Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Hepimizin kıyameti
Şubat 2018

Hepimizin kıyameti

Yönetmen ve yazar Ümit Ünal yeni romanı “Bana Göre Kıyamet”te kurgusal bir kasabada iki günde yaşananları kadın karakterleri merkeze alarak anlatıyor
GÜLÇIN KÜLTÜR ŞAHIN
 
 
İlk cümleyi atlatırsam belki de başlayabilirim.” sinema ve edebiyat aracılığıyla hikayeler anlatan Ümit Ünal yeni kitabı “Bana Göre Kıyamet”i
bu cümleyle açıyor. Çünkü zor bir hikaye bu. Uzun zamandır kopan kıyametinin farkında olmayan insanoğlunun hikayesi, bizim hikayemiz.
 
Okur olarak daha ilk sayfada seziyoruz meselenin büyük olduğunu. Çünkü ilk sayfadan itibaren “Siz” oluyoruz. Demek ki hepimiz varız bu hikayede ve hepimiz suçluyuz. Güzel, tanıdık ve herkes tarafından sevilen bir ‘hikaye’ olsun diye hayatlarımızı lime lime ettiğimiz için suçluyuz. Kıyametten korktuğumuz için... Bahar hariç.
 
Bahar mevsimi
 
Bahar, Türkiye’nin en sevilen televizyon yıldızı. En sevilen yıldız olmak için yeteneğin aranmadığı Türkiye’de çok yetenekli ve çok güzel olmasıyla büyülüyor insanı. Menajeri Gül, Bahar’ı Türkiye’nin ‘yıldız’ı Sarı Melek yapan bu büyüsünden ağız dolusu bahsediyor. Ancak Gül, bu büyülü yıldızın kafasını kullanmamasından şikayetçi. Çünkü Bahar tam da kariyerinin bahar mevsimindeyken, diğer tüm yıldızların aksine toplumsal olaylardan uzak durmuyor, ‘risk’ alıyor, bildirilere imza atıyor. Şöhretini hiç hesaba katmaksızın attığı bu imzayla Sarı Melek’i öldürüyor Bahar. Ama çok ‘güzel’ öldürüyor. Bir cenaze vesilesiyle yıllar sonra bambaşka bir kadın olarak gittiği Serpe’yi kan emicileri ele geçirmeye çalışan ruh emicilerle dolu olarak buluyor. Kanla beslenen vampirlerin bile tenezzül etmediği kirli ruhlarıyla başkalarını da kirletmeyi iş edinmiş, kendi pisliği içinde debelenen bir kasaba dolusu insan. Fantastik öğeler ile gerçekliği ustalıkla harmanlayan Ümit Ünal’ın anlattığı Bahar’ın hikayesi değil, bizim hikayemiz.
 
Kıyamet yanı başımızda
 
Doğalgaz geldi geleli kömür kokmuyor artık benim oralar. Ne zaman bir kömür kokusu duysam burnumun direği sızlar, gözüm dolar, on iki yaşında bisikletle gezmeye başlarım memleket sokaklarında. Asla bir daha ulaşamayacağım mutlu anlarım, çocukluğum göz pınarlarımın orta yerine kuruluverir. Ne şanslıyım derim hep. Köklerim olduğu için, bir yere ait hissettiğim için alelacele şükrederim. Bu sebeptendir ki içim ezildi Ümit Ünal’ın son kitabını okurken. Kendini hiçbir yere ait hissetmeyen, her yeri gurbet gören, duyduğu kömür kokusunda benimkinin aksine köksüzlükten burnu sızlayan eskinin çocuklarının kıyameti var bu son kitapta. Kocaman bir patlamayla mı kopacak kıyamet? Ümit Ünal’a göre hayır. Ünal’a göre kıyamet uzun zamandan beri kopuyor. İnsanoğlu kendi kıyametinin ateşine kor atıyor yıllardır. Kendi eliyle kendini yok ediyor etmesine de giderken eli boş gitmiyor, doğayı ve kendinden gayrı hayatı da kirli ellerine dolayıp götürüyor.
 
Hep kötü şeyler olacak değil ya. Romanın başından itibaren tutkunun kokusunu alıyoruz, vuslata kadar kalbimiz ağzımızda gümbür gümbür bekliyoruz. Tutkunun, cinselliğin, hazzın ve aşkın önemli rolleri üstlendiği bu romanında Ümit Ünal, sadece emir kipiyle damarlarımızda kanın akış yönünü değiştiriyor, hazzın tanımını yeniden yapıyor. Aşkın cinsiyetten ve hatta insanlıktan arındığı yeni bir boyutun derinliklerinde nefesimizi kesiyor. İki bedenin, iki ruhun mutlak bir sonsuzluğa uzanışına şahitlik ediyoruz, başımız dönüyor.
 
Kadın kalpli anlatım
 
Hikayelerinde genelde anlatıcı koltuğuna kadın karakterleri oturtan yazar, bu kez bambaşka kesimden bir kadını hikayenin merkezine alıyor. Bahar’ın hikayesine de çoğunlukla başka kadınların hikayeleri eşlik ediyor. Berger’in ifadesiyle hem gözleyen hem gözlenen kadın, görevini kadın kalpli bir erkeğin kaleminden çıkma sözcükler kullanarak hakkıyla yerine getiriyor. Menajer Gül, Mualla Teyze, Zehra, Maya... Hepsi günahlarıyla, sevaplarıyla, tüm gerçeklikleriyle, tüm kadınlıklarıyla dikiliyorlar karşımıza.
 
Hepimizin kıyametini anlatan Ünal, bir sürü soru bırakıyor okurun kafasına. Kıyamet bir son mu, başlangıç mı? Umut mu? Sonsuzluk mu? Arınma mı? Peki ya kıyamet çoktan koptuysa... Kime göre? Neye göre...