Hep o denizlere çıkan sokaklar
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Belki sürekli olarak akıbetimizden endişe duyduğumuzdan, hikayelerin sonlarını en baştan bilmeyi istiyoruz ne zamandır. Ve sürekli olarak kederli hikayeler dinlediğimizden o sonların mutlu olmasını da istiyoruz. Ama böyle olmuyor. Keder beslendikçe besleniyor, son iyice gözükmez oluyor, gözüken sonların karanlığından ürküyor, daha önce bilmeyi arzuladığımız o sona yaklaşmamak için kederli günlerin içinde boğulmayı tercih ediyoruz.
Bütün bu iklim içerisinde ferahla, sükunetle, tane tane anlatılan cümlelere ihtiyacımız büyük. O cümleler karanlık bir hikayeyi, hüznü ve telaşı bile sakince karşılamaya yarıyor. Ayizi Kitap’tan bu ay çıkan “Denizlere Çıkar Sokaklar” o cümlelerle süslenmiş bir roman. Reyhan Saygın’ın geçtiğimiz yıl yine Ayizi Kitap’tan çıkan “Zamansız Mevsimler”den sonra ikinci kitabı.
Yayına Aksu Bora tarafından hazırlanan roman, adını Murathan Mungan’ın şiirinden alıyor. Ankaralı bir yayınevinin hikayesi gibi biraz: “Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar.”
Piyano sesi
Saygın’ın kitabı, konaktan gelen piyano sesleriyle başlıyor. Büyük ideallerini gerekçe göstererek mevcut hayatından kaçan bir adamın yalnız kalmış eşi ve oğlunun hikayesi, aynı konakta yaşayan, karnındaki bebeği kaybettikten sonra eşi tarafından da terk edilen Sevin’in ağzından anlatılıyor. Hikaye giderek Sevin’e doğru odaklanıyor. Romanın karakterlerinin sahiciliği, merak duygusunu arttırıyor. Onların cümleleri, özlediğimiz bir iklime ait gibi. Sükunet ve ferahlık hissini veren de karakterlerin o cümleleri: “Sıralı sırasız ne çok şey geçiyor aklımdan. Banyoya gidiyorum, elime geçen ilk toz bezini alıp her şeyi silmeye başlıyorum. Sıra ekrana geldiğinde elimdeki bezin ne kadar tozlandığını fark ediyorum. Camı açıyorum. temiz ve güneşli havaya doğru bezi silkelerken babam çıkıyor evden... Başına yazlık kasketini takmış, üzerinde yine kahverengi kareli bir gömlek, ayağında bin yıllık makosen ayakkabılarıyla acelesiz, önüne bakarak yürüyor sokakta. Her vesile ile aldığım altı lastik yürüyüş ayakkabılarına çok sevinmiş gibi davransa da evden çıkarken bu sert, eski ayakkabıları niçin giydiğini anlayamıyorum. Alışkanlıkların verdiği güven mi terk edemediğimiz?”
İyimser bir roman
Roman, Sevin’in hayatı yeniden keşfettiği, babasız büyüyen çocuğun babasıyla yeniden tanıştığı, özellikle kadın karakterlere ait cümlelerle boyutlanıyor. Kimi yerlerde tempo düşüyor belki ama temiz dil o bölümlerin de hızlıca geçilebilmesini sağlıyor. Emek verilmiş, üzerine düşünülmüş iyimser bir roman bu. İyilik üzerine ve denizlere çıkan sokakların mümkün olduğunu anlatan bir kitap. Umudu diri tutarak bozkırlardan geçsek de denizlerin orada bir yerde olabileceğini güçlü biçimde hissettiriyor yazar: “Bu günlerde, bu anlık mutlulukların kalıcı olmamasına alışmak istemiyorum. Niçin keyfimiz kısa bir süre sonra kaçıveriyor? Hatta bekliyorum ve şaşırmıyorum. Niye şaşırmıyorum? Üstünkörü bir geçiştirme mi ikna olduğum, cevabı bile bile. Sorgularsam canımın sıkılacağından eminsem. Başka bir yol bilmiyor muyum? Bir şeyleri kurcalamaktan bu kadar mı korkuyorum? Evet korkuyorum. Şimdi niye bu korkuya kafa tutma cesareti? Yaştan mı? Boşluktan? Yalnızlıktan? Yorgunluktan...”
Yorulsak da uzakta bir yerde martı sesleri var. Biz yorulduğumuzda da yorulmuyor martılar. Ve en kötü anda bile eski bir konaktan yükselebilen piyano sesleri var. Reyhan Saygın, sakince, sorduğu tüm soruları yanıtlayarak bize o sesleri anımsatıyor