Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Gabriel Garcia Marquez'e Giriş
Mayıs 2017

Gabriel Garcia Marquez'e Giriş

İngiliz eleştirmen ve akademisyen Gerald Martin, 18 yıl boyunca bizzat Gabriel Garcia Marquez ile buluşarak ve aile üyeleriyle, yakınlarıyla görüşmeler yaparak "Gabriel Garcia Marquez’e Giriş"i ortaya çıkardı.

ZEYNEP HEYZEN ATEŞ

İngiliz eleştirmen ve akademisyen Gerald Martin’in 18 yılını verdiği "Gabriel Garcia Marquez’e Giriş", özünde bir Gabriel Garcia Marquez biyografisi. Ama bu, yazarın kirli çamaşırlarını veya bilinmeyen yönlerini ortaya dökmekten ziyade, romanlarının sırlarını paylaşmayı hedefleyen ve doğru bilinen yanlışları düzeltmeyi uman bir çalışma. Marquez’in izin verdiği, bizzat elinden tuttuğu, yakın çevresini dâhil ettiği bir proje bu. Yani bir anlamda onun da mirası, hediyesi...
 
Martin’in usta anlatımı, "Gabriel Garcia Marquez’e Giriş"i bilgi veren bir kitap olmanın ötesine taşıyor. Özellikle alıntıları yerleştirişiyle eserini sıkıcı olmaktan kurtaran eleştirmen, verdiği bilgilerin nasıl yorumlanması gerektiğini öğretirken (açıklarken de denebilir ama bence burada  doğru fiil öğretmek) okura tepeden bakmak gibi acemi tuzaklarına da düşmüyor. Gabriel Garcia Maruqez’in küçük kardeşi Jaime Garcia Marquez’in kitabın tanıtım gecesinde dile getirdiği gibi: “'Gabriel Garcia Marquez’e Giriş’te Martin, sade bir dille, elimizden tutup bizi romanların sihirli dünyasına ve Aracatacalı hikaye anlatıcısının gerçek dünyasına götürüyor, bu Kolombiyalının hayatının eserleriyle örtüştüğünü anlamamızı sağlayacak anahtarları veriyor ve iki dünyanın görünmez sınırlarına netlik kazandırıyor. (…) Bu kitabı tüm Gabitero’lara Gabito’nun edebiyat eğitimi almamış benim gibi okurlarına- tavsiye ediyorum çünkü büyük zevk alacaklarından eminim.”
 
Kademe kademe
 
Yapıt gerçekten de roman incelemesi ve edebiyat tarihi hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin bile anlayacağı şekilde yazılmış. Avrupa edebiyat akımları, Boom akımı, Latin Amerika tarihi, Avrupa tarihi, diktatörler tarihi, modernizm, postmodernizm, Flaubert’den Faulkner’a, Faulkner’dan Marquez’e gerçekçilik, Küba, ilk cümle sorunsalı, edebi marangozluk bu kitabı okurken bilgi edinebileceğiniz alt başlıklardan bazıları. Kademe kademe gittiği için hiçbir bölümü atlamadığınız sürece parçaları oturtmakta zorlanmıyorsunuz. (Aslında başarılı bir ders kitabı da olabilirmiş.)
 
'Tasasız yazar'
 
Elbette bu konuları biraz bilen birinin kitabı okurken alacağı tat farklı. Martin’in birikiminizi sınarken bakış açınızı küçümsememesi veya gövde gösterisi yapmaması yeni bilgilere ve yorumlara açık olmanızı sağlıyor. Ben bunu en çok yazarın "Kırmızı Pazartesi"yi masaya yatırdığı bölümde hissettim. Romanın konusunun sıradan olduğunu söylüyor. Önce tuhaf geliyor ama sonra, doğruya doğru, İspanyolca edebiyatta 'şeref, kader ve işleneceğini herkesin bildiği bir cinayet' temasına veya namus cinayetine ne kadar sık rastlandığını hatırlıyorsunuz. Lorca’nın "Kanlı Düğün"ü, Lope De Vega’nın "Olmedolu Şövalye"si ve Tirso de Molina’nın "Sevillalı Kadın Avcısı" bunun ilk akla gelen örnekleri. Öyleyse "Kırmızı Pazartesi"yi "Kırmızı Pazartesi" yapan ne? Martin’e göre, “Romanın dâhiyane tarafı, biçim ve içeriğin, anlatılan hikayeyle anlatılış tarzının tema üzerinden benzersiz bir biçimde kaynaşması. Yazarın, bizzat maçoluğun edebi bir versiyonunu benimseyerek romanda ne olacağını daha baştan ilan etmesi ve okumaya son vermeleri için okurlarına meydan okuması.” Boğa güreşinin önkoşulunun ölümün kaçınılmazlığı olduğunu hatırlatıyor ve ekliyor: “Bu tasasız yazar, romanını gayet kasti bir biçimde bir güç gösterisi olarak tasarlamıştır. Tıpkı güreştiği boğayı hem dramatik hem estetik açıdan görkemli, unutulmaz bir şekilde öldürecek bir matador gibi. Ortaya çıkan sonuç bir yandan Ravel’in meşhur bir Hispanik pastiş örneği olan 'Bolero'su gibi popülist, ısrarcı ve karşı konulmazdır; öte yandansa zarif kontrpuanı sayesinde insanı derinden sarsar, huzursuz eder. Tipik postmodernist eserler hafif, parodiye dayalı ve genelde kalpsiz olurlar. Marquez de bize hem komedi sunar hem trajedi. Santiago Nasar tökezleyerek, bağırsakları elinde evine doğru giderken kenarda balık ayıklayan Wenefrida Marquez’i görür ve gün gibi ortada olan gerçeği dile getirir: 'Beni öldürdüler'. Böylece Son’a yani Ölüm’e ulaşırız ve kurban nihayet cansız halde yere yığılırken daha fazla yorumda bulunulmaz. Görkemli, dehşetengiz, afallatıcı bir sondur bu, söylenecek başka bir şey kalmamıştır.”
 
 
“İskeletlerle dolu Avrupa”
 
Bu kitabı bir incelemeden ziyade biyografi olarak niteleme sebebim, eserleri kadar Marquez’in hayatından karelere de yer verilmesi. Bu karelerden biri de Nobel’i kazanan Marquez’in Stockholm’deki törende yaptığı konuşma. “Koridorları mutsuz hayaletler, dolaplarıysa iskeletlerle dolu Avrupa’nın bin yılda ulaştığı seviyeye Latin Amerika’nın iki yüz yılda ulaşmasını bekliyorsunuz. (…)Bırakın da kendi Ortaçağ’ımızı yaşayarak tüketelim ki insanlarımız atlattıkları bütün talihsizliklere rağmen şu dünyada ikinci bir şans yakalayabilsinler.” 
Dedesine emanet edilen Gabo, ailesinin terk ettiği Gabo, okumaya giden Gabo, El Espectator muhabiri Gabo, sefalet içindeki Gabo, İspanya’ya yerleşen Gabo, meşhur olan Gabo…  Aile üyeleriyle, hatta hiç röportaj vermeyenlerle yapılan röportajlar. Lösemi. Gerald Martin, Marquez’in öyle bir peşine düşmüş ki -18 yıl, dile kolay- Cortazar’ın "Takipçi"si geliyor aklınıza. Ama bu sefer takip edilen bir müzisyen değil, bir yazar. Ve ölmüyor, aksine takipçi ve yazar kanseri atlatarak, iki savaş gazisi misali hayatlarının sonbaharında buluşuyorlar. 
El Pais’te yayınlanan bir anekdota göre Marquez, “Bunda bazı hatalar var” demiş. Martin kâğıdı ve kalemi Marquez’e uzatıp hataları yazmasını istemiş. “Bir dahaki görüşmemizde söylerim, belki de hiç söylemem” demiş Marquez. (Martin’in bu anekdotu neden aktardığına siz kendiniz karar verin.)
Yazıyı bitirirken çevirinin çok başarılı olduğunu söylemekte fayda var. Ama Emrah İnce’yi yine Can Yayınları’ndan çıkan "Flores Geceleri"nden bilenler bilirler, zaten başka türlüsü beklenemezdi...