur’un Ömer Hayyam’ın bir rübâisi hakkında düşünmek üzerinden aklına ve vicdanına düşüveren soru, kadim olduğu kadar son derece güncel bir niteliğe de sahip. Sonuç olarak geçmişte Adorno’nun da, Hölderlin’in de, Benjamin’in de, çeşitli Antik Yunan filozoflarının da üzerine düşünmüş olduğu bir konudan bahsediyoruz. Görünen o ki, insanlığın soyut düşüncenin sınırlarına ve düşünürlerin varoluş biçimlerine bakış açısında değişen pek de bir şey yok. Hâlâ meleklerin cinsiyetini tartışan din âlimlerinin şehri kuşatmadan kurtarması beklenebiliyor. Enis Batur ve metnini tartışmaya açtığı yedi düşünce insanı da, bu sorgulamayı spesifik bir tartışma konusuyla sınayarak, kendi baktıkları yerden, tecrübeli oldukları konular üzerinden konuşuyorlar. 

Bu konuşma eyleminin kendisi bile sorgulamanın içeriğine dair pek çok soruyu dolaylı olarak cevaplamış oluyor aslında. En azından 'zor' zamanlardan geçen dünyanın şahitliğinde yazılmış bu metinler şiirden müziğe, resimden çeviribilime pek çok farklı alana temas eden bir nitelik toplamı sunuyorlar. Tüm bunlardan geriye kalansa dünyanın haline kafa patlatmakla Hayyam’a ve rübâilerine kafa patlatmak arasında bir paralellik olabileceğine dair huzurlu bir soru işareti oluyor. 

Etiketler: heptameron  enis batur